“Hüseyin düştü atından sahrayı Kerbelaya, Cibril git haber ver sultan-ı enbiyaya.” Diyor Fuzuli…
Dostlarım ne acı ki; Muharrem ayı, İslam tarihinde yaşanmış büyük hadiseleri içinde barındırır. Bu hadiselerden bazıları öyle ki, Resulullah (s.a.v.) ve sahabelerinin hicreti müminler için sevinç ve kurtuluş vesilesi iken; bazıları ise, Kerbela gibi olayında üzüntü ve keder sebebi bu ayda gerçekleşmiştir.
Allah (c.c.)’ın ayı Muharrem olarak bilinen bu ay Rabbimizin ihsanı, ikramı ve kereminin bol bol ikram edildiği bir aydır. Yani Allah (c.c.)’ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Efendimiz (s.a.v.) tarafından bu şekilde ifade edilmiştir. Aşure günü Muharremin 10. Günüdür. Bu günde Hz.Allah (c.c.) katında ayrı bir yeri, ayrı bir ehemmiyeti vardır. Bu ehemmiyet ise Yüce Allah (c.c.) bugünde bazı Peygamberlerine on çeşit ikram ve ihsanda bulunduğu çeşitli rivayetler arasındadır.
Muharrem ayı müslümanların tarihinde yer alan tarihi hicret, özellikle günahları, şirki ve müşrikleri terk etmek şuuruna varmaları İslami yegâne hedefleriydi. Çünkü hicret, İslam’a, en güzele gitmek, ona hizmetti. Onun uğrunda her şeyden vazgeçmekti. Hicret İslam’dan başka her şeyi, İslam için terk etmekti. Abdullah b. Amr (r.a.) Resulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu haber vermiştir. “...Gerçek muhacir, Allah (c.c.)’ın nehyettiklerini terk edendir.” buyurmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v) Uhud harbi dönüşünde ashabına ey ashabım “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz buyurunca, ashab ey Allah’ın Resulü, büyük cihad nedir? Diye sorunca, şu cevabı verdiler. En büyük cihad, Allah’ın emirlerini yerine getirmesi için nefisle yapılan mücahededir.” buyurdu. Bundan şu anlaşılıyor ki; gönlünü ve yönünü iyi bellemek, iman-islam adına elif gibi dik, vav gibi mütevazı olduğunu gösterip dünya durdukça devam edecektir Hicret ve Hicretler…
Hicreti tadan, kavrayan Muhacir ve Ensar topluluğu, Medine’yi hak ettikleri gibi, günümüz müslümanları da aynı şuurda Muhacir ve Ensarlığa, Ensarlığa ve muhacirliğe hicret edemeyenler ise, Darun nedve'nin dayatmalarına boyun eğip hayatlarını o şekilde devam etmiş ve edeceklerdir.
Bu ayın en üzücü yanı Muharremin 10. gününde Hz. Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbela’da hunharca şehit edilmesidir.
Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardı. Mah-ı matem (yas ayı) olarak da isimlendirilen Muharrem ayı, keder ve matemini “Kerbela”dan alır. Zira Kerb-ü bela; bela, mihnet, keder yeridir.
Kutsiyetinden dolayı ‘Mukaddes Muharrem’de denilen Muharrem ayı, isminden de anlaşılacağı üzere haram kılınmış aylardandır. İçinde kan dökmenin haram olduğu ay. Ne hazindir ki, içinde kan dökmenin haram olduğu bu ayda, en kutsal kanlar döküldü.
Hiç şüphesiz hicretten Kerbela’ya acı bir yol vardır. Mekke’den Medine’ye hicret ile Kerbela vakası arasında her ne kadar 60 yıl olsa da, her iki hadise de aynı ay ve günlerde yaşanmıştır. Muharrem ayı her ikisine de şahitlik etmiştir. Birinde Kutlu Peygamber (s.a.v.) İslam’ı yaşamak için yurt bulurken, diğerinde ise kutlu torunu, Peygamber şehri de dâhil olmak üzere İslam’ı yaşayacak yer bulamayıp, yurtsuz kalmıştır. Bundan dolayı Kerbela; yurtsuz ve sahipsiz kalmışların faciası ve yurdudur. Hatta Mehcurların (terk edilmiş ve sahipsiz bırakılmışların) yurdu olmuştur.
Adamın biri Hz. Ömer (r.a.)’ha Ya Ömer; “İhramlı iken elbiseye sivrisinek kanı bulaştığı yahut bir sinek öldürdüğü zaman ne yapmak lazım geleceğini” sorarken Hz. Ömer (r.a.) adamın Iraklı olduğunu öğrenince sinirlenerek bakın hele bakın, Resulullah (s.a.v.)’ın torunu, cennet reyhanı olan Hz. Hüseyni öldürdüler de şimdi bana sivrisineğin kanından dolayı ne yapmak lazım geleceğini soruyorlar diye çıkışır.
Rivayete göre bir bayram günü Efendimiz (s.a.v.)’ın torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in elbise istediği rivayet edilir. Oysa Hz. Peygamber (s.a.v.) yoksul, damadı. Hz. Ali (r.a.) yoksul ve biricik kızı müslümanların annesi olan Hz. Fatıma (r.a.)’ha fakir ve yoksuldular.
Cebrail (a.s.) Efendimize iki tane beyaz elbiselik kumaş hediye eder.
Torunları Hz. Hasan ve Hüseyin Efendilerimiz yaklaşan bir bayram için giyecek elbise isterlerken Efendimiz (s.a.v.)’e hediye edilen bembeyaz elbiselik kumaşları Hz. Hasan ve Hüseyin’e elbiselik olarak ikram eder. Amma torunları pek sevinmezler. Üzülürler. Hüzünlenirler. Efendimiz (s.a.v.) niçin hüzünlendiklerini sorunca renkli olsaydı daha güzel olurdu dedeciğim cevabını alanca Efendimiz (s.a.v.) ve Cibril (a.s.) birbirlerine bakarak bundan başka da kumaşlarının olmadığını görünce ağlamaya başlarlar.
Cebrail (a.s.) Peygamberimiz (s.a.v.)’e kumaşların üzerine su atın çocuklar hangi rengi istiyorlarsa kumaşlar o renge bürünsün der.
Efendimiz (s.a.v.) Hz. Hasan için elbiselerden birinin üzerine biraz su septiğinde o elbiselik kumaş sarıya, Hz Hüseyin için diğer elbiselik kumaşa su serptiğinde ise kırmızıya dönüşür.
Bu renkli elbiseleri gören Cebrail ağlamaya başlar. Efendimiz (s.a.v.) Cebrail (a.s.)’ma niçin ağlıyorsun ey Cibril bak çocuklar memnun oldular buyurunca; Cebrail (a.s.) Efendimiz (s.a.v.)’e şöyle cevap verir. Efendim ne acı ki, Hz. Hasanın elbisesinin sarıya dönüşmesi ileride onun zehirlenerek ahirete göçeceğine delalet eder. Hz.Hüseyin’in elbisesinin de kırmızıya dönüşmesi ileride Hz. Hüseyni’n kerbelada şehit edilerek al kanlar içerisinde ahirete göçeceğinin işaretidir buyurur ya ya.
Yarım asır öncesinden Peygamberimiz (s.a.v.)’in bizzat haber verildiği bu ciğerleri yakan olay Hz. Hüseyin’i cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.
İşte bu acıları bizlere hatırlatan bir Muharrem ayına maalesef hüzünlenerek erişmiş bulunmaktayız.
Ya rabbi; Kerbelasız bir dünya, birlik ve beraberlik içinde din, dil, ırk ayrımı yapılmadan her müslümanın kardeşçe huzur içinde yaşamasını ve 1441 Muharrem Hicri yılın hepimiz için tüm kötülüklerden halas olmamıza vesile olsun. Rabbim bizleri gerçek asrısaadetin muhacirlerinden eylesin.
Yusuf ÇAKICI
Diyanet-Sen Yalıhüyük İlçe Başkanı