banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Bilginin önemlisi olduğu gibi önemsizi de var elbette. Bu daha çok kişiye göre, zamana mekâna ve şartlara göre değişkenlik gösterir. Kimine göre çok önemli bir bilgi bir başkası için son derece önemsiz ve gereksiz olabilir.

Torunlarıyla bir arada yaşamaktan son derece mutlu bir babaanne yahut bir dede için ?cebir? veya ?trigonometri? o kadar önemli olmayabilir; fakat lise öğrencisi olup da mühendis olmak isteyen torunu için aynı şeyi söyleyemeyiz. Üstelik herkesin her şeyi bilmesi de mümkün değildir.

Anlatmak istediğim şey bilginin önemlisini önemsizini tasnif etme ukalalığı değil, üstelik bu benim işim de haddim de olamaz.

Ortalama bir hesapla sekiz on yıl okumuş bir insanın kendi diline, kültürüne, tarihine dair bilmesi gereken asgari malumattan bihaber olmasından duyduğum üzüntüyü dile getirmek istiyorum.

Pakize Suda isimli bir hanım sokakta her meslekten insana mikrofon uzatıp ortalama bir yurttaşın bilmesi gerektiğini düşündüğü basit denebilecek bir şey soruyor. Geçen gün baktım ekranda, şehrin kalabalık caddelerinden birinde soruyor: Bir yılda kaç hafta var? İçlerinde bir üniversitede öğrenci olduğunu söyleyenler de dâhil birçok insanın bu soruya doğru cevap veremediğine şahit oldum. Aynı bayanın zaman zaman birçok konuda bunun gibi daha basit neler neler sorduğuna siz de rastlamışsınızdır.

Zaman?da 17 Aralık Cumartesi günü çıkan Ali Çolak?ın Kim ölmüş, Kim? Balıklı yazını okurken aynı konu sebebiyle daha somut bir örnekle karşılaşmaktan dolayı üzüntüm depreşti. Ünlü bir tiyatro oyuncusunun ölümüne değindiği yazısının giriş kısmında anlattıkları öyle, aman canım sen de, denilerek geçiştirilecek şeylerden değildi:

?Geçen akşam bir şey oldu. Televizyonda bir yarışma programı. Üniversite son sınıf öğrencisi, mühendis adayı bir genç yarışıyor. Sunucu soruyor: ?Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, sözündeki ?mürşit? ne anlama gelir?? Dört seçenek: amaç, zenginlik, kılavuz, kudret... Yarışmacı şaşkın. Bocalıyor, kızarıyor, kekeliyor, çaresiz, cevap yok! Salondaki seyirciye soruluyor, onlar da bilemiyor kılavuzun anlamını. ?Joker hakkımı kullanacağım? diyor mühendis adayı, ?babama soracağım!? Sunucu nezaketle babasını arıyor. ?Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.? sözündeki ?mürşit? ne anlama gelir? Amaç, zenginlik, kılavuz, kudret... Baba da düşünüyor, çabalıyor, cevap yok!

Şu birkaç dakikada gördüklerim, duyduklarım gerçek mi diye soruyorum kendi kendime. Ürpertici... Yıllar önce, neredeyse yirmi yılı buluyor, bir grup eğitimci oturmuş tartışıyorduk. Öfkeyle ayağa kalkıp ?Gün gelecek? dedim, ?gençler Türkçe konuşmayı, okuyup yazmayı unutacak. Öyle bir çağa gidiyoruz.? Yukarıdaki manzaranın utancıyla etrafıma bakınırken o şiddetli kehaneti hatırladım. Evet, o gün geldi, Türkçe konuşmayı, okuyup yazmayı bilmeyen çocuklar, gençler hatta ?büyük?ler öyle çok ki...

Bir bu değil, okumak-yazmak değil. Ne yana baksanız, hangi kapağı kaldırsanız, diz boyu köksüzlük, hazır lezzet düşkünlüğü, keyif budalalığı, dün bilmezlik... Sonra adamakıllı küstahlık! Bilmemekten, yetersizlikten gelen o masum utangaçlık ah, nerede??

En kötüsü de bir konuda neyi bilmediğini bilmemek. Her şeyi bilmeye imkân var mı? Bu mümkün olmadığına göre biliyormuş gibi ahkâm kesmenin ne âlemi var? Hele yalan yanlış açıklama yapmaya bir mecburiyetin de yoksa?

?Haddini bilmek? deyiminin mükemmel kullanımlarından birini biliriz: ?Kişi haddini bilmek gibi irfan olamaz.?

İşte bu gerçekten hareketle şunu rahatlıkla söyleyebilmeliyiz: En önemli bilgi bilmediğini bilmek, bilmediğini bilmek, bilgilenmeye ilk adımı atmaktır.

Nihayet en önemli bilgi Yunus Emre?nin deyişiyle ?Kişi kendin bilmektir.?

Bugün, bilgiye ulaşacak imkânlar ve araçlar attıkça dünün kısıtlı imkânlarıyla öğrenilenlerden daha çok şey bilmemiz gerekiyor diye düşünebiliriz; ancak şahit olduğumuz gerçekler burada imkânlarla ters orantılı bir durum olduğunu haykırıp duruyor.

Son sözü M. Akif Ersoy?a bırakıyorum. Rahmetli toplumsal hastalıkların teşhisini de tedavisini de öyle güzel göstermiş ki?

?Şarkı görmez, garbı bilmez, edepten yok payesi
        
Bir utanmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi."

 

Dilimizi bilmiyoruz.

Dinimizi bilmiyoruz.

Dilimizin, dolayısıyla kültürümüzün aynası olan temel eserlere yabancıyız.

Tarihimizi bilmiyoruz.

...

Bilmediğimizi bilmiyoruz.

Sahi biz neyi biliyoruz?

 

Selamların en güzeliyle?

H. Halim Kartal                                 11 Ocak 2012

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.