banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Bir köşe yazısının sınırlarına sığmayacak kadar geniş yahut kendi adıma ifade edecek olursam bana bir köşe yazısına sığdıramayacağımı düşündürecek kadar kapsamlı konulardan biridir körlük.

        Bırakalım konuya dair anlatılan hikâyeleri, masalları bir kenara, sadece ‘kör kimdir, körlük nedir?’ sorularına insanlık tarihi boyunca verilen cevapların bile ciltleri dolduracak bir içeriğe sahip olduğunu düşünüyorum.

        Köre ve körlüğe dair yığınla söz olsa da bunlardan kimin söylediğini bilmediğim biri var ki hepsinin üzerine başlık olarak konulsa yeridir:

“Hiç kimse görmek istemeyenden daha kör değildir.”

         Nitekim Kerim kitabımız Kur’an’daki kör, sağır ve dilsiz nitelemeleri de bu vurguya uygun olarak gerçekleri görmeme, duymama, söylememe bağlamında ifade edilmiştir.

        Bu bakımdan mesela Âşık Veysel’e kim ‘kör’ diyebilir ki… Onun gönül gözüyle gördüğünü hangimiz görebildik?

        Geçen gün bir tv kanalında izlediğim bir tartışma vesilesiylekörlüğe dair yeni bir şey öğrendim: Bulaşıcı körlük!

Bu yazımda sizinle asıl paylaşmak istediğim daha çok körlüğün maalesef yeni öğrendiğim bu çeşididir.

        Siyasi bir konunun tartışıldığı kanalda tartışmacılardan ismini çok iyi bildiğimiz biri, Hulki Cevizoğlu, hararetle konuşuyor. Stüdyoda birkaç kişi var. Konu, bayramdan önce de çok konuşulup tartışılan ve daha uzun süre tartışılacak olan seçim ittifakları ve siyasi partilerin siyaset etme biçimleri…

        Hulki Cevizoğlu konuşmasında özetle oy verdiği partiden ‘hesap sormak’tan, bu hakkı kendinde gördüğünden, terörle ve terör örgütleriyle arasına mesafe koyamayan partilerle yapılacak ittifakların doğuracağı kötülüklerden ve bana göre en önemlisi ‘Körlük’ten bahsetti. O konuşmaya damgasını vuran sorusu şuydu: “Tayyip Erdoğan Gitsin de PKK mı gelsin?

Dikkat kesildim. Konuşmacıya göre siyasetimizin bu noktaya gelmesi ve siyasi ortamın bir tartışma programında bu soruyu muhataplarına adeta patlarcasına hem de birkaç kez sorma raddelerine sürüklenmesi durumu bir bakıma körlük demekti.

Bahsettiği ‘Körlük’ Portekizli yazar JoseSaramago’nun 1998’de Nobel Edebiyat Ödülü alıp daha sonra filmi de yapılan bir romanıydı.Yıllarca televizyonlarda yönettiği tartışmalardan bildiğimiz Cevizoğlu, doğrusu tartıştığı konuyla bir edebi eserde anlatılanlar arasında ustaca bağlar kurarak mesajını çok güzel iletme başarısı göstermişti bana göre.

Programın ardından adı geçen eserin içeriğini araştırdım. Kitap tanıtım sitelerinde tadımlık bilgiler vardı; lakin en güzeli bulup okumaktı.

Bunlardan birinde esere dair okurların dikkati “Körlük, ürkütücü bir roman!” denilerek çekilmişti. Devamında ilgi çekici şu cümleler yer verilmişti: Beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer yargılarını nasıl yitirdiğinin hikâyesi. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman usta yazarın belki de en etkileyici eseri.”

        Bulaşıcı hastalıklardan insanlığın çekmediği kalmadı. İşte iki yıldır adını Covid 19 koydukları bir püsküllüsünün pençesinden kıvranan insanlık onca mücadeleye ve aşı çalışmalarına rağmen bir selamet sahili bulmuş değil. Bulaşıcı hastalıklar... Anlıyoruz; lakin bulaşıcı körlük de neyin nesi?

        Böyle bir sorunun cevabını merak edenler için ‘Körlük’ sıra dışı bir eser...  

        Körlüğün bir metafor (temsili-mecazi) olarak kullanıldığı eserde anlatılanlar özele şöyle:

        “Adı bilinmeyen bir ülkenin bir kentinde arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından körlük salgını bütün kente hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede ne düzen… Bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur. İnsanların tek çabası ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır.

        Roman kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan biri çocuk, yedi kişiye odaklanır. Aralarında biri gözleri gören tek kişi olan ve gruptakilere rehberlik eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi cehenneme dönen bu kentte hayatta kalabilmek için inanılmaz bir mücadele verir.       

Körlük, aklımızı ve irademizi kullanıp soru soramadığımız,önyargılarımızdan kurtulamadığımız, her konu ve her durum için de en uygun kelime bana göre.

Sözlerin en güzeli olan Allah’ın kelamıyla bitirelim:

“Dek ki: Ben size, Allah’ın hazineleri yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmem. Size ‘Ben meleğim’ de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. De ki: Körle gören bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?”

Selamların en güzeliyle…                                     

H. Halim Kartal/26 Temmuz 2021

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.