‘Varlık, düşünce ve hareket…’
Âlemin bu üç şeyin toplamından ibaret olduğunu söylemiş Nurettin Topçu Hoca. Ta 1964’te yayımlanıp daha sonra ‘Var Olmak’ kitabının sonunda yer alan ‘Damlalar’ başlığı altında topladığı her biri çerçeveletilerek evlerimizin bir köşesine oradan da gönüllerimizin başköşesine konulmaya değer gördüğüm üçlemelerinde. Rahmet olsun!
Her biri birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Mesela ilk bağlantı şu şekilde kurulmuştur:
Bunların hepsini kendinde toplayan insanın üç şeyin peşinde olmak için yaratıldığını söylüyor Hoca: “Hakikatin, hayrın, güzelliğin”
Zincir şu halkalarla uzayıp gidiyor:
“İnsan ruhunda bu üç şeye götüren iç yeti vardır:
Zekâ, duygu, irade.
İrade üç âleme sığınma kuvvetidir:
Hemcinsine, kendi samimiyetine ve Allah’a.
Bu üç yetinin birlikte ve ahenkli olarak barındığı kalp üç şeyin mahfazasıdır:
Aşkın, ümidin ve imanın.
Üç kişiye acıyınız:
Zenginlikten sonra fakir düşene, şerefli iken zelil olana, cahiller arasında kalan âlime.
Üç şeyden her yerde kaçmalıyız:
Yersiz şiddetten, açlık bırakmayan tatminden, kendimize çevrilmeyen tehditten.
Hangisine tutunursak tutunalım, her halka insanlığın ortak değerlerinden süzülüp gelmiş bir rahmet damlası...
Ne kadar doğru ve güzel tespitler! Bir yazı içinde bunlardan söz ederken hiçbirini dışarda bırakmaya gönlünün razı olmuyor.
Ve bu uzun zincirden son bir halka daha:
Dünya üç şeyle cennet olur:
Elden, dilden ve gönülden vermekle; Allah’ın kullarını ayıplamayıp affetmekle ve zalime zulmetmeyip hidayet yolunu göstermekle.
...
Nerde bu zincir, nerede halkaları?
Mesela koptuğumuz veya koparıp attığımız, hani insanın peşinde koşmak için yaratıldığı ilk halkaya hakikat, hayır ve güzellik halkasına dönelim ve hakikati kendi tekellerinde görenler yüzünden insanlığın ne büyük acılar çektiğini düşünelim bir an.
Çağlar boyu üzerinde belki en çok konuşulup tartışılan, ciltleri dolduracak açıklamalar yapılan kavramların başında gelir hakikat.
Sahi hakikat nedir?
İnsanlığın onca birikimini bir kalemde özetlemek ne mümkün?
Yalnız bir pratik geliyor aklıma:
Hakikat Hakk’a yakın olmaktır kısaca.
“Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal!” mısraındaki kullanımında Allah başta olmak üzere ‘adalet’, ‘doğruluk’ gibi anlamları da toplanmıştır.
Yapıp ettiklerinden kalıcı bir hayır, bir iyilik umanlardır Hakk’a yakın olanlar. Onlar Hakk’ın rızasını her şeyin üstünde tutarlar. Anılmaya değer her hayır ve güzellik bu gayretin meyveleridir. Hakikat gözetilerek yapılmayan işlerden hayır da çıkmaz güzellik de…
Gün geçmiş devran dönmüş, kişilik inşa eden kavramlarımızın içi boşaldıkça sapmalar da o nispette artmıştır. Öyle ki, mesela ta 16. Yüz yılda yaşamış Divan şairlerimizden Bağdatlı Ruhi’nin bir şiirinde bu asil amaç; ‘hakikatin, hayrın ve güzelliğin peşinde olmak’ şöyle dursun, hakikatten uzaklaşandan uzak olmak bile hakka yakın olmak diye ifade edilmiştir. Bir sabah ibadet için gittiği mescitte bir gurubun Allah, peygamber diyecekleri yerde ‘kırk elli, kırk elli’ dediklerini işitince ne saydıklarını sormadan duramayan şair, anlar ki adamlar sabah namazı mescide ibadet ve dua için gelmeyip, az sonra yanlarına uğrayacak olan valinin kaç para vereceğinin hesabıyla meşguldürler. Ünlü kasidesinde bu durumu şu veciz mısra ile dile getirir:
“Kim sizden ırak olur ise Hakk’a yakın olur.”
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal/ 15 Haziran 2021