1915'in Mart ayı idi. 33. Alay Havran, Edremit, Ezine üzerinden Çanakkale'ye ulaşacaktı.
Mehmetçiklerin Havran' da gecelemesi kararlaştırıldı.
Öncü bir subay grubu, Havran'a geldi ve muhtara durumu açtı.
Muhtar, gün-umur görmüş bir Osmanlı idi. "Mühim değil" dedi. "Biz zaten duyduk ve hazırlığımızı çoktan yaptık. Mevcudunuz ne kadar?"
"Üç bine yakın."
"Güzel. Kaç hayvanınız var?"
"150 kadar."
"Subayınız ne kadar?"
"50 tutar."
Muhtar, iyice rahatlamış bir halde, "Öyleyse merak etmeye değmez. Biz de aşağı yukarı böyle hesap ettik. Kırk koyun kesildi. Beş kazan pilav... Dört ahır boşalttık hayvanlara...
Askerin, subayın yeri de hazır.
Köyde ne bulaşıcı hastalık var, ne de hayvan hastalığı...
Başka bir isteğiniz var mı?"
Akşamüzeri birlik geldi, yerleşti, yedi, içti ve hazırlanan yerlerde dinlenmeye çekildi. Havranlılar, kimseyi aç-açık bırakmamıştı.
1. Tabur'un Emir Subayı Teğmen Şükrü, "Açıkta kalan oldu mu?" diye dolaşıyordu. Köy meydanında, bir nineyle karşılaştı.
Bu nine, iki büklüm beliyle, bir elinde baston, ötekinde de fener olduğu halde, güçlükle yürüyordu. Teğmen Şükrü, ona yardım etmek istedi:
"Nine, gece vakti ne dolaşıp duruyorsun, ne arıyorsun buralarda?"
Nine, durdu... Belini doğrultmaya çalışarak, elindeki feneri subayın yüzüne doğru yaklaştırdı ve dedi ki:
"Evlatlarımı arıyom..."
"Hangi evlatlarını?"
Bu soru, nineyi coşkunca konuşturdu:
"Hangi evlatlarım olacak? Bana da dokuz asker gelecekti. Bekledim bu vakte kadar, hâlâ gelmediler... Kaygıya düştüm, Açıkta mı kaldılar?' diye... Onları arıyom oğul, bari sen bul onları..."
Teğmen Şükrü, bu müthiş ananın yüreğine hayran kaldı, duygulandı ve dedi ki:
"Nineciğim, kimse açıkta kalmadı. İçin rahat olsun.sevine git rahat et..."
"Muhtar bana söz verdiydi" diye diretti nine, bırakmadı teğmeni...
Öyle bir ana yüreği sunuyordu ki, ona "Hayır" demeye yürek isterdi.
Tabur karargâhında daha uyumamış birkaç Mehmetçik buldu ve onları verdi, analar anası o güzel insana... Yaşlı kadın Mehmetçikleri görünce sevindi ve canlandı. Asker evlatları kanat gibi taktı da evine doğru uçtu.
Bu ülke, Çanakkale üzerinden buraya kadar, gönlü burcu burcu iman, fazilet, şefkat ve muhabbet kokan bu analarla geldi.
Anadolu, analarla dolu idi! Onların nesli bitmemeli. Çünkü onlar var oldukça, yaşanmaya değer hayatlar da var demektir. Yoksalar... Onu düşünmek bile istemiyorum. Anasız hayat mı olur?
Yüreğine bir ananın sevgi mührünü yememiş insan mı olur? Asker-sivil kaynaşmış ve harcı ana yüreği olmuş bir milletin zaferidir Çanakkale...