banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

        Hak aramak o kadar da kolay değil bu memlekette. Hem çok pahalı hem de çok zor.

 

Yüzde yüz haklı olduğunu düşünüyorsun değil mi? Ne yapacaksın? Yolu belli, tabi ki hakkımı vermeyenlere karşı hukuki yolarlara müracaat ederim diyorsun değil mi? Bir davanın avukat ücretleriyle, keşif giderleriyle, bilirkişi harçlarıyla kaça patlayacağını hiç sordun mu? Ben sordum. Sorar sormaz da ilk adımda yaptıklarının hukuksuz bir tarafı olmadığına ,olamayacağına baştan inanmış olup vatandaş cephesinden gelebilecek her çeşit itiraz dalgasını devlet gücüyle püskürtmeye hazırlıklı kamu görevlilerinin hallerine baktım baktım da ?Oğlum, bu ahval ve şerait içinde sen havanı alırsın!? deyip  dava etmekten vazgeçtim, iyi mi!

 

İyi olur mu? Tabi ki olmaz, olamaz. Haksızlığa uğradığını düşünen bir kimseye hakkı teslim edilmeden yahut bir hakkı olmadığına inandırılmadan bu adamın yüreğindeki ateş söner mi?

 

Mesele kamulaştırma. Devlet baba arazide sulama kanalları yapıyor. Kanal, benim dik dörtgen biçimindeki baba yadigarı tarlamın tam ortasından çapraz paralel pozisyonda geçiyor, kadastro şemasına bakınca içim cız etti. Bu tarlanın yarıdan çoğu kanala ayrılıyor, çapraz köşelerinde iki üçgen  görünüyor.

 

Ne yaparsın, devlet baba öyle uygun görmüş; bir bedel de ödeyeceğine göre elden ne gelir deyip kabullenmeye çalışıyoruz. Buraya kadar hak aramayı gerektirecek bir şey yok; herkesin başına gelen sana da gelmiş diyorsunuz. Ne var ya?

 

Güzden kanal geçecek alanlar belli olmayınca her vatandaş gibi ben de tarlama buğday ekiyorum. İlgili kurumun görevlileri, köyde tarla sahipleriyle yaptıkları toplantıda ekili alanların tespit edilerek kamulaştırılan her bir metre karesi için ürün bedeli olarak otuz lira ödeneceğini söylüyorlar. Köyde olmadığım için bundan benim haberim olmuyor. Tapu devri sırasında da bir hatırlatan olmayınca tahakkuka ürün bedeli dahil edilmiyor.

 

Benim gibi treni kaçıranlar oluyor. Tapu devri sırasında imzamızı alan görevliye tarlalarımızda ürün olduğunu ama hesaba katılmadığını anlatmaya çalışıyoruz; ama nafile. ?Yahu, bu tarladaki ürün bir günde yetişmedi. Tespitte bizim ihmalimiz olsa bile devlet vatandaşının zarara uğramasını istemez, kör mü treni kaçırmayaydın tavrı takınamaz. Siz devletsiniz bir çaresi olmalı, hata bile olsa bir telafisi olmalı!? dememiz de sert duvarlara çarpıp geri dönüyor.

 

Bir dilekçe yazıp vilayetteki bölge müdürlüğüne gidiyor, durumu kamulaştırmadan sorumlu bir müdür yardımcısına anlatmaya çalışıyorum. Yanımdaki arkadaşı örnek gösterip işte bu arkadaş köydeki toplantıda tarlasında ürün olduğunu yazdırdığı halde, ürün bedelinin hesabına dahil edilmediğini söylüyor, tespitte böyle hatalar olabileceğini söylemeye çalışıyorum. O vakit dilekçemi kerhen alıp bir bakayım diyor ve hak aramak için gittiğimiz ilden umutsuz dönüyoruz.

 

Konu hakkında fikrini sorduğum bir avukat mahkeme yoluyla ürün tespiti yaptırın, sonra kamulaştırma yapan kurumu dava edin diyor. Tespit davası kaça patlar diyorum, duyduğum rakam hoşuma gitmiyor. Üstelik bu tespiti yaptırıp dava açsak bile bir dava vekilimiz olmadan açacağımız davanın daha baştan akamete uğrayabileceğini düşünüyorum. Devlete göre vatandaşın mağduriyetini belirten itirazı doğrultusunda kolayca çözümlenebilecek bir problem, ne yazık ki öyle görünmüyor. Dava açsak dahi bugünkü muhakeme usulleri göz önünde bulundurulunca davanın ne zaman ne şekilde sonuçlanacağını kestirebilirsen dahisin. Bir iki celseden sonra adli tatil başlayabilir, tatilden sonra hakim değişebilir. Vekilin işi çıkar, celsenin ertelenmesini isteyebilir?.

 

Velhasıl daha düşünce aşamasında gözümün önüne duruşma salonların önünde bekleyen davacı ve davalılar, siyah cübbeli dava vekilleri ve ?Yaz kızım? diyen hakimler geliyor. Sonra ülkemizde hukukun ağır işleyişini yıllar önce anlatan  Abdürrahim Karakoç?un Hakim Bey adlı şiirinin o meşhur dizelerini hatırlıyorum. Şöyle diyordu A.Karakoç:

 

?Yine tehir etme üç ay öteye,
         Bu dava dedemden kaldı hâkim bey.
         Otuz yıl da babam düştü ardına,
         Siz sağ olun, o da öldü hâkim bey.?

        Hakkımı aramaktan vazgeçmiş değilim; ancak bu ülkede mahkemeli veya mahkemesiz hak aramaya kalkışmak da oldukça riskli. Risk faktörü her yerde her zaman doğal olarak vardır. Bir toplumda bunu göze alacak olanlar kadar almayacak olanların bulunabileceğini; toplumda görmeyenlerin gözü, duymayanların kulağı, seslerini duyuramayanların feryadı olması gereken bir duyarlılığın oluşması gerektiğini, vatandaşın haklarını devletin, yerine göre silindir gibi ezip geçen uygulamalarına karşı otomatik olarak koruma mekanizmalarının gelişmesine acilen ihtiyaç olduğuna çekmek istedim dikkatlerinizi acizane.

 

En bariz hak ihlalleri maalesef beş vakit namazlarında Canab-ı Hakk?a dua eden, ?Hakk?a tapan?  insanlar arasında oluyor.

 

Hak aramak?    

 

 Hak aramak Hakk?a tapan insanlar arasında çok kolay olmalı değil mi?

Değil işte!

Selamların en güzeliyle?.                    8 Mayıs 2012

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.