Bu kadar da olmaz, dedirten olaylar yaşanıyor ülkemizde. Sanki ?Yalan Rüzgârı? adlı malum diziyi seyrediyoruz aylardır, her dakika bir sonraki sahnede ne olacak acaba diye. Bazen o bildik beddua geliveriyor dilimin ucuna:
Yalanınıza kıran girsin!
Allah aşkına bir gün de açıklama yapmayın.
Zira hiç inandırıcı olmuyor anlattıklarınız.
Gazetelere bakıyorum. Benzer düşünceleri dile getirenlerle karşılaşıyorum. Mesela Hilmi Yavuz?un 3 Ocak günü Zaman?daki yazısına koyduğu başlık şöyle: Türkiye?de Yaşananlar: Hem polisiye hem fantastik bir romana benziyor
Kendin inanıyor musun, inanabilir misin bu söylediklerine?
O meşhur fıkra geliyor aklıma:
Temel ile Dursun kahvede oturuyorlarmış. Dursun akşam fazla kuru fasulye yediğinden gaz kaçırmış. Durumu fark ettirmemek için ses duyulmasın diye sandalyenin ayağını gıcırdatmış. Temel hemen atılmış: Dursun, anlamadım sanma, hadi sesini benzettin diyelim, kokusu ne olacak?
Bu yalanlarla nereye kadar gidilebilir ki?
Yalan üzerine kurulan evliliklerle ailede huzur ve mutluluk barınabilir mi?
Yalanların sonsuza kadar açığa çıkmadığı görülmüş şey mi?
Üzerlerini ne ile örterseniz örtün, yerin yedi kat dibine de gömülse bir gün ortaya çıkar. Çünkü gerçekler çıplak gezmeyi severmiş.
Olmuyor.
Artık mızrak çuvala sığmıyor.
Çuvalın ağzını diktikçe bir başka tarafı patlıyor. İçindekiler daha fazla dökülüp saçılıyor etrafa.
Bir değil, beş değil?
Bir şeyleri gözlerden saklamaya yönelik her girişim bazı fıkraları çağrıştırıyor ister istemez.
Donald Ramsfeld ölmüş ve cennete gitmiş. Aziz Pederin karşısında cennetin kapısında dururken arkasında saatlerle dolu çok büyük bir kapı görmüş ve sormuş :
- Bu saatler ne böyle?
Aziz Peder cevap vermiş :
- Bunlar yalan saatleri. Dünyadaki herkesin bir yalan saati vardır.. Her yalan söyleyişinde saatteki ibre hareket eder.
Ramsfeld :
- Oo, peki bu kimin saati?
- Bu Azize Teresa'nın saati.. İbre hiçbir zaman oynamadı, yani hiç yalan söylememiş..
- İnanılmaz, demiş Ramsfeld. Peki, bu kimin saati? Aziz Peder cevap vermiş :
- Bu Abraham Lincoln''ün saati. İbre iki kez hareket etti, yani tüm yaşamında sadece iki kez yalan söyledi..
En sonunda Ramsfeld dayanamamış ve sormuş :
- Peki Bush''un saati nerede?
- Bush'un saati İsa'nın ofisinde, İsa onu vantilatör olarak kullanıyor...
Bir bilgi kirliliğinden söz ediliyor zaman zaman. Bu nedenle mi bilmiyoruz. Kafalar karmakarışık. Hangisi yalan hangisi gerçek?
Bildiğimiz bir şey var yalnız.
Ortalık toz duman.
Gerçek ne?
Yazılı ve görsel basından olup bitenleri izlerken gerçekten de türlü entrika sahneleriyle dolu TV dizileri seyreder gibiyiz. Gerilim bir türlü bitmiyor yahut biri biter gibi olurken bir diğeri başlıyor. Bekliyoruz gerçekler ne zaman ortaya çıkacak diye.
Yalanlarla payidar olunmuyor.
Allah sonumuzu hayreylesin.
Selam ve dua ile?