Nankörlük ve şükürsüzlükten kaçının! Evinizi, ailenizi ve çocuklarınızı korumak istiyorsanız Allah’ın nimetlerine karşı nankörlükten ve şükürsüzlükten...
Nankörlük ve şükürsüzlükten kaçının!
Evinizi, ailenizi ve çocuklarınızı korumak istiyorsanız Allah’ın nimetlerine karşı nankörlükten ve şükürsüzlükten kaçının. Çünkü şükürsüzlük ve nankörlük, bela ve musibet kapılarını açan ilk anahtarlardır. Şükürsüz davranan bir topluma, bir eve ve bir aileye ilk uğrayacak olan bela, nimetlerin elden gitmesi, bir anda her şeyin tersine dönmesi ve aman vermeyen bir korku ve huzursuzluktur.
Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki: “Allah size bir kasabayı örnek verdi. Onlar güven ve huzur içinde idiler. Rızkları da onlara her taraftan bol bol geliyordu. Fakat onlar Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler; bu yüzden Allah yaptıklarının karşılığı olarak onlara açlık ve korku belasını tattırdı.” (Nahl, 16/112)
Unutmayın! Düzenli, dengeli, mutlu, müreffeh ve mutmain bir hayatı berbat edecek, evde huzur bırakmayacak, insanı namerde muhtaç edecek en büyük yanlış, şükürsüzlüktür. Bu nedenle Efendimiz (s.a.s.) buyurmuştur ki: “Şüphesiz ben sizin için günah işlemenizden daha çok nimetlere şükretmemenizden korkuyorum. Dikkat edin! Şükredilmeyen nimetler öldürücü ve yok edicidir.” (Camiussağir
Evinizdeki günahlara ve kötülüklere engel olmaya çalışın!
Evinizde Allah’ın öfkesini çekebilecek, rahmet ve bereketini uzaklaştırabilecek günahların ve işlerin yapılmasına izin vermeyin. Bir ailenin başına gelebilecek en büyük musibetlerden birisi de o aile fertlerinin birbirlerini günahlardan ve haramlardan sakındırmamalarıdır.
Ahlaksız dizi ve filmleri oturup ailecek izlemek, internete karşı bir tedbir almamak, ailecek toplu halde gıybet yapmak, akrabalarla ilişkileri kesmek, eve haram lokma ve faiz sokmak Allah’ın öfkesini evlerimize ve ailelerimize< çeken, helak edici günahlardır.
Bundan daha büyük günah ise aile fertlerinin birbirlerini bu günahlardan ve hatalardan sakındırmamalarıdır. Çünkü Rabbimiz Kur’an da önceki kavimlerin helak olma sebeplerini bildirirken, “Onlar işledikleri kötülüklerden birbirlerini vazgeçirmeye çalışmıyorlardı. Yaptıkları ne kadar da kötüydü.” (Maide, 5/79) buyurarak bizi de uyarmaktadır.
Unutmayın! Kıyamet günü bir anne ve babanın ilk sorgulanacakları şeylerden birisi de kendilerine emanet edilen ailelerini, çocuklarını ve eşlerini günahlardan ve haramlardan sakındırmak için gayret edip etmedikleridir.
Evinizde yaşanan huzursuzluk, hastalık ve sıkıntıları tevbe etmek ve Allah’a yönelmek için bir vesile ve fırsat bilin!
Bir Müslüman’ın en önemli özelliği kendisine veya ailesine bir sıkıntı, bela ve musibet isabet ettiğinde hemen Rabbine yönelmesi, ona iltica etmesi, davranışlarını gözden geçirmesi, hatalarına tevbe edip Rabbine yalvarmasıdır. Elbette ki her sıkıntı ve musibet işlenen hatalardan ve günahlardan dolayı gelmez. Bir hata ve günah olmasa da Allah bazen kullarını en ağır imtihanlara da tabi tutabilir. Ancak kul yine de hemen Rabbine yönelmelidir. Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki: “Görmüyorlar mı ki her yıl bir veya iki defa musibetlerle/belalarla/sıkıntılarla sınanıyorlar, imtihan ediliyorlar da yine tövbe etmiyorlar ve ibret almıyorlar.” (Tevbe, 9/126)
Unutmayın! İyi bir tevbe ve istiğfarın, sağlam bir yakarışın, bir kuytuda dökülen iki damla gözyaşının, bir gece karanlığında yapılan bir secdenin, samimiyetle Allah’a açılan ellerin, gönülden verilen bir sadakanın çözemeyeceği bir sorun ve problem yoktur. Çünkü Allah kendine açılan elleri asla boş çevirmez.
Aile yaşantınızı televizyona ve el âleme göre değil Kur’an ve sünnete göre düzenleyin!
Bir toplumun bir evin ve bir ailenin huzuru, mutluluğu, bereketi ve refahı kaybetmesinin en önemli sebebi, o toplumun ve ailenin Allah’ın kitabını ve Resulünün sünnetini terk etmesidir. Eğer bir evde ve ailede televizyonun, internetin, akrabaların ve çevrenin etkisi Kur’an ve sünnetin talimatlarından ve emirlerinden daha etkili ve belirleyiciyse o ev sıkıntılara hazır olmalıdır. Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki: “Kim de benim zikrimden/Kur’an’ımdan yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır.” (Taha, 20/124)