Malumunuz olduğu üzere ‘CAMİ’Arapçada toplamak, bir araya getirmek anlamındaki cem kökünden sıfat olan, sözlükte toplayan, bir araya getiren, buluşturup birleştiren anlamında kullanılmıştır. Mescit ise, eğilmek, tevazu ile alnı yere koymak manasına gelen sücud kökünden secde edilen yer anlamında kullanılan mekâna verilen isimdir.
Toplayıcı, birleştirici anlamına gelen camiler, imanlı kalplerin Allah korkusuyla dolduğu, dua ve niyazların topluca sunulduğu, ibadet edenleri kucaklayıp şefkatle bağrına bastığı kutsal mekânlardır camiler.
Hiç şüphesiz camilerin iki yapısı vardır biri fiziki diğeri ise Manevi yapısıdır. Yani cemaatidir, cemaati…Bunu da ancak ve ancak atanmışlar değil “ADANMIŞLAR.”sağlayabilirler zannımca…Adanmışlar bir mıknatıs gibi cemaatinin dertleriyle dertlenir, doğduğunda bir kulağına ezan, diğer kulağına kamet, sünnet düğününde, okul hayatında, askere giderken, düğün dernek kurulurken, Hacca giderken, hasta ve vefatı anında, cenazesi ve taziyesinde kısacası cemaatiyle hem hal olan ilgilenen elleri değil ayakları öpülesi “ADANMIŞLAR.” Cemaat süsleri hiç şüphesiz daha makbul ve kıymetlidir Yüce Dininiz İslam açısından.
İlahi ya Rab! Böylesi adanmışların ve Peygamberi neslin sayılarını artır Allah’ım. Âmin, Âmin.
Hepimizin malumudur ki; camiler, bu dünyada sırat köprüsü, halk ile ‘HAK’ arasında kurulan hakikat köprüsüdür. Budan dolayı halk arasında diyoruz ya; Allah (c.c.)’ın yeryüzünde evleri olduğundan dolayı müslümanların en çok hürmet ve saygı gösterdikleri yerler olma hüviyeti ile kutsal mekânlar olmuştur camiler.
Buhari de geçen bir Hadisi Şerif de Peygamber (s.a.v.) “Güzelce abdest alıp evinden sırf namaz kılmak niyetiyle çıkan bir kimse, attığı her adım başına bir derecelik sevap kazandığı gibi, bir günahı da silinir…”
Bir adam Peygamber (s.a.v.)’me gelerek Ya Rasulallah (s.a.v.) günah işledim, dua et de Hz. Allah (c.c.) beni affetsin. Tam Peygamberimiz (s.a.v.) dua edeceği zaman, ezan okunmaya başlamış. Efendimiz(s.a.v.) adama, gel namazı kılalım da ondan sonra dua edelim buyurmuş. Namazdan çıkınca adam, talebini tekrarlamış. Peygamberimiz (s.a.v.) adama, “Sen bizimle camiye girip ibadet etmedin mi diye sormuş. Adam evet sizinle camiye girdim, namazımı kılıp çıktım deyince Peygamber (s.a.v.) adama, “Allah camiye girip ibadet yapıp çıkanları affeder, seni de affetmiştir…”Buyurarak bizlere cami ve cemaatin ehemmiyetini müjdesini beyan buyurmuşlar.
Bu denli ehemmiyetli olan cami ve mescitlerin bize gelen kutsal miras, Peygamberimiz(s.a.v.) hicretten sonra ayağının tozuyla bizzat sahabe efendilerimizle beraber taş taşıyarak Küba Mescidimi inşa etmiştir. Daha sonra Medine’de inşa ettiği cami, hem sosyal hayatın hem de dini hayatın merkezi olmuş ve bu davranış müslümanlar nereye gitmişlerse hayatlarını inşa için önce bir cami yaptırma kılavuzu olmuştur.
Hiç şüphesiz cami mimari bir yapı olmanın ötesinde bir gelenek, bir hayat tarzı ve bir dünya sembolü olup aynı zamanda bir medeniyetin, toplum üzerindeki aynası ve yansımasıdır. Öyle ki; hayat, hakikat ve medeniyet, onun kubbesi altında birleşmiştir. Böylelikle cami kubbesi altında idrak edilen hakikat, gök kubbe altında medeniyete dönüşmektedir. Cami bir yanıyla özelliklerini sergileyen sanat, diğer bir yanıyla da ilahi kaynaktan beslenen bir estetiği nesilden nesile taşıyıp ebedileşen mekândır camiler.
Cami bir yanıyla da ibadettir, çünkü müslüman, ancak Rabbinin huzuruna durduğunda iç dünyasında derinlik yaşar, huzur yaşar, ferahlık yaşar. Bu huzur mihrapta tecessüm eder hatta namaz kılan mihraba ne kadar yakın olursa o kadar çok sevap kazanır ve inşirahların en büyüğünü yaşar ve gönül huzur bulur. Kapısı herkese açık olan Cami, diğer yönden camiye giden Adanmış din gönüllüsü, mümin ve müslümanın da gönlü herkese açık olmalı. Camiye girdiğinde kalbini manevi ortama, zihnini ilime açmalı ve kürsüden söylenen hayatına tatbik edilen her sözün anlam dünyasını genişletmelidir.
Nasıl ki mümin ve müslüman hayatları boyunca caminin içindeyse, o zaman cami ve mescidler de mümin ve müslümanların içinde olmalı.‘Milleti zorla camiye değil, camileri milletin kalbine, gönlüne’Peygamberi bir miras olduğu şuurunun yerleştirilmesinin yanı sıra omuz omuza, safsaf duran inananlar için Rabbani nizam İslam, fertler arasında birlik ve beraberliğin perçinleşmesi, hak, adalet ve hoşgörünün gelişmesi için değişik müessesenin kurulmasını teşvik edilmeli.
İşte o Müesseslerin başında gelen hiç şüphesiz camiler ve Adanmış din gönüllüleridir. O mekânlarda imanlı kalplerin Allah korkusuyla dolduğu, dua ve niyazların sunulduğu, ibadet edenleri kucaklayıp şefkatle bağrına bastığı kutsal mekânlardır camiler. Mümin ve müslümanları, genç-ihtiyar, zengin-fakir, âlim-cahil, amir-memur, komutan-asker, yerli-yabancı ayırımı gözetmeden, aynı safta toplayan kulluk ocağıdır camiler. Millî ve dinî dayanışmanın temel taşı ve harcı olmalıdır camiler.
Hatta geriye doğru bakılırsa; Hz. Eyyüp (a.s.)’ın sabrı, Hz. Nuh (a.s.)’ın gemisi, Hz. Musa (a.s.)’ın asası, Hz. İsa (a.s.)’ın sofrası ve Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in tevhid davetinde kurulan ve korunan Hiramağarası olmalıdır camiler.
Camilerde hem ibadet, hem de memleket meselelerinin görüşüldüğü yerler olmalıdır camiler.Hatta Camiler nefisle alakalı her şeyi yaratanın karşısında unutup, küçülerek büyüme, menfaat duygularından sıyrılıp, sevgi ve saygının, kardeşlik, birlik ve beraberliğin muhabbetin yolunu gösteren mekânlar olmalıdır camiler.
Bu kadar mana ve hikmeti içinde barındıran Cami ve Mescidler; Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicretinin akabinde ilk işleri tabir caizse daha ayağının tozunu silinmeden o mübarek elleriyle taş taşımış, amele gibi çalışarak Küba Köyü’nde İslam adına ilk Küba mescidini inşa ederek O’nun yolunda yürüyen bizlere “Her kim Allah (c.c.) için bir mescid bina ederse, Hz. Allah (c.c.)’da ona Cennette onun mislini bina eder.” o büyük uhrevi müjdesi bizim mirasımız olmuştur camiler.
O Şuurla yapılan camiler, hayatımızın birçok safhasında halka hizmet veren Rasulullah (s.a.v.) devrinde başlayıp, ashap devrinden beri süre gelen bütün dinî ve içtimai meseleler çözüldüğü mekânlar olmalıdır camiler. Rabbimiz (cc) Tevbe 18’de buyurduğu üzere; “Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve Ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkalarından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” Rabbim o şuuru kalbimizden, gönlümüzden almasın derken, 1986 yılından itibaren 1-7 Ekim tarihleri arasını içeren Ekim ayının ilk haftası camiler haftası olarak kutlanmakta iken 2003 yılında camiler haftasına din görevlileride ilave edilerek kutlanmakta olan hafta münasebetiyle Yüce dinimiz İslam’a hizmet ederek vefat edenlere Rabbim (c.c.)’den rahmet, hayatta olanlara sıhhat afiyet ve uzun ömürler diler, Yalıhüyük Diyanet-Sen Başkanı olarak tün din gönüllülerin haftasını tebrik ve tebşir ederim.
Yusuf ÇAKICI