Ruhumuza döneceğiz;
Niyette samimiyete, amelde ihlâsa, namazda huşuya, davranışta takvaya, tebliğde örnekliğe, mücadelede cesarete, konuşmada hikmete, hükümde adalete, ahlaka, iffete, tefekküre ve içe döneceğiz. Duyguların eşlik ettiği ibadetleri arayacağız…
Düşüneceğiz ve kendimizi muhasebe edeceğiz;
En son ne zaman bir namazı ihlâsla kıldık? En son ne zaman Kur’an okurken etkilendik? En son ne zaman gözyaşlarımız duamıza eşlik etti? En son ne zaman bir toplantıdan veya İslami faaliyetten gönül huzuru ile ayrıldık?
Kendi gündemimize döneceğiz;
Ömrümüzü günlük politik tartışmalarla ve sosyal medya atışmalarıyla tüketmeyeceğiz. Her daim büyük kavgaların ve mücadelelerin adamları olacağız. Sürekli davetimizi yaymaya, namazımızı düzeltmeye, istiğfarımızı çoğaltmaya, ahlakımızı güzelleştirmeye, iş yapmaya ve iş üretmeye bakacağız. Hayatımızda dünyaya meyledecek bir dakika bile bırakmayacağız
Kur’an’a daha fazla vakit ayıracağız;
Çünkü dünyevileşme, ruhsuzlaşma ve heyecansızlaşma musibetine karşı en büyük imkânımız günlük Kur’an okumalarımızdır. Çünkü Kur’an, imanı harekete geçirir, duyguları canlandırır, heyecanı tazeler, kimliği hatırlatır, kalbi yumuşatır, istikrarı sağlar, sebatı artırır ve ruhu korur…
Namazımıza daha fazla önem vereceğiz;
Çünkü dünyaya karşı iyi kılınmış bir namazdan daha sağlam bir koruma yoktur. İyi kılınmış bir namaz, haramlara ve günahlara karşı en güçlü kalkanımızdır. İyi kılınmış bir namaz, İslami vazifelerimizi yaparken en büyük yardımcımızdır. İyi kılınmış bir namaz, zulme başkaldırırken ve mazluma omuz verirken en sağlam direniş cephemizdir. İyi kılınmış bir namaz, en hızlı ıslah ve nefis terbiyesi yoludur…
Zaferi önce kendi hayatımızda arayacağız;
Harama, kul hakkına bulaşmamanın, ibadetlerimizi aksatmamanın, ahlakımızı muhafaza etmenin, haksızlıklara karşı durabilmenin, ideallerimizi koruyabilmenin, ailemize sahip çıkabilmenin, helal rızk peşinde olabilmenin ve günü günahsız kapatmaya gayret edebilmenin de bir zafer olduğunu hatırlayacağız…
Kendimize vakit ayıracağız;
Nefsimizi ibadetlerle terbiye etmeye, imanımızı Kur’an’la harekete geçirmeye, yardımı sabır ve namazla talep etmeye, zafere değil görevleri yerine getirmeye odaklanacağız…
Nefsimizi terbiye edeceğiz;
Çünkü nefsini terbiye edemeyen mücahidin ganimet peşine düşeceğini, nefsini terbiye edemeyen dava adamının kardeşine haset edeceğini, nefsini terbiye edemeyen ilim adamının dünyaya meyledeceğini, nefsini terbiye edemeyen makam sahibinin zulmedeceğini asla unutmayacağız.
Hakkı ve sabrı tavsiye edeceğiz;
Kısır tartışmaları, boş konuşmaları ve dedikoduları terk edeceğiz. Hayatın konuşanların, edebiyat parçalayanların, yorum yapanların değil, ancak inananların, salih amel işleyenlerin, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin kazanabileceği bir imtihan olduğunu hiç aklımızdan çıkarmayacağız…
İslam’ı konuşmayı değil yaşamayı tercih edeceğiz;
Çünkü İslam’ı yaşamayanlar dünyevileşme selinden kurtulamazlar. İslam’ı yaşamayanlar, yaşanmasına da vesile olamazlar, İslam’ı yaşamayanlar nefislerine de emperyalizme de direnemezler, İslam’ı yaşamayanlar, gözlerine, dillerine ve midelerine söz geçiremezler. Bunlara söz geçiremeyenlerin sözleri de topluma etki etmez…
Yeniden asli hedeflerimize döneceğiz;
Bir insanın hidayetine vesile olmayı, bir insanı namaza başlatmayı, bir insana Kur’an öğretmeyi, bir insana içki, kumar gibi bir haramı terk ettirmeyi, bir haksızlığı önlemeyi, bir zulmü durdurmayı, bir genci evlendirmeyi, küsleri barıştırmayı, bir yetime sahip çıkmayı, iş listemizin başlarına yazacağız…
Şehvete, servete, makama ve kula kulluktan kurtulup Allah’a kulluğun özgürlüğüne koşacağız;
Şu üç günlük dünya hayatında eğilmeden, bükülmeden, yamulmadan, dünyaya ve dünyalıklara meyletmeden, inandığı gibi yaşamak, inandığı gibi konuşmak, inandığı değerler için mücadele etmek, işte bu özgürlüğün ta kendisidir...