Frankfurt kitap fuarı için Almanya’ya gitmiştim. Eskimez dostum Ali Bey’le fuarda buluştuk ve zevkli bir fuar gezisinden sonra hava alanına gittik. Sıraya girdik, pasaportları verdik. Size bu uçakta yer yok, dediler.
Meğer bizim bilet bir sonraki güne imiş.
Ali Bey bizi evine davet etti.
“Bugün benim misafirim olursunuz, yarın gelelim.”
Olanda hikmet vardır diyerek daveti kabul ettik.
Hava yağmurlu. Serin, puslu, kasvetli. Her zamanki Almanya havası. Bu havalara alışığım. Hayatımda ilk defa biletteki tarihten bir gün önce hava alanına geldim. Prof. Sefa Saygılı sayesinde. Dönüş biletlerini yeğenine aldırmıştı. Dönüş tarihine bakmamış. Böyle bir yanlışlıktan nasıl bir hayır çıkacak diye merak etmeye başladım.
Ali Bey, benim eğitim kitapları yazdığımı ve eğitim konferansları verdiğimi biliyordu. Frankfurt’tan Mainz’a doğru yol alıyorduk. İri ve pırıl pırıl yağmur taneleri arabanın camını dövüyordu. Yağmur suları berrak ve kristal tanesi gibiydi. Yol kenarları sarı, kahverengi, mor, yeşil yapraklı ağaçlarla dolu. Almanya’da sonbahar bizim Yedi Göller civarındaki gibi. Harikulade bir renk cümbüşü var her yerde.
Ali Bey’in en küçük kızıyla problemi vardı. Anlatmaya başladı:
-Lise sona geçti. İyi bir lisede okuyor. Bu sene abitür yapacak, notlarının iyi olması gerekiyor ki bir üniversiteye girebilsin. Biliyorsunuz Almanya’da üniversiteler, lise bitirme notuyla öğrenci alır. Not ortalaması çok iyi olmazsa iyi bir üniversiteye giremez.
-Biliyorum, dedim. Altı yıl Pirckheimer Gymnasiumda çalıştım. Not ortalaması önemli.
-Çocuk bugünü yaşıyor, yarını görmüyor. Bir arkadaş grubu var. Onlar ne derse onu yapar. Ders çalışmaya oturduğunu düşünelim, bir telefon gelse hemen yerinden fırlar ve her şeyi yüz üstü bırakır, gider. Üniversite okuyacak öğrenci daha sorumlu davranmalı. Bu gidişle işimiz zor.
-Çocuk evde kendini değerli hissetmiyorsa kendine arkadaş çevresinde yer açmak ister ve orada iltifat görmeyi arzu eder. Evde yerli yersiz eleştiriyorsanız evden uzaklaşmaya başlar. Arkadaş çevresi sığınacağı bir liman haline gelir. Evde sıkça eleştiriyor musunuz?
-Bazen…
-Manevi hayatı nasıl? İnancı, ibadetleri… Hiç olmazsa hafta bir defa dini sohbetlere gidiyor mu?
-Öyle bir grup var ama zaman zaman onu da asıyor. Bugünlerde araba tutkusu sardı. Hafta sonu sohbete gidecek. Kapının önünden otobüse binse sohbet yerine ulaşır. Bana telefon etti, baba arabanı alabilir miyim, arkadaşlarla sohbete gideceğim, diyor. Benim seyahat acentasına gelene kadar iki araba değiştirecek. Oradan arabayı alacak. Daha uzun bir yol kat ederek sohbete gidecek. Sonra arabayı bana geri getirecek ki akşam araba bana lazım. Hâsılı uzun ve dolambaçlı yolu tercih ediyor.
-Kendisini senin yanında değerli hissedip hissetmemesiyle ilgili olabilir mi? Arabayı verirsen onu seviyorsun ve onu arabadan daha değerli buluyorsun demektir. Vermiyorsan Şeyma kendisinin sevilmediği ve değersiz görüldüğü duygusuna sahip olacak.
-Hocam, o kadar dolambaçlı yol… İnsaf demek lazım.
-Arkadaşlarının arabası var mı? Onların var, Şeyma’nın yoksa kendini yoksun ve değersiz hissediyor olabilir. Biliyorsun, ergenlik çağından 25 yaşlarına kadar gençler mantıklı düşünür fakat duygusal karar verir. Duygular her zaman mantığın önüne geçer. Sen mantıklı düşünüyor ve mantıklı konuşuyorsun. Çocuğun duygularını da hesaba katmak lazım. Şeyma ile bir de ben konuşayım.
-Konuş hocam, çok iyi olur. Seni Allah gönderdi.
Uçağı kaçırmamızın hikmetini anlar gibi oldum.
Ali Bey cömert bir arkadaş. Akşam yemeğini birlikte yedik. Yemekten sonra çay keyfi. Geç vakte kadar sohbet ettik. Yorgundum ve Şeyma ile de duygusal olarak aramızda bir güven bağı kurabilmek için dikenli alana girmedim.
Sabah kahvaltısında konuyu açtım. Şeyma’ya hangi okulda okuduğunu sordum.
-Gymnasiumda (lise).
-Dersler, notlar nasıl?
Soruyu geçiştirdi. Özel alana girmiştim, kızcağız biraz tedirgin oldu.
Ev sahibi dostum heyecanla söze girdi:
“Ders çalışmıyor, sorumlu davranmıyor, arkadaşları her şeyin önüne alıyor. Onların bir telefonu Şeyma’yı yerinden hoplatıyor…”
Elimi dizine koydum. Yüzüne bakıp gülümsedim.
“Aziz dostum, heyecanlanma. Ben 37 senedir öğretmenim ve bu alanda çalışıyorum.”
Şeyma’ya döndüm. Gülümseyerek:
“Şeyma, insanları harekete geçiren şey, düşünceleri ve inançlarıdır. Biz elhamdülillah Müslümanız. Müslüman iyi insan olmalı ve her işini iyi yapmak için gayret etmeli. Elimizden gelenin en iyisini yapmak, bizi başarılı hâle getirir. Allah çalışana verir. Başarılı olmak bizi mutlu eder. Bu düşünceye katılıyor musun?”
Kızcağız ela gözlerini bana çevirdi. Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Sözlerimde onu incitecek bir şey yoktu. Eleştiri de bulunmuyordu. Başıyla onayladı.
“O zaman önümüze bir hedef koymalıyız ve hayat boyu takip edeceğimiz düzgün bir yol haritası belirlemeliyiz. Takip edeceğimiz yol haritası bizi iyi bir meslek sahibi, işini iyi yapan, saygın bir insan olmaya götürmeli. On sene sonra ne olmak istiyorsun?”
-Tıp okumak istiyorum, eczacılık da olabilir…
-Çok güzel. İkinci önemli prensip şu: İşlerimizi önem sırasına göre yapmalıyız. Öğrencinin en önemli işi nedir?
-Dersleri.
-Harika. Seni tıp fakültesine veya eczacılığa kaydettirecek bir not ortalaması yakalamak için planlı ders çalışman lazım.
-Günlük bir çalışma planın var mı? Kaç saat çalışıyorsun?
-Tam bir planım yok.
-Ortalama kaç saat çalışıyorsun?
-Yarım saat falan.
-Yarım saat sana tıp fakültesi kazandırır mı?
Şeyma dudak büktü, başını iki yana salladı.
-Zor.
-Sana tavsiyem günlük 3-4 saat çalışmalısın. Bir çalışma planın olmalı. En büyük keramet çalışmaktır, der Hacı Bektaş Veli. Kur’an, insan için sadece çalıştığının karşılığı vardır, buyurur.
-Arkadaşlarım…
-Arkadaşların senin varmak istediğin hedefe ulaşmana yardımcı olmalı. Seni engelleyecek arkadaşın düşmandan farkı olmaz. Öyle arkadaş düşman başına. Hem arkadaş demek sırtımızı verebileceğimiz, destek alabileceğimiz dost demek. Öyle değil mi?
-Evet.
-Ayrıca zamanı iyi planlarsak arkadaşlara da zaman ayırabiliriz. Bir öğrencinin günlük 5-6 saati okulda geçer. 3-4 saat de ders çalıştığını düşünelim. Toplam 10 saat. Geride 14 saat var. Bunun 7-8 saati uykuyla, iki saati yemek-içmekle geçse geriye arkadaşlarınla geçirebileceğin veya hobi olarak yapacağın bir çalışmaya ayırabileceğin 4 saatin var. Günü planlarsak hobilerimize ve arkadaşlarımıza daha kolay zaman ayırabiliriz. Hem de öncelikli işimizden kalmayız.
Şeyma onayladı. Kendisiyle sözlü bir çalışma planı yaptık. Planı daha sonra yazıp duvarına asma ve uygulama sözü verdi.
Anne ve babasından da Şeyma’ya duygusal olarak destek verme, onu sevme, değerli olduğunu hissettirme sözü aldım. Özellikle Ali Bey’e kızını desteklemesini söyledim.
Beyin Vitamini: Çocuklarımızı kırıp dökmeden, onların duygularını dikkate alarak eğitmeliyiz. Yetenek ve karakter eğitiminin zaman içinde cereyan edeceğini dikkate almalıyız. Gelişim sürecini hesaba katmalı, doğru eğitim metotları takip etmeliyiz. Velilere; değerli eğitimciAhmet Maraşlı’nın “Çocuğumu Nasıl Yönlendirebilirim” ile bendenizinEvde ve Okulda Başarılı Çocuk Eğitiminin Sırları, En Sevilen Öğretmen Hz. Muhammed(sav) isimli Nesil yayınları arasında çıkan kitapları tavsiye ederim. İletişim: 444 24 14; www.kitapyurdu.com