banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Bir dönem müteveffa Attila İlhan bu başlığı hatırlatan kitaplar neşretmişti: Hangi Batı, Hangi Sağ, Hangi Sol, Hangi Laiklik, Hangi Atatürk, Hangi Edebiyat gibi. Yayımlandığı dönemlerde büyük ilgi çekmişti. Aslında hiçbir şeyin özellikle ideolojik çarpıtmalar sebebiyle anlatıldıkları gibi olmadığını vurgulayan, zihin açıcı eleştirilerdi bunlar; çünkü yazar tartıştığı konuların içinden çıkıp gelmiş bir entelektüeldi.

        Bugün dikkat edilirse birçok ahlaktan bahsedildiğini en azından duyuyoruz: Siyasi ahlak, meslek ahlakı, iş ahlakı, basın ahlak yasası vs.

        Nerde, hani?

        Son zamanlarda bu kelimeyi de İslami çağrışımları sebebiyle midir bilmem, ‘etik’ kelimesiyle karşılar olduk. “Çocuklara böyle davranmanız hiç etik olmadı!”, “Meslek etiği” gibi kullanımları olduğunu biliyoruz.

        Ne demek şu ahlakı, bu ahlakı? İcra edilen mesleğe göre, duruma veya adamına göreahlak mı olurmuş? Yazık ki yaşadıklarımız bunun bir vakıa olduğunu doğruluyor. Oysa kendini Müslüman olarak tanımlayan biri için ahlaki çeşitlilikten söz edilemez. Referansını vahiyden alan ahlak şartlara, dönemlere, mesleklere veya duruma göre şekillenen bir şey değildir. Sebe suresinin 46. Ayeti, çeşitliliğe kapı aralayanların yüzüne kapanan muhkem bir kale kapısı gibidir:

        “De ki: size tek bir öğüdüm var: İster tek başınıza olun ister başkalarıyla birlikte olun; asla Allah’ın huzurunda bulunduğunuz gerçeğini unutmayın!”

         Önemli olan insanın her an gözetim altında olduğunu bilmesidir. Bunu bildiği zaman kendi gibi olanların denetimine ihtiyaç duymadan ahlaklı ve sorumlu davranabilir; çünkü Allah’ın kullarına şah damarından yakın olduğunu da bilir sorumluluk bilincine sahip olan. Şu ayet bu bilinci daima diri tutan bir kamera görevi yapar:

        “Doğrusu insanı biz yarattık; ona nefsinin ne vesveseler verdiğini en iyi Biz biliriz; zira Biz kulumuza şah damarından daha yakınız.” Kaf/16

        İşte bu ilahi denetimden yoksun kalarak ahlaklı olabilmenin, ahlaklı kalabilmenin imkânı yoktur.

        Bu denetimi yok sayınca geldi her türlü felaket insanın başına. Amacına ulaşabilmek için her yolu mubah gördü mesela. Yeri gelince ahlaklı göründü çıkar ve menfaati uğruna. İşte bu durum adlı adınca ahlaksızlık ahlakı değilse neydi?

        İşte modernizmle insanın kazandığı irtifa! Her şeye ölçüsüzce sahip olma, çılgınca tüketme hırsıyla başı dönmüş bir şekilde tozu dumana katarak ilerlerken ilişkileri de çok hızlı tüketiyor. İhtiyacını karşılayana gösterdiği sahte ilgiyi ihtiyacı bitinceye kadar ustalıkla sürdürüyor. Nihayet bu, bütün ilişkilerin özü haline gelmiş bir düşünüş ve davranış biçimi oluyor; başka hesaplar, başka roller, başka düzenbazlıklarla sürüp gidiyor.

Böylesi bir yaşama biçiminin yaslandığı bir düşünce biçimi olmalı değil mi? Bugün modern batı insanının içselleştirdiği, meleke haline getirdiği bu hayat tarzı da bir ahlak olduğuna göre buna ne ahlakı demeliyiz? Felsefi öğretiler zamanla yaşama biçimine dönüşünce bu öğreti aynı zamanda o öğretiyi benimsemiş toplumun ahlakı oluyor.

Batı’da doğup hayat bulan yani ahlak halini alan öğretilerden biri Bernard de Mandeville’in (1670-1733)ahlak öğretisidir mesela. Kısaca şu esasa dayanır: “Ahlak denen şey içi boş bir kavramdır. İnsanlar kendi çıkarları olmazsa, toplum yararına ve ahlaka uygun davranmazlar.”

Bu ahlak anlayışının (ahlaksızlık ahlakı) ete kemiğe bürünmüş yansımalarını hemen her yerde görmek mümkün.

Aslolan çıkarlardır.

Sınırlarına gelen mülteciler olursa işlerine yarayacak olanları seçip alırlar. Felaketleri fırsata çevirmek en sevdikleri şeydir, iç karışıklık yaşayan ülkelerde savaşan gruplara silah satmak sonra arabuluculuk yapmaya çalışmak en zevkli eylemleridir.

Batılı insan hakları savunucusu örgütler, kendi devletleri tarafından desteklenen çatışmaların yaşandığı ülkelerde bu çatışmaların durdurulması için mücadele etmek yerine savaş mağdurlarına yardım etme görüntüsü verirler.

İlahi denetimden yoksun kalan insanın yöneldiği bir başka ahlak çeşidi de adına Hedonizm dedikleri haz ahlakıdır. Buna göre haz veren şey iyidir bu nedenle insanın amacı en yüksek haza ulaşmak olmalıdır.

Kişiyi sınırlayan her türlü ahlaki normun saçma olduğunu savunan bir ahlaki öğreti bile halkının çoğu Müslüman ülkelerde taraftar bulabilmiş, bu ahlak anlayışından beslenen bir şairimizde yazık ki şu mısralarla ses/seda olmayı başarmıştır:

“Ye/ İç/ Arzu et sade/ Bak/ Böcekler de öyle yapıyor”

İlahi denetim, vahyin kılavuzluğuyla insanın fıtratına Allah tarafından yerleştirilen değerleri her an hatırında tutabilmesiyle başarılabilir. Bu şekilde kazanılabilecek bir ahlak ‘sorumluluk ahlakı’dır. Bugün korona kıskacında yaşama sevincini yitirmiş insanlığın ihtiyacı olan en önemli ilaç kanaatimce budur.

Selamların en güzeliyle…

H. Halim Kartal 19 Kasım, 2020

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.