‘Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış’ derler.
Birçoğunun üzerinden on yıl geçmiş yazılarımdan bazılarını düzenlerken bu söz geldi aklıma.
Siyah beyaz resimlerle dolu bir albüme bakarken nasıl duygulanıyorsa insan öyle oluyor.
Ve baktım, baktım; önümde ikisi kaldı. İkisinde de dağ vardı; lakin birinde kırmızı tonlar hâkimdi ötekinde beyaz. Ay yıldızlı bayrağımız gibi.
Önce 14 Şubat günü ‘Gara Katliamı’ olarak verilen olayda terör örgütü PKK’nın kaçırıp uzun zamandır rehin tuttuğu çoğu asker- polis 13 vatandaşımızı şehit ettiği haberi ile 2011’in 22 Ekim’ine; sonra bu yıl neredeyse yazı aratmayan bir kışın ardından gelen karla 2012’nin 14 Şubat’ına gittim. Birinde hüzün, ötekinde umut vardı.
İlki 19 Ekim 2011’de PKK’nın bir baskını sonucu Kato veya Gabar dağlarında tam 24 askerimizin şehit edilişinin hüznüyle ‘Şu Dağı Aşam Dedim’ adıyla yazılmış…
“Terörle mücadelemizde zaman zaman büyük acılar yaşıyoruz.
19 Ekim günü bir kanlı baskında 24 askerimizin şehit edildiği haberi, yurdumuzun her yerini tarifsiz kederlere gark ediyor bir anda.
Bir hazan mevsimi, yirmi bir yaşında toprağa düşen fidanlarımızla büyük bir hüzne dönüşüyor. Feryatlarımız meydanlardan cami avlularına oradan mezarlıklara yayılıyor dalga dalga!
Bu acıyı dindirecek bir ilaç icat edildi mi kardaş?
Oy dağlar!
‘Bırak da Yare Gideyim’ başlıklı şiirinde dağlara şöyle seslenir şair Sinan Karakaş:
“Sizi geçemezsem dağlar,
Hazan vurur, kurur bağlar,
Ümitleri kesilenler,
Başlarına kara bağlar.”
Bu dağları aşmak bizim sevdamız.
Bu sevda ülkesiyle milletiyle güçlü bir Türkiye!
Ve yolumuz çetin…
Bir yazar, yeniden bir bağımsızlık savaşı verdiğimizden söz ediyor. Kayıplarımızın da bu nedenle büyük olduğunu dile getiriyor.
Bu dağlarda…
Bu dağlarda, sözüm ona, bir hak mücadelesi verenlere karşı değil, yeniden yedi düvele karşı savaşıyoruz gibi bir haldir görebildiğim.
Bu dağları, dâhili ve harici kanlı katillerden temizlemek vakti şu an.”
…
2012’nin 14 Şubat’ında yazılan, o yıl karın çok yağması sebebiyle Seydişehir’imizin giydiği gözler kamaştıran gelinliğin uzun süre üzerinde kalışının uyandırdığı duygularla şairlerimizin ‘kar’ şiirlerinden bir seçkiye yer verilerek ‘Şubat Ayı Kış Yelini Kovarken’ adını almış.
…
“Şairlerimizin “kar” temalı şiirlerinden yaptığım bu seçkiyi dilek ve temenniler niyetine Ataol Behramoğlu’nun aşağıdaki dizeleriyle bitiriyorum.
“Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Yağdı kirpiklerine bir kızın
Yağdı mavi bir nehre
Saçlarıma yağdı
Otobüslere
Ağaçlara
Evlere.
İçimden okşadım onu.
…
İstedim ki
Daha güzel
Olsun şu dünya.
İstedim ki
Beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Bitsin artık
Bu sürüp giden alçaklıklar.
Bir bebek
Ölüm tehdidi altında yaşamasın
Beşiğinde.
Ve paramparça olmasın
Sımsıcak
Capcanlı
Yaşayıp giderken insanlar.
Bırakın, beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Hayallerimiz olsun.”
Yazıların tamamını sitemiz arşivinden bulabilirsiniz.
Selamların en güzeliyle… 16 Şubat, 21
Hacı Halim Kartal