banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Seçimler yaklaşırken haberlere ve yorumlara ilginin artması, vatandaşın televizyonlardaki tartışma programlarına kilitlenmesi normaldir. Elli milyon seçmenin olduğu ve seçimlerin de birçoğumuz için maalesef hayat- memat meselesi olarak algılandığı bir ülkede bundan daha tabii ne olabilir ki?

        Konuşulmayan birçok konuda insanların konuşabiliyor, tartışabiliyor oluşu hoşuma gidiyor. Bu sayede aslında çok önemli olup da sıklıkla dile getirilemediği için çözümsüzlüğe terk edilen kimi sorunların çözümü noktasında ciddi adımlar atılmaya başlanıyor. Ben seçim kampanyasını yürüten her partinin bu manada ülkemiz ve milletimiz için artı değerler ürettiklerini düşünüyor, sonucun ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

        Bu yazımda seçimler ve politikacı fıkralarına yer vermeyi düşündüm. Amacım birazcık tebessümle birlikte iyice gerilen sinirlerin rahatlamasını sağlamak, hayatın seçimlerden sonra da devam edeceğini hatırlayıp, birbirimize karşı saygı ve hoşgörü alanını geliştirip güçlendirmek.

 

        İşte bunlardan biri:


        Külyutmaz bir parti başkanı ve başkan yardımcısı, bir seçim kampanyası sonrasında sandığa gidip oylarını atarlar. Bir deniz kıyısında güzel bir yemek yerler. Bir şişe de şarabı devirir ve kamp çadırında ertesi gün ile ilgili hayaller kurarak uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra parti başkanı uyanır ve yardımcısını dürtükler:
       "Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle!"
       Yardımcı cevap verir:
       "Milyonlarca yıldız görüyorum."
       Başkan sorar:
       "Bu sana neyi gösteriyor?"
      Yardımcısı, uyku mahmurluğu ve yalakalık arası bir modda, liderinin güzel şeyler duymak isteyeceğini düşünerek cevap verir:

       "Efendim gökyüzünde partimizin burcunun yüzlerce yıldızda parıldadığını görüyorum, pazartesi belediye bizim olacak, der."
       Başkan, yardımcısını sabırla dinlemiştir ama artık dayanamaz:

       "Ulan hıyar! Çadırımızı araklamışlar görmüyor musun?"

       

        Siyasetçilerin gazeteci milletini memnun etmezi zordur. Hele iktidardaki partiye ve bakanlara muhalifse?

 

        Bu fıkra da tam da böylesi durumları karikatürize ediyor.

 

 

 

 

 

          Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememiştir. Ne yapsa makbule geçmiyor, basın her gün kendisiyle uğraşıyor. Artik canına tak etmiştir ve ?Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun? diye düşünürken aklına bir fikir gelir. Bakanın bazı özel yetenekleri vardır ve bu yeteneklerinden birini kullanarak basın mensuplarını etkilemeye karar vererek bir basın bildirisi yayınlar:

          ?Pazar günü saat 10.00 da bakan denizin üzerinde yürüyecek??
Pazar sabahı saat 10.00 da tüm basın mensupları bildiride belirtilen yerde
toplanırlar? Bakan gelir ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye
başlar ve karşı kıyıya kadar da yürüyerek ilerler? Herkesin gözleri dehşetle açılmıştır. Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu baslık okunur :
        ?Bakan yüzme bilmiyor!..?

 

        İşsizlik ülkemizin en büyük sorunlarından biri. Her partinin programına aldığı değişik çözümler vardır. Umarım siyasilerimiz bu devasa derde çözüm bulacağız, derlerken fıkradaki bekçiye reva gördükleri zulmü yaşatmazlar fakir fukaraya.

        Şu fıkra da devletin kamuda istihdam ettiği personel politikasıyla ilgili zaman azman yaşanan çarpıklıklar için anlatılan çarpıcı bir örnek olsa gerek.

         Devlet bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak, 500 TL maaşla bir bekçi işe almaya karar verir.  Bir süre sonra düşünülür ;
         ''Peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak?''
         Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere, 750'şer TL maaşla, iki kişi işe alınır. Bir süre sonra  ''İşleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz'' diye düşünülerek, 1.000'er TL maaşla, iki denetmen işe alınır, biri denetim yapar diğeri raporları yazar. İş bununla biter mi?
         Bir süre sonra ?Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek '' diye tartışılır ve 1.500'er TL maaşla, bir malimüsavir, bir kâtip, bir de istatikçi işe alınır. Daha sonra ''Peki bunlardan kim sorumlu olacak?.'' Diye düşünülür ve 5.000 TL maaşlı bir müdür ve 3.000'er TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır.

        Bir süre sonra ise?ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için bekçi işten çıkartılır...!

 

 

            Selamlar, sevgiler?

       

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.