banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

‘Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış’ derler.

        Birçoğunun üzerinden on yıl geçmiş yazılarımdan bazılarını düzenlerken bu söz geldi aklıma.

        Siyah beyaz resimlerle dolu bir albüme bakarken nasıl duygulanıyorsa insan öyle oluyor.

        Ve baktım, baktım; önümde ikisi kaldı. İkisinde de dağ vardı; lakin birinde kırmızı tonlar hâkimdi ötekinde beyaz. Ay yıldızlı bayrağımız gibi.

        Önce 14 Şubat günü ‘Gara Katliamı’ olarak verilen olayda terör örgütü PKK’nın kaçırıp uzun zamandır rehin tuttuğu çoğu asker- polis 13 vatandaşımızı şehit ettiği haberi ile 2011’in 22 Ekim’ine; sonra bu yıl neredeyse yazı aratmayan bir kışın ardından gelen karla 2012’nin 14 Şubat’ına gittim. Birinde hüzün, ötekinde umut vardı.

        İlki 19 Ekim 2011’de PKK’nın bir baskını sonucu Kato veya Gabar dağlarında tam 24 askerimizin şehit edilişinin hüznüyle ‘Şu Dağı Aşam Dedim’ adıyla yazılmış…

        “Terörle mücadelemizde zaman zaman büyük acılar yaşıyoruz.

        19 Ekim günü bir kanlı baskında 24 askerimizin şehit edildiği haberi, yurdumuzun her yerini tarifsiz kederlere gark ediyor bir anda.

        Bir hazan mevsimi, yirmi bir yaşında toprağa düşen fidanlarımızla büyük bir hüzne dönüşüyor. Feryatlarımız meydanlardan cami avlularına oradan mezarlıklara yayılıyor dalga dalga!

Bu acıyı dindirecek bir ilaç icat edildi mi kardaş?

Oy dağlar!

‘Bırak da Yare Gideyim’ başlıklı şiirinde dağlara şöyle seslenir şair Sinan Karakaş:

“Sizi geçemezsem dağlar,
          Hazan vurur, kurur bağlar,
          Ümitleri kesilenler,
          Başlarına kara bağlar.”

Bu dağları aşmak bizim sevdamız.

Bu sevda ülkesiyle milletiyle güçlü bir Türkiye!

Ve yolumuz çetin…

Bir yazar, yeniden bir bağımsızlık savaşı verdiğimizden söz ediyor. Kayıplarımızın da bu nedenle büyük olduğunu dile getiriyor.

Bu dağlarda…

Bu dağlarda, sözüm ona, bir hak mücadelesi verenlere karşı değil, yeniden yedi düvele karşı savaşıyoruz gibi bir haldir görebildiğim.

Bu dağları, dâhili ve harici kanlı katillerden temizlemek vakti şu an.

2012’nin 14 Şubat’ında yazılan, o yıl karın çok yağması sebebiyle Seydişehir’imizin giydiği gözler kamaştıran gelinliğin uzun süre üzerinde kalışının uyandırdığı duygularla şairlerimizin ‘kar’ şiirlerinden bir seçkiye yer verilerek ‘Şubat Ayı Kış Yelini Kovarken’ adını almış. 

“Şairlerimizin “kar” temalı şiirlerinden yaptığım bu seçkiyi dilek ve temenniler niyetine Ataol Behramoğlu’nun aşağıdaki dizeleriyle bitiriyorum.   

        “Beyaz, ipek gibi yağdı kar
        Yağdı kirpiklerine bir kızın
        Yağdı mavi bir nehre
        Saçlarıma yağdı
        Otobüslere
        Ağaçlara
        Evlere.
        İçimden okşadım onu.
        …
        İstedim ki 
         Daha güzel 
         Olsun şu dünya.
         İstedim ki
         Beyaz
         İpek gibi yağan karın altında 
         Bitsin artık
         Bu sürüp giden alçaklıklar.
         Bir bebek
         Ölüm tehdidi altında yaşamasın
         Beşiğinde.
         Ve paramparça olmasın 
         Sımsıcak 
         Capcanlı
         Yaşayıp giderken insanlar.
         Bırakın, beyaz
         İpek gibi yağan karın altında 
         Hayallerimiz olsun.”

         Yazıların tamamını sitemiz arşivinden bulabilirsiniz. 

 Selamların en güzeliyle…      16 Şubat, 21

Hacı Halim Kartal            

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.