banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Öncelikle devletimizin, eğitim sistemini kullanarak yaş sınırlaması olmaksızın bütün vatandaşlarımıza “insanlık dersleri” ya da “insanlık kursları” adı altında bir eğitim programı hazırlaması ve mutlaka bunu uygulaması gerekiyor.

Bu konunun elzem oluşu yaşantımızdaki her halimizden bellidir.

Örnek olarak; kaçımız birer anne baba olarak çocuklarımızı karşımıza alıp herhangi bir konuda onlarla hasbihal ediyoruz? Zamanımızın ne kadarını onlara ayırıyoruz?

Başkalarını eleştirmeye geldi mi maşallah yeryüzünde ne kadar ilmi bilgi varsa bülbül kesiliyoruz. Din, dil, tarih ilimlerinden tutun,  diğer yandan astronomi, matematik, tıp, felsefe ilimlerine kadar her konuda bilmediğimiz bir şey yok.

Genel ahlak kuralları söz konusu olduğunda, bütün eksiklikleri başkalarının üstüne boca ederken, biz kendimizin eksiksiz bir yaşam sürdüğümüzü kabul ediyor ve kendi üstümüze asla toz kondurtmuyoruz.

Siyaset mi mevzu, hemen hatasız bir kulmuşuz ve hatasız olanların grubuna dahilmişiz gibi ülkemizde yaşanılan bütün yanlışlıkları diğerlerinin üzerine ya da yapılan bütün doğruları kendi üzerimize tapulayıveriyoruz.

Diyelim ki mevzu hastalıklardan, tıp ilminden açıldı... “Bulunduğumuz toplum içinde doktor mu var?”, “işin ilmini yapmış olanlar mı var?” asla dikkate almadan, kulaktan dolma ve doğru olduğuna kendimizi inandırmış olduğumuz yöntemlerle hemen teşhis ve tedaviye başlayıveriyoruz.

Konu yargıdan mı açıldı? Avukat da biziz, savcı da biziz cezayı kesen hakim de biziz. Kimsenin bu konulardaki otoritesine saygı duymuyoruz.

Konu tarımdan mı açıldı, “ziraat mühendisleri de kim oluyor”  bizim bilgilerimizin yanında? Atadan deden ne öğrenmişsek onunla mukabeleye ve onun propagandasını yapmaya devam ediyoruz.

Dinden, diyanetten mi açıldı mevzu? “Diyanet de neymiş?” “benim babam, benim dedem, benim ninem...” övünmesine bırakıveriyoruz meydanı. Onların Hacca gitmişliği bizim de otomatikman kurtuluşumuza sebep oluveriyor. Sanki Hacca gidenin kendisinin kurtuluşu garantiymiş gibi.

Kendimizin kısa günde kırk hatası oluyorken hep başkalarının üzerindeki hataları gösterme, onları ifşa etme, onların kötülükleri içinde, kendimizin dürüstlüğünü arama çabasına giriveriyoruz.

Trafiğe mi çıktık sürücü olarak? Önümüze gelene basıyoruz fırçayı. “Yayaların saygısızlığından, diğer araç sürücülerinin kural tanımazlığından” dem vuruyoruz. Araçtan inip yaya olarak seyrederken de tam tersi olarak “yaya hakları” aklımıza geliveriyor ve “sürücülerin saygısızlığından” bahsederek her durumda “kendimize saygı gösterilmesi gerektiği” yönünde hak iddia ediyoruz.

Bir olay karşısında mahkeme mi edildik? Karar bizden yana çıkmışsa adaletin ne kadar da kutsal olduğundan, karar bizde yana çıkmamış, mahkûm edilmişsek eğer bu defa da adaletsizlikten dem vurmaya başlayıveriyoruz.

Ölümü bile başkasına yakıştırıyoruz da kendimizin de bir gün aynı akıbete uğrayacağımız çok az geliyor aklımıza. Bir yakınımız ya da yakından tanıdığımız vefat ettiğinde bir süre gerçekten üzülüyor, ölüm aklımıza geliyor ve kısa bir süre sonra hiç oralı olmuyoruz. Zaten aymazlıklarımızın asıl sebebi de bu sanırım. Ölümü unutmamız... Ölüm, sanırım bize insanlığımızı hatırlatan en önemli olaydır.

Ölümden korkmamızın asıl nedeni, ona hazırlıklı olmadığımız içindir. “Elbette ölüm, hazırlıksız olanlar için bir korku vesilesidir.”

 konularda hem ebeveynlerimizin hem de gençlerimizin daha duyarlı olması için eğitim sistemimizin bu konularda da vatandaşlarımıza yardımcı olması, eğitimli ebeveynlerin de çocuklarına daha makul davranması gerekmektedir.

Cinayetlerin, hırsızlıkların, yolsuzlukların genel olarak bütün güvenlik konularının artış göstermesinin birinci nedeni olarak bu konulardaki aile içi ve okul eğitimlerindeki eksiklikleri görmekteyim.

Dünyaya ekonomik olarak yön veren kapitalistlerin kurdukları düzen sebebiyle, tüketim toplumunu teşvik ediyor olması, şaşalı hayatların iletişim kanalları vasıtasıyla sürekli olarak gözler önüne serilmeye devam edilmesi,toplumun ahlaki çöküntüsüne hız vermektedir. Aile yapımızı paramparça etmeye yönelik program ve dizilerin, bıkmadan usanmadan insanlara servis ediliyor olması,elbette geldiğimiz nokta itibariyle içler acısı olan bir sonucu doğurmuştur.

Bu durumlara acilen tedbir alınması gerekiyor.

Zira savaşlar artık cephelerde silahlarla değil, beyinlerde yapılmaktadır.

İş işten geçmek üzeredir ve bu tahribatı önlemeye şimdiden başlasanız bile bir neslin yok olmasını beklemek zorundasınız. Zaman geçtikçe o nesillerin sayısı da hızla yükselecek ve zaman gelecek artık bize ait bir toplum kalmayacaktır ortada.

Bizim hatırlatmamız; “tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış” nispetindedir ama yine de karıncanın ayak seslerini bir duyan da olur belki...

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.