Şivli şivli şişirmiş
Erken kalkan pişirmiş
İki çörek bir börek
Bize namazlık gerek
Şivliliiiikkkk…
Eskimeyen zamanlardan, dağların dağlara kavuştuğu, insanın insanı anladığı, yürekten konuşulduğu zamanlardan…
Çocuk olmanın neşesine katılmak, gelenek görenek, örf ve âdetlerimizi çocuk gönlünde yaşatmak için ne güzel kutlamalar yapılır canım Anadolu’mda. O gün erkenden kalkar çocuklar. Bir önceki gece heyecandan uyuyamamışlardır. Hangi evlere gidilecek, kaç kapı çalınacak, kim ne verecek, hangimizin torbası dolacak, yarışına girerler. Bu tatlı heyecanın sebebi “şivlilik” geleneğidir. Şivlilik, Anadolu’muzda sadece Konya’da kutlanır. Çocuk farkındalığına bir yenisini eklemek ve neslin değerlere bakışını tatlandırmak düşüncesiyle şivlilik şekerini ceplerine katan çocuklar bir ömür bu rüyayı unutmazlar.
Şivlilik, çocuk düşüyle yazılan bir hikâyedir aslında. En güzel kıyafetler akşamdan hazırlanır. Kızların saçlarına kurdele takar anneleri, oğlanlardan takım elbise giyenler bile olur. Bayrama gider gibi heyecanlı ve mutludur hepsi. Bir gece önceden fener alayı ile başlar kutlamalar. Hicri takvime göre üç ayların başlangıcı olan recep ayının ilk perşembe gecesi ve Regaip Kandili sabahı yapılan bu kutlamalara “ilk namaz” adı da verilir. Kutlamaların zamanla azaldığını, eskiden kandil haftası boyunca kutlamalar yapıldığını ve çocuk zihninde hep neşeyle hatırlandığını anlatırlar. Bir akşam öncesi çocuklar, ellerinde fenerlerle sokakları doldururlar. Kimi trampet çalar kimi kaval. Büyükler balkonlara doluşup alkış tutarlar. Karanlıkta ateş böcekleri gibi oradan oraya dolaşan çocuklar, kutlu bir ayın haberini böyle verirler büyüklerine. Bu, bereketin çocuk dilindeki ifşasıdır bir bakıma. Tüm çocuklar bir alanda toplanıp fenerlerini ortaya gerilen bir ipe asarlar. Çarşı içine doğru yürünerek yapılan bu etkinliğe tüm dükkânlar iştirak eder. Kuyruklu kâğıt fenerler ve balonlarla gelin gibi süslenir sokaklar. Şehir bir rüyaya uyanacakmış gibi neşelidir o akşam. Bir anlamda çocukların neşesi ile neşelenir halk ve ortaya bir ateş yakılıp çocuklar ateşin etrafında halka olurlar. Sonra hep birlikte fener alayının heyecanına katılırlar...
Şivlilik geleneği ile çocuklara değerli oldukları hatırlatılır ve çocuklar bunu bir ömür unutmazlar. Fener alayı akşamı doyasıya eğlenir çocuklar. Ellerinde pamuk şekerler, horoz şekerler ve rengârenk macunlar… Ama asıl eğlencenin sabah başlayacağının heyecanıyla eve dönüp sabahı iple çekerler. Sabah ezanla uyanıp sokaklara koşarlar. Her birinin elinde bir torba vardır. Şivlilik torbasını kim daha çok dolduracak yarışı, sokakları şenlendirirken büyükler de boş durmaz. Sabah erkenden kapı çalınacak ve çocuklar şivlilik toplamaya gelecek. Ev sahibi tüm ikramları gönülden yapar. Bilir ki her çocuk bereketiyle kapıya gelir. Kadınlar bir yarışa girerler, yağlı pişiler, kurabiyeler, kuru yemiş ve çerezler (kuru üzüm, leblebi, incir, hurma, iğde, şeker leblebi, doldururlar küçücük keselere) ama çocukların asıl istediği çikolata ve gofret çeşitleridir…
Bir kapı vurulur. Ev sahibi heyecanla kapıya varır;
Şivli şivli şişirmiş
Erken kalkan pişirmiş
İki çörek bir börek
Bize namazlık gerek.
Şivliliiiiiiiiikkkkk…!
Ve gözlerinden mutluluk saçılan çocukların kandil neşesine şahit olur…
“Kandiliniz mübarek olsun” deyişlerine,
Sizin de kandiliniz mübarek
Ömrünüz bereket bulsun
Kapı çalanınız çok olsun!
“Buyurun bakalım şivliliklerinizi” deyip akşamdan hazırlanan türlü çerez ve şekeri ikram eder. Çocuklar ellerindeki torbalara ikramlardan doldururken arkalarından gelecek diğer çocukları da düşünmeyi ihmal etmezler. Şivlilik sabahı gün ağarır ağarmaz Konya’da kapıların zili hiç susmaz ve buna alışkın olan yaşlılar kapı önlerinde çocukları beklerler. Yaşlılar el öptürür, kandil kutlar, hayır dua edip şeker çikolata dağıtırlarken çocuklar dua alıp mutluluğa doyarlar. Çünkü şekerden çok mutluluktur topladıkları. Çocuk belleğine yazılmış “değerlisiniz” kelimesini ömrü billah unutmayacak ve kültürel kodlarındaki çocuk değerini anneliğe babalığa taşıyarak toplumsal mutluluğa katkı sağlayacaklardır.
O kapıdan o kapıya koşan çocuklar köşe başlarında buluşup şekerlerini, çikolatalarını ve çerezlerini yarıştırırlarken birbirlerine tüyo da verirler; “Mavi evin ikinci katında teyze fındıklı gofret veriyor.”, “Bizim yan dairede lolipop şeker var.”, “Annem çokomel ve akide şeker dağıtıyor bize de gidin ha!”, “Muhtar Amca balonla çilekli sakız ikram ediyor.”, “Köşedeki Hayriye Teyze baloncuk üflemeli oyuncak dağıtıyor.”
Şekerdi, çikolataydı, oyuncaktı derken akşam hava kararıncaya kadar sürer bu çocuk telaşı ve şehri görünür bir neşe kaplar…
Bir kandil sabahı yola düşeriz. Elimizde bir bez torba. Hangi kapıyı çalsak derken açık bir kapı çıkar bahtımıza. Kandil kutlarız. Kandilimiz kutlanır. Ev sahibesi şivliliğimizi uzatır kapıdan. Büyükçe bir tepsinin üzerinde; yağda kızarmış pişiler, horoz şekerler, fındık, fıstık, şeker leblebi dolu torbalar, muzlu gofretler, sütlü çikolata topları ve neler neler düşer kesemize…