Bursa Kestel’de bir akşam velilere konferans verdim, konferanstan sonra kitap imzaladım, öğretmen arkadaşlar ve dinleyicilerle çay içtik, sohbet ettik.
Bir ay sonraydı, Diyarbakır’da öğretmenlerle tecrübe paylaşımında bulunuyordum. Öğle arası telefonum çaldı. Heyecanlı bir ses:
“Hocam, Kestel’den arıyorum. Okul müdürüyüm. Bir ay kadar önce sizi dinlemiştim. Konuşmanızın bir yerinde şöyle demiştiniz:
‘Planlı çalışmak insanı başarıya götürür, çocuklarımızın mutlaka bir çalışma planı olmalı. Yaklaşık 50 yıl önce yatılı bir okulda, öğretmenlerimden planlı çalışmayı öğrendim, günlük 3.5 saat ders çalışırdık. Bu sayede hiç sınıfta kalmadım, takdiri kaçırmışsam teşekkür aldım, üniversite kazandım, öğretmen oldum. Hâlâ aynı planla çalışırım. 53 kitap yazdım, yeni bir romana başladım.
Çok çalışkan değilim, kahvelerde oyun masasında oturanlar benden çok çalışırlar, sabaha kadar oyun oynayanlar var. Çok çalışıyorlar ama ellerine ne geçtiğini sorgulamadıklarını tahmin ediyorum. Sorgulasalar o masada saatlerce oturmazlar.’
Ben o çalışkanlardan biriydim. Okul çıkışı Öğretmenevi’ne gider, arkadaşlarla geç vakitlere kadar oyun oynardık. Eve gittiğimde çocuklar ve eşim uyumuş olurlardı. Sabah geç kalkar, okula zar zor yetişirdim. Sizden sonra kendimi sorguladım ve oyun masasını terk ettim.
Ertesi gün okul çıkışı eve gittim, eşim ve çocuklar şaşırdılar. O saatte eve gelmezdim.
Evi gündüz gözüyle dolaştım, bütün musluklar akıyor. Hanım bu durumdan fena rahatsız, sular boşa akıyor. Tesisatçı bir komşum vardı, ona gittim, durumu anlattım, yardım edip edemeyeceğini sordum.
- Komşu, oğlan evlendiriyorum, bir hafta uğrayamam, dedi.
“Bir kişinin yaptığını ikinci kişi de yapar, ikisi de insan, aynı donanıma sahipler” demiştiniz.
Hemen eski elbiseleri giydim, elime bir kurbağacık aldım, bütün muslukları söktüm ve contaları değiştirdim. Hepsi gıcır gıcır oldu. Hanım çok memnun oldu.
İşe yaradığım için çok sevindim, hanımdan ve çocuklardan tebrik aldım.
Çocukların performans ödevleri varmış, onlara yardım edecek biri lazımmış. O güne kadar ben evde yoktum, ödevler yapılmamış.
Kolları sıvadık, çocuklara yardım ettim, ödevlerini yaptık, çok sevindiler, notları yükseldi.
Artık zamanım vardı. Akşam 5-6’dan gece 11-12’ye kadar. Namaz kılmam lazım, biliyordum ama arkadaşları oyun masasında bırakıp gitmek uygun düşmez diye ihmal ediyordum. Zamanı değerlendireyim dedim ve namaza başladım, ezanla beraber camiye gitmeye ve namaz borcumu eda etmeye koyuldum. Allah’a olan namaz borcumu ödediğim için kalbim ferahladı. Namaz huzur demekmiş, anladım.
Camide yeni arkadaşlar edindim. Onlarla bazı akşamlar bir araya gelip Kur’an, tefsir, hadis okumaya başladık. Günlük hayatım düzene girdi, ibadetlerimi düzenli bir şekilde yapmaya başladım. Oyun masasında hep kazanma hırsı içinde olurduk, zaman zaman birbirimizle atışırdık, ağız dalaşları olurdu. Bu durum iç dünyamızı etkiler ve bizi huzursuz ederdi. Camide, Kur’an derslerinde, dinî metinleri okurken iç âlemim huzura kavuştu.
Bizim evde herkesin hayatı değişti. Zaman zaman çocuklarla birlikte evde cemaat olup namaz kılmaya, birlikte kitap okumaya başladık. Hepimizin hayatı anlam kazandı. Çocuklara program yaptık, verimli ve düzenli ders çalışmaya başladılar. Ders çalışmayı, ilim öğrenmeyi, derslerden iyi not almayı çocuklarım ibadet gibi görmeye başladılar. Hem notları yükseldi hem de mutlu oldular.
Allah razı olsun, teşekkür etmek için aradım. Kestel’e yolunuz düşerse çayımı içmeden geçmeyin.”
Nasıl sevindiğimi anlatamam.
İnsan, sorumluluklarını bilmeli ve yerine getirmeli. Özellikle anne ve baba çocuklarına örnek olmalı, onlardan istediklerini kendi hayatlarına tatbik etmeliler.
Gençlere gelince… Gençlik hem iyi bir gelecek hem de ebedî saadeti kazanma konusunda çok değerli bir hazinedir, bir daha asla geri gelmeyecek.
İhtiyarladığımızda gölgesinde oturacak ağaç bulmak için gençken fidan dikmeli.
Okul bizi hayata hazırlar, öğrenciyken yeteneklerimizi keşfetmeli ve geliştirmeliyiz. Ömür boyu severek yapabileceğimiz bir mesleği öğrenmeliyiz.
İnsanı çalışmak yormaz, bizi yoran angarya işlerdir.
Yeteneklerimizi geliştirmek ve kullanmak bizi mutlu eder. Sık ve çok kullanılan el ötekinden daha güçlüdür. Kullanılan organ güçlenir.
Yeteneklerimizi geliştirmemek ve kullanmamak ölmeden önce ölmektir.
Çalışan insan yeteneklerini geliştirir, kullanılan organlar güçlenir. İstediğimiz hedeflere ulaşmak için çalışmak hayatta bizi başarılı ve mutlu eder.
Bir okulda seminer verdim. 50 yıl önce yatılı okulda öğretmenlerimden öğrendiğim programı gösterdim ve öğrencilere benzer bir program yapmalarını ve verimli ders çalışmalarını önerdim.
Öğrencilerin çoğu böyle bir programı yapacaklarına dair söz verdiler.
Program yapmayı onaylamayan bir öğrenciyi sahneye çağırdım. Okul çıkışından gece yatana kadar ne yaptığını sordum. 16.30’da okuldan eve gittiğini gece 3’e kadar cep telefonuyla oynadığını söyledi.
Afalladım. 10.5 saat cep telefonuyla meşgul oluyor.
Cep telefonu oyunlarının derslerine veya üniversiteye giriş sınavlarındaki başarısına faydası olup olmadığını sordum. Olmaz, dedi. Ahiret hayatına faydası var mı, sevap kazanıyor musun, dedim. Sevap kazandırıcı şeylerle meşgul değilim, dedi.
Her gün 10.5 saati dünya ve ahiretine faydası olmayacak şeylerle geçiren delikanlıya acıdım.
Onu 3.5 saat ders çalışmaya ve sevap kazanmaya ikna ettim.
Zaman en büyük hazine, gençlik servet. Yapılacak en akıllıca iş, onu istikbalimizi ve cenneti kazanmak için kullanmaktır.