Salgın hastalıkla ilgili her haberde “65 yaş üstü” sözü en çok dillendirilen deyim haline geldi.
Hayat serüveni doğumla başlar, çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık basamağından geçip ölümle sona erer.
Biz “65 yaş üstü”ler yaşlılık basamağındayız. Ömer Hayyam’ın dediği gibiyiz.
Gençlik dediğin kitap okunmuş artık.
Bahar günleri uzaklaşmış, kış artık.
Bir neşeli kuştu gençlik, fakat heyhat
Gelmiş, konmuş, ötüp de uçmuş artık.
Hangi yaşlıya sorulsa “ömrün kısacık bir süre” olduğunu söyler.
Oysa koca koca yıllar yaşanmış ki yaşlanmışız.
“Deniz, derya gibi sandığım ömür
Damla damla akmış geç fark etmişim
Şimdi bana yalan, yaban görünür
Kıymetini bilmediğim gençliğim.”
Dünyada hiçbir şey aynı kararda kalmıyor. Her şey değişiyor. Seneler, mevsimler, aylar, günler, bitkiler ve bütün canlılar halden hale dönüyor.
Acizâne ulaşabildiğim en çocukluk fotoğrafımı en başa koydum. Sonrakileri sıraladım. Hiç biri diğerine benzemiyor. Hüzünlendim. Ne kadar farklılaşmışım.
“Saçlarım sökülmüş, sararmış benzim.
Yorulmuş bedenim, güçsüzleşmişim.
Nasıl da değişmiş şeklim şemalim
Bu beyaz sakallı adam ben miyim?”
Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde “Yaşlılık gelmeden önce gençliğin kıymetini bilmemiz” konusunda bizleri uyarır. (Camîus sağır, sayfa:4)
Biz belki o fırsatı kaçırdık. Gerilerde kalmış ihmaller için şimdi pişmanlık gözyaşları dökeriz.
“Saçıp savurmuşum nefeslerimi
Seneler başımdan savuşup gitmiş
Zaman ne ki esip geçti yel gibi
Otuz, elli derken yaş olmuş yetmiş.”
Kur’an-ı Kerim yaşlılığı “ömrün en zor çağı -erzel-i ömür- olarak tanımlar. (Hac Suresi:5)
Yaşlı insan acizdir, zayıflık ve unutkanlık yanında hastalıklar üzüntüler peş peşe gelir.
Peygamberimiz (SAV) “Allah’ım! Ömrün en zor çağına düşmekten sana sığınırım” diye dua buyurmuşlardır.
El, ayak tutarken hayata veda edilmemişse, bakılma yaşına gelmişsek, bize bakacak bir yakınımız yoksa, işimiz zor demektir.
Evlat var ama kendi keyfiyle meşgulse, sana bakmayı yük sayıp kahrından geçilmiyorsa acımız daha da katlanacaktır.
Ebeveyne bakma görevi veren en güçlü duygu İMANdır.
İmanlı, ahlaklı evladınız varsa dünyanın en şanslı ihtiyarı sizsiniz. Bu arada “yaşlandıkça aksileşen” ihtiyarların yakınlarına Allah sabırlar versin diyelim.
Makalemin konusu yaşlılık olsa da, gençlerin de okumasını isterim.
Çünkü –erken yaşta hayata veda edilmemişse- yaşlılık mutlaka kapıyı çalacaktır.
Elhamdülillah: Bizim inancımız ve kültürümüzde yaşlılar, bilgi, görgü, tecrübe abidesi olarak görülür, herkes tarafından hürmet ve saygı gösterilir.
Bizim devletimiz kadar yaşlılarını baş tacı yapan başka bir ülke yok.
Bu salgın hastalık günlerinde adeta koruma altına alındık.
Bizim devlet adamlarımızın zihinleri uyanık, kalp gözleri açık “feraset” ve “basiret” sahibidirler. Bu bizim iftihar tablomuzdur. Lâkin,
Nifak, küfür, kin gibi duygularla kalp gözü körleşmiş “basiretsiz” olanların gözlerinde perde vardır ve gerçekleri görmezler.
Şeytanın ayarttığı böylelerden Allah devletimizi, milletimizi korusun.
(TECRİD) YALNIZLIK GÜNLERİ FIRSATA ÇEVRİLSİN
Önce kendi nefsime, sonra muhterem akranlarıma derim ki;
Gönüller genç olsa da artık biz yaşlıyız.
Yaşlandıkça da ölümün yaklaştığının farkında olmalıyız.
Evde kaldığımız bu yalnızlık günlerini fırsata çevirelim.
İhmal ve kusurlarımızı itiraf edip tövbemizi tamamlayalım.
Günahları azaltmaya, sevapları çoğaltmaya gayret edelim.
Eksik kalan ibadetlerimiz varsa kazasına başlayalım.
Hak ihlalleri için önce tövbe, sonra da helallik alalım. Bu mümkün olmazsa çok iyilik yapıp hak sahibi namına bağışlayalım.
Ağızdan çıkan her kelimenin bir vebali olduğunu unutulmasın.
Sözlerimiz dertliye şifa versin. Konuşmalarımız ıslâh edici, barıştırıcı olsun.
Nasihatlerimiz hakkı ve sabrı tavsiye üzerinde kurulsun.
Mübarek günlerin seher vakitlerini kıymetlendirelim.
Dualarımız kabul, ibadetlerimiz makbul, akıbetimiz hayr olsun.