Bilmediğini söyleme boşuna;
Biliyorsun.
Hem de adın gibi biliyorsun işte
Seni çok özlediğimi,
Canımdan çok sevdiğimi…
Ama sen, sevdiğini söylediğin insanları
Tembellik edip de bir defacık olsun aramadığını
Çok iyi biliyorsun.
Başka mazeretler uydurman nafile
Ne düşünüp neler hissettiğini en iyi
Sen biliyorsun.
Kandırsan kandırsan en çok
Kendini kandırdığını,
Ne kadar uğraşsan da
Kendini bile inandıramadığını
Sen biliyorsun.
Biliyorsun
Üstüne vazife olduğunu sevmenin
Sevmek ne ki
Elini tutup başını okşamanı bir garibin, yetimin
Bilmiyorum deme boşuna
Bal gibi de biliyorsun!
Bilmediğin biy şey yok iyi olmak için
Hadi paylaşmak diyelim sahip olduklarımızı
İhtiyacı olanlarla
Paylaşacak bir şeyim yok diyorsun öyle mi?
Bir selamın da mı yok demezler mi?
Biliyorsun
Doğru olmadığını yaptığın şeyin
Gittiğin yolun,
Kırdığın dalın,
Koklamadan attığın gülün,
Hesabının sorulacağını bir gün
Bilmiyorum de hadi!
Biliyorsun kardeşim, biliyorsun
Hak etmeğin şeylerdeyse gözün
Çıkar at o gözü uzak dursun senden
Uzanıyorsa elin senin olmayanlara
Kes at!
Atamazsan şayet
Çekeceğin var
Biliyorsun!
Her işe uygun bir karşılık var
Görüp duruyorsun,
Biliyorsun.
Doğru yanlış, güzel çirkin
Hak batıl
Hayata dair
Ne varsa
Bilip duruyorsun.
Bilip durduğunu biliyorsun da
En büyük zulmü kendine yapıyor,
Yanlış yapıyorsun.
Ve yanlış yaptığını bile isteye en iyi
Kendin biliyorsun.
Koca bir ömrün sonunda
‘Makber’ şairi Abdülhak Hamit gibi
“Ey gönül ne zaman uslanacaksın?”
Diye soralım sorumuzu isterseniz
Ne fark eder!
İnsan ektiğini biçer,
Körle yatan şaşı kalkar
Ve…
Kişi ne ederse kendine edermiş.
Duymadım, bilmiyorum deme
Biliyorsun, biliyorsun!
Bir şarkının nağmeleri sızıyor içime
Yazdıklarıma nazire yapar gibi
İçimizdeki bir başka çatışmayı hatırlatıyor:
“Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun, gelmiyorsun
Çünkü seni çok sevdiğimi biliyorsun, gelmiyorsun”