İnsan, başına gelmeden anlayamıyor. Özgürlük kadar değerli, özgürlük kadar kutsal, onun kadar gerekli bir başka şeyin varlığını hayal bile edemiyorum. İnsan, özgür olmadan ne inancını yaşayabilir, ne sevgisini gösterebilir, ne de sevgi görebilir.
Bir adli vaka nedeniyle, bir yakınımın; yaklaşık 15 gündür yaşadıklarını birebir ben de yaşıyorum. Daha ne kadar da yaşayacağımızın belli olmadığı bir süreçteyiz.
Dünyada yaşanabilecek en sıkıntılı durumlardan biridir tutuklanmak. Hele hele yapılan çok basit bir hatanın, yanlış verilen bir kararın ya da dost bildiğin, ağabey olarak tanıdığın, baba mertebesinde gördüğün, kendisine karşı sonsuz bir güven beslediğin birisi tarafından haksızlığa uğradığında ya da uğratıldığında hayatının nasıl zindan olduğunu, dünyanın başına nasıl yıkıldığını, bütün nimetlerden elinin, eteğinin nasıl kesildiğini iliklerine kadar hissettiğinde ?eyvah!? nidalarının hiçbir önemi kalmadığını anlayıverirsin.
Sana reva görülen bu muamelenin sebebi, aslında saflığından kaynaklanıyor. Kabul ettiğin bu işlemin sana; aslında bir görev olarak tevdi edildiğini, bu görevi tevdi edene karşı herhangi bir saygısızlık yapmamak adına, belki de sana tevdi edilen bu görevi sorgulama gereği bile duymadan saflığının doğal sonucu olarak kabul ediverdin. Bu saflık; bazen bir başkasına bir kredi kartı kullandırmak, bazen birisine bir kefalet yükümlülüğü ile bağlanmak, bazen bir başkasına babalık, ağabeylik yapmak, bazen de işin içinden çıkılmaz bir durum sonucunda ?battı balık yan gider? deyimiyle özdeşleşen bir kızgınlığın ya da mecburiyetin sonucunda tezahür edebilir. Ya da trafikte, bir hız merakın yüzünden kendi hayatını hiçe saydığın gibi, başkasının yaşama hakkına tecavüz edip bir anda yayaların içine dalarak insanların ölümüne, sakat kalmasına sebebiyet vererek ortaya çıkabilir. Bütün bu haller, ?bir başkasına iyilik olsun? diye ya da kendi nefsine mağlup olarak gerçekleşirken, sonuçta ?kendi başına çoraplar örebilir.? Farkında olmadan bir anda özgürlüğünün ortadan kalkmasına sebep olacak süreci başlatabilirsin. Eşin ve iki çocuğun, ellerin eline bakar pozisyona düşebilir. Bundan sonraki yaşantında, bünyende onarımı zor, derin yaralar açabilir.
?Paran çoksa kefil ol, vaktin çoksa şahit ol? atasözü kim bilir hangi zamanda söylenmiş ve kim bilir bu kadar ders verici bu sözün söylendiği asırdan sonra ne kadar insan sırf bu sözün verdiği dersten istifade etmediği için hayatının zindan olmasına neden olmuştur? ?Param, seni vereyim de mi kötü olayım, vermeyeyim de mi kötü olayım?? sorusunu sormadan harekete geçen, kim bilir nice insan sırf bu sorunun cevabına mantıklı bir yaklaşım sergilemediği için iyilik yaptıkları yüzünden; hangi badirelerden atlamış, hangi bataklıklarla mücadele etmiş, bu mücadelenin sonucunda kim bilir ne kadar dramatik hallerle karşı karşıya kalmıştır?
Kendinin cefasını çekeceği, başkalarının sefasını süreceği eylemlerini harekete geçirmeden önce kısa bir süreliğine düşünme özelliğini harekete geçirseydin ya da bir bilene danışıp ondan sonra karar verseydin, şimdi bu sıkıntılar içinde olmayacaktın. Herkesi kendin gibi bilmeyip, şüphe ile baksaydın karşındakine, sen de özgürdün şimdi. ?İtimadın kontrole mani olmayacağını? öğretmiş olsalardı sana, ?yoğurdu bile üfleyerek yiyecektin?. ?Bir musibetin, bin nasihatten daha faydalı olduğuna? şimdiye kadar pek inanmamış olabilirsin ama bu badireyi atlattıktan sonra, ?bu dünyada babana bile güvenmeyeceksin arkadaş? diyenlere, daha önceki kızgın ve manalı bakışların, artık onlara hak veren, onları destekler mahiyete dönüşüvereceğini göreceksin.
Orada, inşallah bu kısa süre içinde, dışarıda para versen de öğrenemeyeceğin, ulaşamayacağın çok büyük kazanımlar elde edeceksin. Belki de önünün açılacağı bir yol olacak orası. Orasının bir Medres-i Yusufiye olduğunu da unutma sakın.
Çünkü sen, ?soğan yemedin ki ağzın koksun.?
Bunu Allah da biliyor, seni tanıyanlar da?