Başbakan’ın zaman zaman teröre destek veren bazı Avrupa ülkelerinde söz ettiğini biliyoruz. Bu aralar Avrupa Birliği’nin ülkemize karşı takındığı tavrı eleştirerek AB’nin bizi elli yılı aşkın bir zamandan beri oyalayıp durduğunu, başımızın çaresine bakma zamanının geçmekte olduğunu dile getirmeye başladı.
Yüz yıllar boyu Batı’yla ilişkilerimizin öğrettiği bir gerçek bilirim: İnandıkları ve anladıkları tek hakikat güç olmuştur. Her bakımdan onlardan daha güçlü olduğumuz dönemlerde bize ilişmeye cesaretleri olmamış; ama ne zaman bünyemize girmesine izin verdiğimiz virüsler sebebiyle güç kaybına uğrayıp kendimize güvenimiz de erozyona uğramışsa sırtlanlar gibi çullanmışlar üzerimize. Belayı başımızdan savmak için verdiklerimizin hiçbiriyle yetinmemişler, her fırsatta daha fazlasını almak ve nihayet Türk milletini tamamen yok etmek için her yolu denemişlerdir.
Batı her zaman ne yaptığını biliyor. Ne yazık ki niyetleri ve söylemleri çok açık olmasına rağmen ‘usanmak bilmez bir aşık’ tavrıyla her hakareti sineye çeken, her belaya katlanan biz olmuşuz.
Ülkemizin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusu ne zaman gündem olsa Kemal Tahir’in Yol Ayrımı romanında roman kişilerinden gazeteci Murat ile Doktor Münür’ün Lozan konusunda yaptıkları uzun tartışmaları hatırlarım. Tartışmalar bir yerde Doktor Münür’ün muhatabına söylediği şu sözlerle biter: “Siz cumhuriyet çocukları, gözümüzü zaferde açtık avuntusundasınız. Şimdi beklenmedik yerlerde beklenmedik yenilgilerle karşılaşınca apışmayın!.. Biz, Batıyla er geç, ister istemez hesaplaşmak zorundayız! Bunu gerçekten yapmadıkça, Batı’ya hizmet teklif etmekle belayı başımızdan defleyemeyiz!.. Bunu böyle bilesin, Gazeteci Murat!”
Batı’yla ilişkilerimizin bana hatırlattığı bir başka şey de bir süredir sosyal medyada dolaşan ‘Sarı Öküz’ hikayesidir ki gerçekten ibretliktir.
“Eski zamanların birinde bir otlakta öküz sürüsü yaşarmış.Yaşarmış yaşamalarına ama civardaki aslanlar bir türlü rahat bırakmazlarmış onları. Hemen her gün saldırırlarmış bu sürüye. Öküz dediğin öyle yabana atılır bir hayvan değil ki, bir araya toplandılar mı kolayca defetmesini bilirlermiş o koca aslanları.
Gün geçtikçe aslanları almış bir kaygı. "Herhalde bize bu otlağı terk etmek düşüyor" demiş aslanlardan birisi. "Evet" diye tasdik etmiş diğerleri.
"Nereye gideriz" diye düşünürlerken "Bir dakika" diye bir ses duymuşlar gerilerden. Herkes dönüp bakmış sesin geldiği tarafa. Sürünün en çelimsiz, ama kurnaz mı kurnaz bir ferdi olan topal aslanmış söze atılan.
"Hayır" demiş, "Hiçbir yere gitmiyoruz. Siz bana bırakın, ben hallederim bu işi." İnanmamış kimse ona ama "Haydi bir şans verelim ne çıkar" diye düşünmüşler.
Topal aslan elinde beyaz bayrak gitmiş öküzlerin yanına. Öküzlerin lideri olan boz öküz sormuş ne istediğini.
Topal aslan "Saygıdeğer öküz efendiler" diye başlamış lafa:
"Bugün buraya sizden özür dilemek için geldik. Evet size defalarca saldırdık, ama niye biliyor musunuz? Hep o sizin aranızdaki sarı öküz yüzünden... Onun rengi gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Onu gördük mü ne kadar barışsever olduğumuzu unutup size saldırıyoruz. Bunların hepsi sarı öküzün suçu. Verin onu bize, siz kurtulun biz de barış içinde yaşayalım!"
Boz öküz, diğer önde gelenlerle görüşmek üzere geri çekilmiş. Hepsi de sıcak bakmışlar bu teklife. Bir tek yaşlı benekli öküz "Olmaz" demiş ama kimseye dinletememiş sözünü.
Zavallı sarı öküz teslim edilmiş aslanlara. Diğerleri üzülmüşler üzülmesine ama elden ne gelir ki! Bütün sürünün selameti için bir öküz. Gerekliymiş bu.
Gerçekten de günlerce sürüye saldıran olmamış. Huzur içinde geçer olmuş günleri. Ama aslan milleti bu, ne kadar sabreder ki? Hele öküz etinin tadını aldıktan sonra."Acıktık !" demişler
Topal aslan boz öküzün yanına giderek "Selam !" diye girmiş söze:
"Gördünüz ya biz aslanlar ne denli uysal milletiz. Yalnız buraya bunu söylemek için gelmedim. Büyük bir problemimiz var!.."
"Nedir?" demiş boz öküz merakla.
"Şu sizin uzun kuyruklu öküz" demiş topal aslan ve devam etmiş:
"Öyle uzun bir kuyruğu var ki nereden baksak görünüyor. O kuyruğu salladıkça bizim de aklımız başımızdan gidiyor. Gözümüz dönüyor, sürüye saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Gelin verin onu bize bu mevzuyu burada kapatalım. Eskisi gibi barış ve huzur içinde iki taraf da hayatını sürdürsün."
Boz öküz yine istişare yapmış sürünün ulularıyla. Yine sadece benekli öküz olmuş karşı çıkan. Hepsi de "Verelim gitsin" demişler...
İstişare daha da kısa sürmüş bu defa. Dışlamışlar uzun kuyruğu sürüden. Saatler sürmüş zavallının çırpınışları ama sonunda o da yenik düşmüş aslanlara.
Tekrar edip durmuş bu olanlar. Her geçen gün daha da semirmiş aslanlar, alabildiğince güçlenmişler. Öküzlerse her geçen gün daha da zayıflamışlar, seyreldikçe seyrelmişler.Aslanlar küstahlaştıkça küstahlaşıyorlarmış. Artık bir sebep bile söyleme gereği duymayarak: "Verin bize şu öküzü sonra karışmayız" derlermiş sadece.
Zavallı öküzlerin "Hayır" diyebilecek güçleri kalmamış. Hepsi birer birer can veriyorlarmış aslanların pençesinde. Boz öküz de aralarında olmak üzere birkaçı kalmış en sona.
"Ne oldu bize, ne zaman kaybettik bu harbi aslanlara karşı, oysa ne kadar da güçlüydük?" diye sormuş biri boz öküze.
"Biz" demiş boz öküz, gözleri nemli ve sesi pişmanlıkla titreyerek, "Sarı Öküz'ü verdiğimiz gün kaybettik bu kavgayı!."
Selamların en güzeliyle…