banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Zaman sanki bir rüzgâr…

 

        Mevsimler mevsimleri, yıllar yılları kovalarken her şey değişiyor, köprülerin altından nice sular akıp gidiyor, ömürler bitiyor.         

 

        2020’nin üstüne bir kâbus gibi çöküp kalan ve ne zaman defolup gideceğine dair en ufak bir emare dahi göstermeyen koronavirüs salgınından önce mevsimler, önceki yılların yaşanmışlıklarıyla az çok benzerlikleri olması hasebiyle geçişlerini adam akıllı hissettiğimiz zaman dilimleriydi. Yazımız yaz, güzümüz güzdü.

       

        Vakıa işte gene sarı yüzlü eylüldeyiz. Son yaprakları titremekte; düştü, düşecek. Bağları olanlar üzümleri toplayıp pekmez yapma telaşında; lakin bunlar öyle yaygın değil, köylerde, şurada burada tek tük rastladığımız görüntüler artık.

 

        Okulların açıldığını haberlerden öğrendik. Sokaklara, caddelere, okul bahçelerine, zil seslerine yansıyan bir canlılıktan eser yok.

 

        Torunum geldi erkenden. Sırtında okul çantası, yüzünde maske, elinde telefon vardı. Kapıyı açtım, koşarak yanımdan geçip içeri girdi. “Dede bugün EBA’ya sizde bağlanacağım” dedi. Az sonra öğretmeninin sesini duydum. Dünya’nın yapısını, katmanlarını anlatıyordu dijital ortamda derse bağlanan öğrencilerine. Alışık olduğumuz okul kavramı alabora olmuş, internet yoluyla sisteme bağlanılabilen her yer okul olmuştu. Sabahın yedisinde, sekizinde okula gidip derslere tam vaktinde yetişmek için (öğrenci- öğretmen-veli- servisçiler) milyonların yollara döküldüğü günler gerilerde kalmıştı.

  

        Her şey o kadar hızlı değişiyor, hayatımıza giren veya tanık olduğumuz o kadar çok olay, olgu, durum meydana geliyor ki saatte 250-300 km hızla yol alan bir tirenle seyahat eder gibiyiz. Bakış açımıza giren her şey, neyin ne olduğunu seçmeye imkân bulamadan anında kayboluyor; yenileri beliriyor, anında onlar da kayıplara karışıveriyor.

 

‘Eylül Notları’ adıyla tespit edilip aşağıda okuyacağınız satırların üzerinden tam sekiz yıl geçmiş. Anlatmaya çalıştığım hızlı değişimi, neler görüp neler yaşadığımızı, neleri unutup neleri hatırladığımızı bir anlığına durup düşünme adına önemsiyorum.

               

        Aşağıdaki notlar güzelim ülkemizde bir asrın değil sadece 2012’nin eylül ayının payına düşen olaylardan bazılarıdır.

 

05 Eylül: Afyonkarahisar’da bir askeri kışlada mühimmat patladı, Şehir merkezinde oturanlarda deprem etkisi meydana getiren patlama büyük bir yangına neden oldu, çok sayıda yaralı olduğu haber veriliyor.

06 Eylül: Genelkurmay’ın açıklamasına göre mühimmatın patladığı kışlada 25 asker şehit…

06 Eylül İzmir’de mülteci teknesi battı, çoğu Suriye’den kaçanlar olmak üzere elli kişi kayıp.

        11 Eylül: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Afyonkarahisar’daki mühimmat patlaması sonucu şehit olan askerlerin ailelerine birkaç güne kadar teslim edilebileceğini söyledi. DNA incelemeleriyle kimlik tespitleri sürüyormuş.

        CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu gazetecilere bazı komutanların patlamanın sabotaj olduğu konusunda kendisine bilgiler ulaştırdığını söylemiş.

        18 Eylül: Bingöl- Muş yolunda izinden dönen askerlerin bulunduğu otobüse roketli saldırı; on asker şehit, yetmiş yaralı var.

        19 Eylül: Tunceli’nin Ovacık ilçesinde savcı vuruldu, Elazığ’a götürülen savcının durumu ağır.

        25 Eylül: Tunceli’de askeri araca tuzak. Altı asker şehit…

 

        25 Eylül: Bozkırın Tezenesi, Türk Halk Müziği’nin babası Neşet Ertaş İzmir’de on beş gündür tedavi gördüğü hastanede bu sabah vefat etti. Türküler öksüz, Gönül Dağı duman şimdi.

               

        Bu yıl eylül katmerli hüzünlerle geldi memlekete. Mevsim hazan, yüreklerde hüznün tarifsiz acıları var. Ne var ki dünya yalan. Sanatçı bunu “Ah Yalan Dünyada” adlı türküsünde ne güzel anlatmış meğer:

 

Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın?
Ben de gülmedim yalan dünyada.
Sen beni gönlünce mutlu mu sandın?
Ömrümü boş yere çalan dünyada.

Ah yalan dünyada yalan dünyada,
Yalandan yüzüne gelen dünyada!

Sen ağladın canım ben ise yandım,
Dünyayı gönlümce olacak sandım;
Boş yere aldandım boş yere kandım,
Rengi gönlümde solan dünyada!

Ah yalan dünyada yalan dünyada,
Yalandan yüzüne gelen dünyada!


Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı,
Garip bülbül gibi feryadım kaldı,
Alamadım eyvah muradım kaldı,
Ben gidip ellere kalan dünyada!

Ah yalan dünyada yalan dünyada,
Yalandan yüzüne gelen dünyada!

 

        Saza, söze, türkülere adanmış bir ömür: Neşet Ertaş

 

        Baki kalan kubbemizde hoş sedalar bırakıp giden gönül erlerimize ve bu aziz vatan için can veren tüm şehitlerimize ebedi rahmetler diliyorum.

           

            Rabbim hakkımızda her şeyin hayırlısını nasip eylesin.

 

        Selamların en güzeliyle…

 

        H. Halim Kartal   24 Eylül,2020

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.