banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Diziler…    

        Televizyonlarda haftanın her günü izleyicileri ekranlarının karşısında tutacak diziler var: Pembe diziler, polisiye diziler, tarihi diziler, siyasi diziler…

        Hayatımıza o denli girdiler ki bazı dizilerin yayımlandığı akşamlar sokaklar boşalıyor.

        Kimi aileler sevdikleri diziyi kaçırmamak için misafir bile kabul etmiyor, önceki hafta en heyecan verici yerinde kesilen olayın nasıl sonuçlanacağı merakıyla bir haftayı iple çektiği için o gün seyredeceği bölümün bir kazaya uğramasını istemiyor.

        Bizde de var az çok bu hastalıktan. Çocuklar Böyle Bitmesin’e hasta, ben Seksenler’i seviyorum. Bazı günler diziler çakışıyor. Evde tek televizyon olunca birimiz fedakarlık yapıyoruz mecburen.

 

        Dizi deyip geçmeyin. Ülkemizde ve dünyada çok önemli gelişmeler olurken gündemin baş köşesine bile kuruluveriyor. Üzerinde günlerce konuşuluyor, yazılar kaleme alınıyor. Muhteşem Yüz Yıl adlı bir dizi hakkında Başbakan’ın birkaç söz söylemesiyle başladığı gibi.

        Okuduğum kimi romanların dizi haline getirilirken ne acayip hallere dönüştürüldüğünü bildiğin için böyle dizileri izlemiyorum. Dizilerden hele bizim yani yerli dizilerden tarih öğrenilmez gibi bir kanaatim var.

 

        Anlatmak istediğim  şey şu: Git gide dizilerin nesnesi olup çıktık. Bir diziyi seyrettiğimiz akşam reklamlarıyla birlikte en az üç-dört saat süren bir esaretimiz var demektir. En kötüsü de bu esarete gönüllü oluşumuz. Düşünsenize, bütün bir gecemize onlar hakim oluyor; o gece bütün sosyal aktivitelerimizi erteliyoruz.

        Kısaca kendi irademizle bile isteye seyrettiğimiz kurguya dayalı sanal hayatlar bizi daha çok pasif hale getiriyor, hayatın gerçeklerinden koparıyor diye düşünüyorum.

 

        Ne yapalım, bugünün gerçeği de bu; istesek de istemesek de bir şekilde izlemeden edemiyoruz şeklindeki itiraza bir diyeceğim şu olabilir yalnızca: Günde üç saatimizi bir diziye harcayabiliyorsak aynı süreyi okumaya da ayırabilelim.

        Günde üç saate varan okumalarımızla bir yılda ortalama kaç kitap okuyabileceğimizin hesabına oturma vaktinin insana ürkütücü gelse de her şeye rağmen geç olmadığını düşünüyorum.

        Onca yıl seyrettiğimiz dizilerin adlarını bile unuttuğumuz halde zevk alarak okuduğumuz kitaplar zihinlerimizde tazeliğini koruyabiliyor.

        Kalıcı olanlar kitaplarla kurulan dostluklar.

        Her gece bir diziye heba ettiğimiz zamanları okumaya, bilmediklerimizi öğrenmeye, zihnimizi ve beynimizi zinde tutmaya ayırabilsek keşke; çünkü bilmediğimiz ve daha önemlisi bilmeye mecbur olduğumuz o kadar çok şey var ki…

 

        Dizileri mi izliyoruz yoksa dizi dizi hayattan ve gerçeklerden kopup gidiyor muyuz?

        Şu uzun kış geceleri böyle bir muhasebe için tam zamanı.

 

       

         Geçen haftaki  yazıma  yorum  yazan Mustafa Balcı’ya saygıyla:

 

Gazze’de Çocuk Olmak başlıklı yazıma yaptığınız ‘sözde yorum’unuzu ‘Amca’ hitabıyla biten son kelimesine kadar okudum. Öncelikle belirtmeliyim ki daha önceki yazılarımda da İsrail’in savunmasız bir halka karşı var gücüyle yürüttüğü son saldırganlıktan etkilenerek yazdığım  bahse konu yazımda da siyasi mülahazadan eser yoktur.

İmdi:

1. Bu yazının iktidardaki partinin on yıllık icraatlarıyla (sana göre ihanetleriyle) nasıl ilişkilendirebildiğini anlamış değilim.

2. Doğrudan Babakan’a ve partisinin genel sekreterliğine göndermen gereken bir yorumu bombalarla yaşamaya çalışan Filistinli çocukların feryatlarına duyarlılık oluşturma amacı dışında bir mesajı olmayan yazıma eklemenizi insaf ölçüleriyle bağdaştıramadım.

3. İktidarın yanlışlarını (ihanetlerini!) sayıp dökerek rahatlamaksa amacınız her gün ‘yandaş’ etiketiyle yaftalanan gazetecilere istediğin kadar yazabilirsin Yeğen.

 

        Selamların en güzeliyle…

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.