banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Adam, kaybettiği devesini arıyormuş dağlarda. O dere bu tepe derken üzüntü ve yorgunluktan harap ve bitap halde karşı yamaçlara bakarken sesini duyurabileceği uzaklıkta birini görmüş. Bulunduğu yerden avazı çıktığı kadar bağırarak sormuş: ‘Oralarda başıboş bir deve gördün müüü?’ Karşı tepedeki adam bulunduğu yerden cevap vermiş: ‘Cık!’…

        Devesini arayan adamla karşı tepedeki arasında bu soru ve cevap birkaç kez tekrarlanmış; lakin devesini arayan sesini duyuramadığını zannederek onca yoğunluğuna biraz da öfke yüklenip adamın yanına varmış ve sorusunu bir kez de yüzüne bakarak sormuş. ‘Yahu o kadar bağırdım, buralarda devemi gördün mü’ diye neden cevap vermedin? Kestiği odunları düzene sokmakla meşgul olan adam istifini bozmadan cevabını tekrarlamış: ‘Cık’ dedik ya birader!

        Baş döndüren bir hız çağında iletişim alanında en pahalı ve en modern araçlara sahip olmamıza rağmen sanki irademizi anlaşma yönünde değil de kasten anlaşmama yönünde kullanıyormuşuz gibiyiz. Bir bakıma hikâyedeki insanlardan pek farkımız yok.

        Sağlıklı bir iletişimimiz olmadığından, bu olmayınca da işlerin gerektiği şekilde yapılmadığından, bu durumun büyük zararlara yol açtığından yahut bünyesinde zarar verebilme potansiyeli barındırdığından söz ediyoruz. Bu nedenle kişiler arası iletişimde kalitenin her şeyin başı olduğunu çok iyi biliyoruz.

        Bir şeye canı fena halde sıkılmış, verip veriştiriyor. Duruma bakılırsa bir haksızlığa uğramış, aldatılmış; söylediği söz veya davranış yanlış anlaşılmış, yanlış anlaşıldığını anlatamayınca hakaret görmüş veya başka bir nedenle böyle davrandığını düşündüğünüz birine yardım etmek istiyorsunuz. Biraz dinleyince anlıyorsunuz ki adam canının sıkılmasına veya üzülmesine sebep olan olay yaşanırken söylemediği sözünü, neden sonra arkadan söylüyor; gösteremediği tepkisini iş işten geçtikten sonra hem de baya efelenerek gösteriyor. Aslında söylemiş de içinden yüzlerine karşı…

        Bir de filmlerden bildiğimiz iç konuşmalar çoğalmaya başladı yüz yüze konuşmaları beceremeyince. Bu durum zanlarımızı gerçeklerin yerine koyma demek olan hastalıklı bir durum. Algılar gerçek muamelesi görünce netice felaket üstüne felaket! Mevlana’nın Mesnevi’sinde anlatılan işitme engelli adamın hasta komşusunu ziyaret etmesi hikâyesini bu bağlamda anmanın yeridir:


        “Sağır bir adama, komşusunun hasta olduğunu haber verdiler.

Adam kendi kendisine:

- Bu sağır kulakla hastanın sözlerini nasıl anlayacağım, dedi. Hele de hastalıktan sesi iyice yavaş çıkıyorsa. Fakat ziyaret etmek de lazım. Dudağını oynattığını görünce ne dediğini kıyas yoluyla düşü­nür anlarım. "Ey benim dertlere düşmüş dostum, nasılsın?" derim, o da tabi" ki, "iyiyim, çok şükür" diyecek. Ne yiyip içtiğini sorarım, mesela "mercimek çorbası" diye cevap verir, ben de "Afiyet olsun!" derim. Hangi hekime tedavi olduğunu sorarım, o da "filanca" der, ben de "Ayağı çok uğurludur, geldi mi işin tıkırında demektir.                                                                                

Adam, kıyas yoluyla hazırladığı cevaplarım düşünerek hastanın hal ve hatırını sormaya gitti.

- Nasılsın, dedi.

- Öldüm, bittim!

- Oh ne âlâ, çok şükür!                                                          

Hasta bu cevaba kızdı, canı bir hayli sıkıldı.                          

- Anlaşıldı, bu adam benim kötülüğümü istiyor, halime seviniyor, diye düşündü.

- Ne yiyip içiyorsun, diye sordu ziyaretçi. Canı sıkkın olan hasta:

- Zehir zıkkım, diye cevap verdi. Adam, daha önceden tasarladığı gibi:

- Afiyet olsun, dedi. Hasta buna daha çok içerledi.

- Tedavi için hangi hekim geliyor, diye sordu ziyaretçi. Hasta öf­keyle:

- Def ol başımdan, dedi, Azrail geliyor!

- Ayağı pek uğurludur, dedi adam, sevin, neşelen!

Sağır adam, vazifesini hakkıyla yaptığını, komşuluk hakkını gö­zettiğini düşünerek sevinçle dışarı çıktı. Hasta ise:

- Bu adamı tanıyamamışım, meğer can düşmanımmış, diyordu. Aklına bir yığın kötü şeyler geliyor, ona haber gönderip dersini vermeyi kuruyordu.

Sağır adamın yaptığı kıyas yüzünden on yıllık dostluk yıkılıp gitmişti.” 

Selamların en güzeliyle…

H. Halim Kartal                 12 Kasım, 19

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.