Bir insanın musibet ve felakete uğraması, onun günahkâr olmasına asla delâlet etmez.
Fakat felakete uğrayanın çektiği sıkıntı ve hüzün, günahlarına keffaret sayılır.
Şayet günahsız ise makamının daha da yükselmesine vesile olur.(Asr-ı Saadet cilt:5 sayfa:247)
Peygamberler ve beraberindeki mü’minler çok şiddetli bela ve musibetlere uğramışlar.Sıkıntı ve bunalımda tahammülün son sınırına varılmış ki “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başlamışlar.
Kur’an’da “Ey mü’minler, imtihan olunmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız”buyurulur. (Bakara:214)
“Ey Rabbimiz.Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme”(Bakara:286)
Anlıyoruz ki sıkıntı ve eziyet cennete giden yoldur. Cennet zorluklarla örtülmüştür.
Semavi afetler, hastalık, savaş ve çeşitli sebeplere dayalı sıkıntı ve kederden kurtulan olmaz. Mallarda, canlarda eziyet çekmeyen çıkmaz. Biri savulsa sıradaki gelir.
Kur’an’da “Andolsun sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” Buyurulur.(Bakara:153)
Demek ki imtihan ediliyoruz.
Felaketlerle sabırlar ölçülüyor, tahammül gücümüz deneniyor, nefisler terbiye oluyor ve sınavı kazananlara mağfiret müjdeleniyor.
ACI HADİSELER YAŞIYORUZ
Kur’an’da “Yahudi, Hristiyan ve müşriklerden birçok üzücü söz işiteceksiniz” buyurulur.(Al-iimran:14)
Geçmişte olduğu gibi, bugün de üzerimize çirkin saldırılar, ağıriftiralar atılıyor.
Ülkemize komplolar, şeytani tuzaklar kuruluyor, tehditler savruluyor.
Binlerce askerimiz cephelerde savaşıyor. Şehitlerimiz geliyor.
Vatan ve mukaddesatı için canını veren MEHMED’inAllah’ın rızasından başka ne gayesi olabilir?Kur’an’da “Allah’ın rızası her şeyden üstündür” buyurulur.(Tevbe:72)
Allah(C.C) şehitlerimize bu hayattan daha yüksek bir hayat yaşatıyor. Bize düşen şöyle dua etmektir; “Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme. Bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen bizim Mevla’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et” (Bakara:286)
DEPREM- TEDBİR- TEVEKKÜL
Sık sık depremler oluyor. Yer sarsılıyor, insanlar dehşete kapılıyor. Göçen binalar, can veren insanlar, sönen ocaklar ve korkunç felaketler yaşıyoruz.
(Âlimlerimize göre) semavi afetler ve önlenemeyen felaketlerde ölenler (ahirette) şehit muamelesi görecek, telef olan malları da Allah yolunda harcanmış sayılacaktır.
TEDBİR VE TEVEKKÜL
Peygamberimiz “Tedbir gibi akıl yoktur” buyurur.
TEVEKKÜL: “(Allaha güvenme) Sebeplere sarılma, tedbirleri alma, elden gelen her şeyi yaptıktan sonra gerisini Allaha havale etmektir.
Depremleri tedbir ve tevekkül açısından değerlendirmeliyiz.
Elbette depremler önlenemez fakat binalar sağlam yapılamaz mı? Yapılır.
Mesela Japonya daha şiddetli depremlerle sarsılır ama zayiat az oluyor.
Haşa Allah Japonları koruyup kayırıyor değil.
Mesele (adı farklı da olsa) Japonların SÜNNETULLAHA yani Allah’ın kâinata koyduğu değişmez kurallara uyup, binaları sağlam yapmalarıdır. Yani Müslümanın yapması gerekirken yapmadığını Japonlar yapıyor. Allah da onları koruyor.
Bugün göçen binalar geçmişte yapılan binalardır.
İhale açılmış, teklif alınmış, en düşük teklifi verene iş yaptırılmış.
İşi yapan kişi zarar etmeyeceğine göre demirden, çimentodan, kaliteden çalmış.
Diyelim ki kontrol var müfettiş var ama RÜŞVET de var.
Böyle hileli binalar çöküyor, can mal her şey telef oluyor.
Şimdi bunun sorumlusu kim? “Allah’tan geldi, kader böyle imiş” deyip suçu kadere mi yükleyelim? Bu tavır “TEVEKKÜL” e aykırıdır.
Bunun sorumlusu; okumuş diploması var iş yapar belgesi var fakat maneviyatı yok.
Beynini paraya rüşvete kilitlemiş “Haram helal ver Allah’ım / Deli kulun yer Allah’ım” mantığıyla iş yapan müteahhitlerdir. Kur’an’da “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri de helak eder misin Allah’ım” buyurulur.(Araf:155)
Haram ve bozuk işler yapılmaya devam edilirse elbette ki başımızdan felaketler eksik olmayacaktır.
ACI VE HÜZÜNLER NE ZAMAN BİTER
Mü’min için dünya sıkıntısı yanında, ahirete dönük endişe ve korkuları da vardır.
İbadetlerin eksikliğine, günahlarımıza üzülürüz. Ölüm, kabir, hesap, mizan, sırat ve cehennem korkumuz da var.
Demek ki kaygı ve korkular yakamızı bırakmayacak. Taa ki “CENNET” e girinceye kadar.
Kur’an’da “Cennete girenler “Bizden hüznü (tasa, gam ve kederi) gideren Allah’a hamdolsun” derler.” Buyurulur. (Fatır:34)
Rabbim bizleri de korku ve kaygılardan kurtardığı “cennet ehli” ne dâhil eylesin.
MUSİBETLERİN HAYRA BAKAN YÖNÜ
Hz. Ömer şöyle der; “Bana isabet eden musibetlerde üç rahmet buldum.
- Musibet dinim üzerinden değildi.
- Daha da beteri olabilirdi.
- Başıma gelenlere sabrettiğim için Allah bana büyük mükâfatlar verecektir. (Safvetüttefasir: Cilt:1, Sayfa:196)
Felaket günlerinde fıtratımızdaki “iyilik ve yardım yapma” isteği ortaya çıkıyor.
İyilik insana manevi bir haz verir. İnsan başkasına yapacağı yardımdan alacağı zevki hiçbir yerde bulamaz.
İyiliğin, maddi yardımdan tebessüm ve duaya kadar binlerce çeşidi vardır.
Kur’an’da “İyilikler kötülükleri giderir.” Buyurulur.(Hud:14)
Büyük musibetlerde hemen kenetleniriz.
Milli dayanışma-yardımlaşma milletimize has bir özelliktir.
Vatanına canını veren, felaketlerde hayatını kaybedenlerin hanelerine düşen ateş hepimizi yakıyor. Acıları paylaşıyoruz.
Manevi dinamiklerimiz hala sağlam. Vatanımızı, milletimizi seviyoruz. “Vatan sevgisi imandandır.” sözü çok anlamlıdır.
Kutsal değerlere inanmayanın vatan fikri olmaz. Vatan fikrinden yoksun olanın da millet sevgisi olmaz. Öyleyse maneviyatımızı güçlü tutmalıyız.
FELAKETLERİN EN BETERİ İHTİLAFLARDIR
İhtilaflar çoğaldı. Din anlayışımız bile farklılaşmaya başladı. Aramız açılıyor, manevi bağlarımız gevşer, kardeşlik bağlarımız çözülürse dağılırız. İşte en büyük felaket budur.
Allah (c.c) mukaddesatımız üzerinden bize musibet yaşatmasın.