Acı ve gerçek ama 28 şubat Öncesi İslam'daki Tevhid bilincini kavrayan ve bu bilincin, gerçek davetçileri olan muvahhitler, sırat-ı müstakim üzere olan yaşantılarını, sırat-ı müstakim üzere olan çalışmalarını ve yine sırat-ı müstakim üzere olan davetlerini 2002 den sonrada sürdürselerdi, Türkiye genelinde yaygınlaşan çözülme, Ahlaki yozlaşma ibadet ve kulluğun her geçen azalması gençliğin uçuruma doğru koşar adım ilerlemesi her halde bu halde olmazdı.
İslam'ın gerçek davetçileri olmaları gereken birçok muvahhid, kemiyet (“miktar, sayı , nicelik.) oluşturan kitleleri keyfiyete (“kalite, nitelik”) davet edeceklerine, kendi keyfiyet (“kalite, nitelik ) lerinmi yitirerek söz konusu kemiyet(miktar, sayı, nicelik )lere dahil oldular!.
Daha çok insanla beraber olmak, daha çok insana hitap etmek, daha çok insanın takdir ve onayını almak kaygısı, bu muvahhidleri(l) kalabalıkların dolaştığı bit pazarına düşürmüştür.
Yılllar öncesine kadar insanlara tevhitten ve tevhidi istikametten bahseden bu kimseler geldikleri makamlar ve ortamlardan sonra, artık demokrasiden, demokrasinin nimetlerinden ve politikanın imkânlarından bahsetmeye başlamışlardır.
İşin garip tarafı, bunca değişmelerine ve tersyüz olmalarına rağmen İslam'dan ve İslam'ın tevhid çizgisinden ayrıldıklarını da kabul etmiyorlar!.
Bize göre köklü bir değişim, onlara göre ilerici bir gelişim olan bu hadise o kadar yaygınlaşmıştır ki, uluslararası batılı emperyal sistemlerle entegre olmalarına ve istikballerini demokrasinin yargısına teslim etmelerine rağmen “İstikbal İslam'ındır ve zafer inananlarındır” diyerek kendilerini aldatan bu insanlar, ne yazık ki görmek istemediğimiz kadar çoktur.
Bu avuntuyla uyuyan ve uyutulan insanlar o kadar çoktur ki maalesef konunun bir fıkra ile daha iyi anlaşılacağını zannediyorum.
Tek yönlü bir otoban üzerinde gitmekte olan Temel, arabasının radyosunda şöyle bir anonsla karşılaşır.
“Şu an seyretmekte olduğunuz otobandaki bir sürücü arabasını ters istikamette sürmektedir. Otoban üzerinde yol alan tüm sürücülerin, bu şaşkın sürücüye dikkat etmeleri önemle duyurulur.
Direksiyonuna iki eliyle sarılmış olan ve gözlerini patlatırcasına açarak arabasını sürmeye çalışan Temel ise, radyodaki anonsa şu karşılığı verir.
“Şaşkın sürücü bir tane değil ki!. Hepsi üstüme üstüme geliyor.”
Müslümanlarla aynı yolda bulunmamıza rağmen, son zamanlarda trafiğin yönü değişmişti!.
Hevadan fetvaya, fetvadan takvaya doğru olan istikamet, takvadan fetvaya, fetvadan hevaya doğru değişti!.
Bir zamanlar aynı yolu ve aynı istikameti takip ettiğimiz bazı Müslümanlar, istikamet değiştirip üstümüze üstümüze gelmeye başladılar!. Onlara göre menfi bir değişim değil, müsbet bir gelişimdi bu.
Bu gelişimin önündeki musibet ise bizdik!.
İslam'ın temel esaslarına özen göstererek tevhidi istikamette bir arpa boyu yol almaya çalışan ben Temel veya biz temeller ise, bu çağdaş gelişimden nasiplenemeyen ve günümüz trafiğine aykırı giden birer şaşkın durumuna düşmüştük!.
Bizleri Allah'ın razı olacağı yegane yola hidayet eden Kur'an-ı Kerim'i bilmeyen veya bu yüce Kitab'ın gösterdiği yola iman etmeyen bir şaşkın olsam, kendi kendime “Acaba bu arkadaşlar hidayete erdiler de, dalalette bir biz mi kaldık!.” diyeceğim. Ya da bozulmuş pikap gibi, rahmetli Necip Fazıt'ın şu mısralarını tekrar edeceğim.
“Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?.
Güneşe göç var da kalan biz miyiz?”
Rahman olan Rabbimize hamdolsun ki böylesi kuşkular, böylesi kuruntular içinde değiliz. Çünkü kimlerin doğru yolda olduğunu ve kimlerin saptığını bilen ve bildiren yegane merci Allah (c.c.)'dır.
Ve bu yolda yani sırat-ı müstakimde karşı karşıya geliyorsak, kimlerin doğru, dosdoğru bir istikamette olduklarını lütfen araştırsınlar.
Araştırsınlar, araştırsınlar ki, kendilerinin bu yol üzerinde bir rahmet mi, yoksa başlı başına birer musibet mi olduklarını anlasınlar!.
Kaynak: Yoldaki Musibetlet M Alagaş