Allah onlardan razı olsun. Sahabe efendilerimiz, Rasûlullah’tan (s.a.s.) bir şey öğrenme fırsatı yakaladılar mı ilk sordukları soru, hangi amellerle cennete gidebiliriz oldu.
Ebû Musa (r.a.) anlatıyor: Efendimiz (s.a.s.), cennetin yollarından birisinin de sadaka vermek olduğunu anlatınca, oradakiler, “Ya sadaka verecek bir şey bulamazsa?” dediler. Rasûlullah, “O zaman gider gerekirse yük taşır, amelelik yapar, hem kendisine faydalı olur, hem de tasadduk eder” buyurdu. “Peki, buna gücü yetmez (veya iş bulamaz) ise?” dediler. Efendimiz, “O zaman darda kalana, ihtiyaç sahibine yardım eder” buyurdu. “Ya Rasûlullah ya buna da gücü yetmezse?” dediler. Efendimiz, “O da diliyle iyilik yapmayı tavsiye eder” buyurdu. “Bunu da yapamazsa?” dediler. Efendimiz, tebessüm ederek, “Kötülük yapmaktan uzak durur. Bu da onun için sadakadır” buyurdu.
Ulbe bin Zeyd de (r.a.) sahabenin gariplerindendi. Bir sefer öncesinde infak ve sadaka emri gelince o da Allah için bir şeyler yapmak istemişti. Ancak verecek bir şey bulamayınca, “Ben de bu yolda canımı ortaya koyar orduya katılırım” diye düşünmüştü. Ancak bu sefer de cihada çıkacak binek ve gerekli teçhizat bulunamamıştı. Bu durum karşısında Ulbe bin Zeyd çok üzülmüş ve kahırlanmıştı, “Allah yolunda muhakkak benim de bir şeyler yapmam gerekir” diye çırpınıp duruyordu.
O kadar üzülmüştü ki gece gözüne uyku girmedi. Kalkıp tenha bir kenara çekilip ağlamış ve o gece namaz kıldıktan sonra ellerini açarak, “Ey Allah’ım! Sen cihadı emrettin ve insanları ona teşvik buyurdun. Ancak cihada gitmek için bana bir mal vermedin. Resûlünün elinde beni bindirecek bir imkân da yoktur. Ama ben de senin için bir şeyler infak etmek istiyorum malım da canım da namusum da bana yapılan her zulmü, yani kimde hakkım varsa tüm haklarımı senin yolunda infak ediyor ve Müslümanlar için helâl ediyorum, benden de bunu infak olarak kabul buyur” demiş ve sonra halkla beraber Resûlullah’ın (s.a.s.) ardından sabah namazına katılmıştı. Namazdan sonra Hz. Peygamber, “Bu gece sadaka veren nerededir?” diye sormuş. Kimse cevap vermediğinden, bir daha, “Bu gece sadaka veren kimse ayağa kalksın” deyince Ulbe (r.a.) çekingen bir halde ayağa kalkarak durumu kendisine anlatmış, Hz. Peygamber, “Müjdeler olsun. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki senin sadakan, kabul edilen sadakalar arasına yazıldı” buyurdu. Ulbe bin Zeyd’in (r.a.) ve onun gibi birçok sahabenin bu kutlu müjdelere muhatap olmasının asıl nedeni malları, mülkleri, makamları değil bildiklerini büyük bir ihlâs ve samimiyetle uygulama niyetleri ve dertleridir
Allah onlardan razı olsun, onlar kaldıramayacakları yüklerin altına girmekten, abartılı davranışlardan, gösterişli ve fiyakalı işlerden, boş edebiyatlardan kaçındılar. Kapasiteleri neyi gerektiriyorsa onu yapmaktan da geri durmadılar. Kiminin bu yolda tek sermayesi canı oldu ve onu ortaya koymaktan çekinmedi. Kimi malını seferber etti, kimisi yük taşıdı, kimi nöbet tuttu, kimi temizlik yaptı. Onların dava yolundaki yegâne felsefeleri elinden ne geliyorsa onu yapmak anlayışı oldu. Onlar; pratik hayattan soyutlanmış, hayır üretmeyen, kuru işler peşinde koşmadılar. Niyet, duygu, düşünce ve eylem bütünü içinde sürekli Allah’ın rızasını kazanma yolunda çabaladılar.