657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun, 4 ncü maddesinin C bendi? Kısaca ?
Pozisyonları, bu kanunun bu madde ve bendine uyan çalışanların adı da, halk arasında ?4C?ciler? olarak anılıyor.
Bu maddenin, bu bendinin, kanundaki şekliyle tanımını görelim önce.
Madde 4 - ?
C) Geçici personel:
Bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna, Devlet Personel Dairesinin ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak, Bakanlar Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve adet sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimselerdir.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere bu kişiler, ?geçici personel?dirler. ?İşçi? değildirler. Ama ?memur? da değildirler.
Dolayısıyla böyle bir tanımı yapmak, kabullenmek, sahiplenmek, devamında ısrar etmek, değiştirmemek, değiştirememek; 71 milyon 500 bin nüfusa sahip, Ortadoğu?da, Balkanlar?da ve Dünya?da söz sahibi olan bir ülke için övünülecek, gurur duyulacak bir konu olmasa gerektir.
Bunu ortaya koyup, devam edelim.
Memleketimizin kalkınmasının, dolayısıyla milletimizin yaşam standartlarının yükselmesinin sağlanabilmesi; bin bir zahmetle ve tüyü bitmemiş yetimlerin hakları olan vergilerle kurulmuş tesislerin, verimli bir şekilde işletilmesi ile mümkündür.
Seydişehir Alüminyum Fabrikamız ve benzeri diğer fabrikalarımızın, devlet eliyle verimli bir şekilde çalıştırılması elbette hepimizin arzuladığı bir durumdur. Ancak; özellikle son 25 yıldır, dünyada bu yöndeki gelişmelerden de etkilenilerek, gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin parti ve hükümet programlarında, mutlaka ?özelleştirme? konusuna vurgu yapmış olmaları, bahse konu tesislerin verimli olabilmesinin yolunun ?özelleştirme? den geçtiğinin göstergesidir. Bunun bir başka anlamı da ?devletin bu tesisleri verimli bir şekilde işletemediğini kabul etmiş olması?dır.
?Devlete ait bir tesis kar etse bile, özelleştirilmelidir. Devlet ticaretle uğraşmamalıdır. Hiç olmazsa kendi elindeyken, maddi ve manevi olarak katkıda bulunmak zorunda olduğu bu tesislerden, özelleştirdiği takdirde işletenden vergisini alacaktır. Bu husus bile devletin hiç bir masraf etmeden elde edeceği bir getiridir? şeklinde bir devlet büyüğümüzün yapmış olduğu tespit çok da uçuk bir tespit olarak gelmemişti bana.
Ben şahsen, programlarında özelleştirmeden bahsedip de, iktidar olamayıp, muhalefet görevlerine devam etmeleri kesinleşince, ağız birliği etmişçesine, sırf ?muhalefet olsun? diyerek eleştiri yapıyor olmalarını doğru bir hareket olarak görmüyorum. Çünkü inanıyorum ki onlar iktidar olsalardı da, özelleştirmeler son sürat devam edecekti. Şimdi iktidar olanlar da onları eleştireceklerdi. Elbette bu da demokrasinin gereği olan şeylerdir.
?Özelleştirme, doğru zeminde mi yapıldı??, ?doğru zamanda mı yapıldı??, ?fabrikamız ucuza mı satıldı?, ?pahalıya mı satıldı?? gibi sorular ve bunlara verilecek cevaplar teknik konulara girer. Bu konulardaki tevatürler muhteliftir.
Şimdi gelelim esas konuya.
Yıl 1970. Köy görünümündeki Seydişehir?imizin nüfusu; şehrimize giriş noktalarına konulmuş olan nüfus ve rakım belirleme levhalarından da hatırlıyorum ki; 11.900 kişiydi. Şehrimizin Konya?ya bağlantısı, Beyşehir üzerinden ve 120 kilometrelik bir mesafeye sahip olan karayolu ile sağlanıyordu. Sadece bu yol asfaltla kaplanmıştı. Şehrimizin diğer bağlantılarının hepsi şose yoldu.
Ulaşım, traktörlerle yapılıyordu. Köyünden şehrimize gelen bir vatandaş, en güzel elbiselerini giyip yola çıkıyordu. Ama traktörün kasasında yapılan yolculuklardan sonraki durumu, sanki ?un değirmeninde un öğütmüş de gelmişe? dönüyorlardı. Şehrimiz o zamanlardaki görünümünden şimdiki durumuna, alüminyum fabrikamızın faaliyete geçmesi sayesinde ulaştı. O fabrika, kendi kendine çalışmıyordu. Orada emeklerini, alın terlerini harcayan, şimdi ise horlanan, oradan oraya sürülen, iteklenen, ?4C?ciler? çalıştırıyorlardı. Şehrimizin gelişmesindeki en büyük katkı, şu anda, itibarları yok olmuş, onurları kırılmış, devlete olan güvenleri sarsılmış, devlete küstürülmüş ?4C?ciler?e aittir.
Şimdi ?4C?ciler? olarak bilinenler o zamanlarda, çalışıyorlar ve emeklerinin karşılığını alıyorlardı. Bizler, bayramları ailelerimizle neşe içinde geçirirken, onlar üç beş kuruş daha fazla kazanabilmek adına, elektrolizlerde, fırınlarda 1000?lerce derece sıcağın karşısında mesai yaparak, çalışarak geçiriyorlardı.
O zamanlarda fabrikanın kadrolu işçileri olan şimdiki ?4C?ciler?, elde ettikleri gelirlerine göre uzun vadeli, kısa vadeli borçlara girdiler, borç sözleşmelerinin altına imzalar attılar. Kısaca, bulundukları şartlar içerisinde, ?ayaklarını yorganlarına göre uzattılar.?
Zaman içinde;
? Büyük çocuğumu dershane göndereyim? Aylığı şu kadar,
?Köyüme traktörle gidip gelmekten kurtulayım. Ayaklarımı yerden kesecek bir Hacı Murat alayım? Taksiti şu kadar,
? Yıllardır bir baltaya sap olamadım. Ya Karakavak?tan bir ev alıp, kiradan kurtulayım, ya da bir kooperatife girip, gerekirse arabamı da satayım, taksit taksit kira öder gibi borcunu ödeyeyim? O da şu kadar,
?Çalış çabala, anaya babaya bakmaktan, çocuklara bakmaktan kendimi ve hanımımı ihmal ettim. Gidip şuradan ömrümüzde ilk defa da olsa üç beş kuruş taksitle birer takım elbise alalım, düğünde bayramda giyiniriz hiç olmazsa? Ona da şu kadar, diyerek, maaşlarını kuruşu kuruşuna hesap ederek borçların altına girdiler. Sonra ne oldu? Bir anda, ?bıçak keser? gibi, kaş ile göz arasında ?oldu da bitti maşallah? diyerek fabrika özelleşti ve ayağını yorganına göre uzatıp, hesabını gelirlerine göre yapanlar, bir anda o zamana kadar edindikleri ücretlerinin neredeyse üçte birine çalışmaya mecbur ediliverdiler. Hem de tazminat haklarından mahrum kalmaları maksadıyla, 12 ay yerine 10 ay çalışmayı da kabul etmek zorunda bırakıldılar. Bu şartlarda çalışmayı istemeye istemeye de olsa kabul etmek zorunda bırakıldılar. Çünkü başka çareleri de yoktu.
?4C?ciler?, bu tarihten sonra, 20 sene boyunca alın terleriyle edindikleri malları ellerinden çıkarmaya başladılar. Kiminin kooperatifi yarım kaldı, kimi arabasını sattı, kimi alıp daha hiç giyemediği takım elbisesini bile iade etmek zorunda kaldı. En acısı da; dershaneye verdiği evladını, boğazına hıçkırıklar düğümlene düğümlene, nedenini dahi çocuğuna izah edemeden geri almalarıydı. Bu anlatılan olaylar, ?duygu sömürüsü? olsun diye anlatılan olaylar değildir. Bunların hepsi yaşanılan gerçeklerdir.
?4C?ciler?in çoğu Seydişehir dışında, özellikle de yoğun olarak Konya?da istihdam edildiler. Evini Konya?ya taşısalar bir dert, Seydişehir?de oturup, Konya?ya gidip gelmeyi tercih etseler ayrı bir dert... Ama çoğu, aldıkları kısıtlı ücretle büyük şehre taşınmayı göze alamayıp, gidip gelmeyi tercih ettiler. Aldıkları ücretin dörtte birini de yol parası olarak harcıyorlar şimdi.
Asgari ücretli, işe girerken hesabını kitabını ona göre yaparak girdi. ?4C?ciler? ise kendilerine daha önceden sunulan imkânların, kendileri dışında gelişen olaylar neticesinde ellerinden alınmasından dolayı bu duruma düştüler. Bu yüzden de asgari ücretlilerle ?4C?ciler?i kıyaslayarak, ?bu ülkede asgari ücretle geçinenler de var? şeklinde savunma yapmak abesle iştigal etmektir.
?4C?ciler?, ?damdan düşmüşlerdir?. ?Damdan düşenin halini de damdan düşmeyenler anlayamazlar.?
Devletimiz, büyüklüğünü göstermeli ve vakit geçirmeden, ?4C?ciler?in ızdıraplarına, bir son vermelidir.