banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Yaşadığımız sıkıntıların hatta çoğu zaman üzüntülerin nedenleri arasında esasen aklımızın ve kalbimizin kabul etmediği çağrılara tamamen psikolojik sebeplerle bir şekilde ‘hayır’ diyemememizin payı olabilir mi?

        Aklımızın ve kalbimizin onaylamadığı her türlü çağrıyı ‘aman ayıp olmasın’, ‘kırmayalım, incitmeyelim’, ‘küslük olmasın’ veya ‘el âlem ne der’ benzeri duygusal ve bu nedenle temelsiz bir saikle kabul ediverdiğimiz anda artık ne zaman, ne şekilde neticeleneceğini kestiremeyeceğimiz bir huzursuzluk girdabına kendimizi kendi ellerimizle sürüklemişiz demektir.

        Aslında böylesi durumlarda takınılacak en makul tavrın ip istemek için kapısını çalan komşusuna: “Kusura bakma komşum, ipe un serdim!” diyen Nasreddin Hoca merhum tavrı olduğunu hatırlamak gerektiğini düşünüyorum. Tabi ki hatırlamak yetmez, uygulamak da gerek.

        İcabında ‘hayır’ diyememek bir hastalık mıdır? Konunun doğrudan ‘irade’ ile ilgisi olduğuna bakınca bu durumun hastalık hem de çok ciddi bir hastalık olduğunu gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuzu kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

        Prof. Şaban Ali Düzgün Hoca, insanı tanımlayan en temel kavramın ‘irade’ olduğunu söylüyor ‘Özgür Benliğin Temeli Olarak Fıtrat’ başlıklı makalesinde. ‘Özgür insan ve özgür toplum, insanların ‘hayır’ deme hakkı korunarak inşa edilebilir’ diyen Hoca’ya göre hastalığın ilerleyip tedavi edilemez hale gelmesi bu hakkın engellenmesiyle oluşmaktadır:

        “ … ‘Hayır’ deme hakkı engellenen insan, zihinsel ve duygusal radarları hasar aldığı için ömür boyu engelli hale gelir. Kötülüklere duyarsız, anonim, silik, kimliksiz ve kişiliksiz insanlar, hayır deme yetisi, yetkisi ve hakkının gaspıyla üretilmektedir. Kendilerini bile korumak için bile ‘hayır’ diyemeyecek hale getirilen bu insanlar, bazen yalnız kalma korkusundan bazen de herhangi bir öfkenin muhatabı olmamak için hayır diyememektedirler. Hayır diyemediklerimiz içimizde birike birike katı bir vicdan gelişmesine yol açmakta ve suçlusu biz olmadığımız birçok olayda kendimizi suçlu hissetmemize sebep olmaktadır. Hiçbir sorunu çözmeyen bu his, hayır diyememe hastalığının ilerlemiş halidir.” Dini Anlama Kılavuzu, sh.87

        Çocuklarımızın ve gençlerimizin iyi bir eğitim alarak yetişmelerini; ailesine, ülkesine, milletine, insanlığa hayrı olacak iyi insanlar olmalarını en büyük kazanç bilerek her türlü fedakârlığı yapan bir toplumuz; lakin ailede başlayıp, okulda devam eden eğitim zincirinde atladığımız veya ihmal ettiğimiz bir şey oluyor. Oluyor ki bu zayıf halkanın bir yerde kopuvermesi sebebiyle çoğu zaman telafisi mümkün olmayan zararlara uğruyoruz. Mesela zararlı alışkanlıkların pençelerinde kıvrananlar, her türlü istismar ve bunların sebep olduğu kapanmayan yaralar, varlıklı kimselerin sahip oldukları her şeylerini kaybedip ailelerinin dağılmasına veya cinnet geçirip kendilerine ve çevrelerindeki masum insanlara zarar vermeleriyle son bulan süreçlere genellikle tam vaktinde ‘hayır’ diyememeleri yüzünden girebilmektedirler. Haber bültenlerinin büyük bir bölümü, gazetelerin neredeyse üçüncü sayfa haberlerinin tamamı iyi incelenirse insanların iman ve irade zaafıyla kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atmaları yüzünden bu şekilde oluşan arızalar olduğu anlaşılacaktır.    

        Demek oluyor ki hepimiz için stratejik önemdeki bu kelimeyi öğrenip adamakıllı içselleştirmeye ihtiyacımız var.

        Ne yapabiliriz?

        Aktüel Psikoloji/ Ruh Sağlığı Haber Portalı isimli bir sitede bu hastalığa dair geniş bilgiler var. Kaynakça kısmında da bu hastalıktan kurtulmak için dokuz öneri sunulmuş. Konunun önemi çerçevesinde istifade edilebilir yollar. Bunlardan birkaçını dikkatlerinize sunuyorum:

         Cevabınız vermeden önce zaman isteyin. Kendinizi o an iyi ifade edemeyeceğinizi ya da olumsuz bir cevap vermekte çok zorlanacağınızı düşünüyorsanız; durun ve konu hakkında düşünmek için zaman isteyin. Böylelikle reddetme kararınızın gerekçelerini tespit etmek için fırsatınız olur.
         Anlaşılabilmek için, dürüst, açık, net ve kararlı olun. İletişim esnasında saklambaç oynamayın. Yalnız dikkat edin! Kırmadan, incitmeden nezaket içinde bu mesajı verebilmek de maharet; yoksa saldırganca öfkeyle ve kaba bir şekilde hayır demek de değil.
        Beden dilinizle de hayır deyin. Muhatabınızın gözlerinin içine bakarak kararlı bir ses tonuyla konuşun. Ne söylediğiniz kadar nasıl söylediğiniz de önemli. Bedeniniz siz konuşurken ne diyor? Gözleriniz, duruşunuz ve ses tonumuz söylediklerinizle uyumlu mu?
        Reddettiğiniz kişinin büyük bir hayal kırıklığına uğradığını seziyorsanız, serinkanlılığınızı muhafaza edin, mümkünse bulunduğunuz ortamı değiştirin.

Beyin jimnastiği yapın. Geçen hafta kaç kez “evet” dediğinizi listeleyin. Sizden istenen talepler karşısında tepkinizi ve sonraki durumunuzu irdeleyin. Tamam dediğiniz şeylerden ötürü kendinize kızgın mısınız? Darılmış, gücenmiş ya da içerlemiş hissediyor musunuz? Maddi ya da manevi kayıplarınız var mı? Değerlendirin.

Karar sizin!
        Aklımızın, kalbimizin, adına vicdan dediğimiz iç sesimizin (fıtrat) onaylamadığı hiçbir talebi kabul etmemeyi öğrenerek, bu doğrultuda irade gösterebilmeye o kadar çok ihtiyacımız var ki! İnsan olmak ve insan kalmak başka türlü mümkün olmuyor.

Selamların en güzeliyle…

H. Halim Kartal             23 Eylül 19

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.