banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

        Oldukça tuhaf hallerimiz olur olaylar ve hayatın bin bir hali karşısında.

        Mesela çok aceleciyiz! Çocukken çabuk büyümeyi, okul yıllarındayken bir an önce hayata atılmayı, bekârken bir yuva kurup çoluk çocuğa karışmayı; nefret ettiğimiz birinden bir an önce kurtulmayı; mevsimlerden kışsa baharın gelmesini, oruca başlamışsak bayramın gelmesini, gezi planı yapmışsak yola çıkacağımız günü bekler, deyim yerindeyse iple çekeriz o anların gelivermesini. Oysa artı bir çabaya gerek yoktur. Rahmetli ebemin dediği gibi sağ olana sayılı gün tez gelirmiş. Bunu yaşayarak öğreniriz. Öğreniriz de o bekleyişlerden geriye lüzumundan fazla telaşlanarak aslında birçok şeyi kaçırdığımıza hayıflanmak kalır.

        Her şeye rağmen günler, haftalar, aylar hatta kimi zaman hiç bitmeyecek sandığımız, asra bedel hissi veren yıllar bir bakmışız, erimiş, su gibi akıp gidivermiştir ellerimizin arasından.

        Her şeye rağmen gül yüzlü bir şafak söker, sabah olur; dünyamızın çarkları yeniden işlemeye başlar.

        Bize kalsa sevdiklerimizle birlikte olduğumuz anları durdururduk. İyi ki bize kalmıyor; çünkü o zaman sabahın olmasını bekleyen hastalara zulmettiğimizin asla farkına varamazdık.

        Tuhaf hallerimiz o kadar çok ki…

        Çok benciliz mesela… Her şeyin paşa gönlümüzün istediği gibi olmasını isteriz. Kendimiz için istediğimizi başkaları için de isteyebiliyor, istemediğimizi başkaları için de istemeyebiliyorsak beis yok.

        Allah’ın arzında her şey yaratılış amacına yani fıtrat sözleşmesine uygun şekilde işlediğini görüp duruyor, biliyoruz aslında; çünkü Prof. Ş. Ali Düzgün Hoca’nın tespitiyle “İnsanın doğası ve doğasının kaynaklık ettiği zihin süreçleri-akletmesi, düşünmesi vs.- insanın doğasının bir parçası olarak doğasına yerleştirilmiş, insan ışıksız ve yönsüz bırakılmamıştır.”

        Şu ayet, tabiat ayetleri üzerinden insanın yeryüzündeki görevi ve sorumluluk bilincin nasıl olması gerektiğini adeta gözümüze sokuyor:

        “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok ayet/delil vardır.” Bakara 164

        Şu halde güzellik; uyumda, sistemle ahenkli bir iş ve eylemi yaşama biçimi haline getirebilmemizde. Her şeye rağmen kulluğumuzdaki sadakat ve samimiyette, her şeye rağmen sevgide…

        Konuyu ünlü Rus yazarı Tolstoy’dan nakledilen bir öykü ile bitiriyorum:             

        Her şeye Rağmen Sevgi

Bir gün ermişlerden birine sormuşlar: "Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasında ne fark vardır?"
        "Bakın göstereyim" demiş, ermiş.
        Bir sofra hazırlamış. Bu sofraya sevgiyi dilinden düşürmeyen ama dilden gönle indirmeyen kişileri çağırmışlar. Hepsi yerlerine oturmuşlar. Derken, sıcak çorbalar ve arkasından da "derviş kaşığı" denilen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş.


        Ermiş: "Bu kaşıkların sapının ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir şart koşmuş. "Öyle kaşığın çukur kısmına yakın yerden tutmak yok." "Peki" demişler ve çorbayı içmeye başlamışlar. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse, çorbayı döküp saçmadan bir türlü ağzına götüremiyormuş. En sonunda, bakmışlar bu iş olmuyor, çorbadan vazgeçmişler. Öylece, aç aç kalkmışlar sofradan. Onlar sofradan kalktıktan sonra, ermiş: "Şimdi de sevgiyi gerçekten bilip yaşayanları çağıralım sofraya" demiş.


        Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen insanlar oturmuş sofraya. Ermiş: "Buyurun bakalım" deyince de, her biri uzun saplı kaşığını çorbaya daldırıp karşısındaki kardeşine uzatıp içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş olarak, şükür içinde sofradan kalkmışlar.


      "İşte" demiş ermiş. "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim ki, kardeşini düşünür ve doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın ki, hayat pazarındaki alan değil, her zaman veren kazançlıdır."

        Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal       28 EKİM, 19

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.