Çok korktum. “ Ya kar yağmaz ise?” Zaten 2020 bütün dünyayı korkulara, karabasanlara, hıçkırıklara gark ederek gitti. “2021’e devrettiği miraslar zaten vardı, bunun yanında bir de ’kuraklık’ felaketini mi aktardı” diye düşünüyordum ki nihayet ülkemiz beyaz bir gelinliğe bürünüverdi.
Ülkemizin beyaz gelinliğini giydiği tam o gün, beyaz gelinliklerini giymek için yol gözleyen ya da beyaz gelinliklerini giyip de henüz muradını alamayan gelinlerimiz, gelinlik kızlarımız, analarımız, bacılarımız, evlatlarının mürüvvetlerini görmek için can atan babalarımız tarifi imkânsız acılara gark oldular.
Lanet olası PKK Terörü, yine silahsız ve ellerinde esir olan; canlarımızı, fidanlarımızı, yavrularımızı katletti. Şöyle bir baktımda geçmiş bilgilere. 1984 yılından günümüze kadar tam 6 cumhurbaşkanı, 21 hükumet yani 21 başbakan, 12 genelkurmay başkanı görev yapmış. Diğer görev yapan; ordu komutanlarının, bakanların, milletvekillerinin, valilerin, kaymakamların haddi hesabı yok. O zamandan 9 Ekim 2020 tarihine kadar tam tamına, 41 bin 19 vatandaşımız can vermiş. 1,5 trilyon dolar para harcandığı kaynaklarda yazan hususlar. Bu konuda kimsenin “ak kaşık” falan olmadığı açıkça meydanda iken siyaset hokkabazlığı ise bir başka meydanlarda cirit atıyor. Terör, birlik ve beraberliğimizin ortasına vurmuş kılıcını, kaşıya geçip sırıtıyor. Gören mi yok, görmek isteyen mi yok çok garip bir durum.
1980 öncesi siyasetçilerinin “beyefendiliklerini” öve öve bitirmeyen de bir kesim var. İktidarıyla muhalefetiyle ettikleri ya da etmedikleri söylemler, yaptıkları ya da yapmadıkları eylemleri yüzünden 6 bine yakın genç fidan kara toprağa devrilmiş ama “onlar iyi adamlardı.” Demek ki ölüme sebep olmak “iyilik” payesi... O zamanlardan ders almayan siyaset kurumunun yöneticileri şimdi yine aynı vurdumduymaz tavırlarını tekerrür ettiriyorlar.
Önce Allah’a sonra millete havale ediyorum onları.
Tam bu minval üzere akıp giderken zaman, beyaz bir gelin gibi süzüle süzüle göklerden iniverdi kar. Kararmış bütün umutlara beyazlık verdi. Kirlenmiş yangın yeri yürekleri serinletiverdi. Üzerindeki kirliliğin oradan oraya savurduğu sokaklar, caddeler temizleniverdi. Kar, ‘kâr’a dönüşüverdi.
Güneşi görüp patlayan tomurcuklar zamanlarını beklemek üzere yeniden kabuklarına çekiliverdi. Şubatta açan çiçekler kıtlığın, yokluğun, yoksulluğun habercisiydi çünkü. Öyle ya! “Zamansız öten horozun başını keserler” misali, zamansız açan tomurcukları bir an gelir, don vurur ve kimseye faydası olmazdı.
Kar; bereket demekti. Beyaz bir sayfa demekti. Temizlik, berraklık demekti. “Kar taneleri, birbirine zarar vermeden yol almanın mümkün olduğunu ne de güzel anlatıyor” diyen Mevlana da çok güzel demiş ama...
Bir şiirimle bitireyim bu yazımı da.
Yağış
Yağacaksa yağmur, durmasın yağsın,
Kurtulsun yükünden yorgun bulutlar.
Hasretten çatlamış toprağa değsin,
Yeşersin kararmış bütün umutlar.
Ardından hafifçe bir rüzgâr essin,
Dağıtsın efkârı yok etsin gamı.
İçine işlesin hemen herkesin
Sağlasın yeniden doğal nizamı.
Islak ıslak bakıp umut yaymasın,
Gösterip yüzünü çekmesin geri.
Önce umut verip, sonra caymasın
Kandırıp durmasın aylardan beri.
Dağlar kucak açmış beklerken ‘kar’ı,
Nazlanır gökyüzü, saklar koynunda.
Bağrında kuruyan mahzun pınarı
Ağır bir yük görür sanki boynunda.
Bir sağanak değil, hazin bir yağış,
Gözyaşları gibi hep damla damla.
Sadaka misali, belki bir bağış
Budur beklenilen bütün hâsıla.
07.02.2021/Konya