“Kim Milyoner Olmak İster” adlı yarışma programında Kenan Işık’ın yarışmacılara çoğu zaman ‘son kararınız mı’ sorusundan önce sorduğu iyice ezberlediğimiz ve kimi zaman en çetin sorulardan biridir bu. Belki de bana göre yarışmanın asıl amacı başarılarımız veya başarısızlıklarımızda, buna bağlı olarak da mutluluklarımızda veya kimi zaman ömür boyu süren hüsranlarımızda emin olarak veya olmadan aldığımız son kararların ne denli önem taşıdığını hatırlatmak.
Sorulara kimi yarışmacıların verdikleri cevap için “eminim, son kararım” deyip de yanıldıklarına şahit oluruz zaman zaman. Oysa sunucu, yarışmacının cevabının son kararı olup olmadığını söylemesini istiyor. Kimi yarışmacıların yanlış kararlarının başına ‘eminim’ kelimesini ekleyerek söylemelerini tuhaf bulurum biraz. Bir soruya verilen cevap doğru da olabilir, yanlış da. Herkesin her şeyi bilmesi elbette mümkün değil. Sorun, doğru bildiğimizden emin olmadığımız halde emin olduğumuzu kolayca söyleyiverip yanılmamızda.
Neden, nelerden ne kadar eminiz veya emin değiliz?
Malum yarışma programından bu şekilde beynimize yerleşen ve genellikle kullanırken pek özen göstermediğimizi düşündüğüm “Eminim!” sözü ağızlardan çıktıktan kısa bir süre sonra sahiplerinin kulaklarında bir aks-i seda, kalplerinde bir acı olarak dönmüş oluyor.
Demek istediğim şu: ‘Emin misiniz’ sorusunu o yarışma programından alıp her işimize besmele çekerek başladığımız gibi hayatımızın merkezine taşıyabilir miyiz? Çünkü herkesin kendinden ve birbirinden emin olduğu bir ülke, bir toplum düşünsenize bir. Henüz elçilik görevine başlamadan önce toplumunun gözünde “El Emin” vasfını kazanan Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), konunun önemini şu hadisiyle taçlandırmıştı: “Müslüman elinden ve dilinden insanların emin veya emniyette olduğu kimsedir.”
Birbirimizden emin olma yönünden çok iyi bir görüntü veremiyoruz maalesef.
Büyük kentlerimizden birinde gideceğimiz bir kurumun adresini soruyorum. Kiminin tam bir güven telkin ederek tarif ettiği yere gittim ki yakınlar ırak olmuş.
Emin misiniz?
Satıcı milletinden asla duyamayıp kendimize bir iyilik ederek sorabileceğimiz bir sorudur:
Bu ürünü almak istediğinizden emin misiniz?
Gerçekten bu konuda emin olduğunuzdan ne kadar emin misiniz?
Son kararınız mı?
Bu emniyet hissiniz nereden geliyor?
Bir taraftan başlayalım hele!
Başlayınca başka sorular çıkacak karşımıza.
Çekinmeyelim, soralım:
Doğru bildiğimiz şeylerin ne kadarı doğru, yanlış bildiklerimizin ne kadarı yanlış?
Doğru bildiğimizden, bildiğimiz doğruları kendi çocuklarımıza olsun doğru söylediğimizden hakikaten emin miyiz?
Ya bir yanlışı ‘eminim’ desteğiyle doğru diye söyleyip de birilerini yanıltıyorsak?
Emin misiniz? Son kararınız mı?
Kararınızın doğru olup olmadığını dostlarınızla tartışabiliyor musunuz? Dostlarımızın tabiatı gereği bize acı gelen doğrularını gönül hoşluğuyla kabul edebiliyor muyuz yoksa seyirci jokerini kullanıp onların büyük bir oranla doğru dediğine itibar etmeyen yarışmacılara benzer inatlarımız oluyor mu?
Baba evlattan, evlat babadan, komşu komşudan, işçi patrondan, memur amirinden, amir memurundan emin mi?
Kafa karışıklığının iyice tırmanışa geçtiği bu zamanda bu soru bana göre hayati bir öneme sahip.
Sahip olasına sahip de doğruları bir şeylerden iyice emin olmak için okumak, araştırıp sormak gibi, yanlış biliyorsak yanlışımızdan dönmek gibi iyi huylarımız var mı?
Emin misiniz?
Doğru yönetildiğinizden emin misiniz?
Doğru yönetilmediğimizi söyleyenlerin doğru söylediklerinden emin misiniz?
İş bu noktaya gelince emin olma konusundaki hassasiyetlerimiz artıyor doğal olarak.
Emin misiniz? sorusuna zaman içinde politik bir cevap da bulduk:
Sen benden ne kadar eminsen ben senden de o kadar eminim.
Bu soruyu babasının adı Emin olan arkadaşım duysa anında şu muzip karşılığı verirdi herhalde: Hayır, Emine!
Emin misiniz sorusuna Kur’an-ı Kerim’de de rastlıyoruz. Allah İsra suresinin 68. ayetinde insanın nankörlüğü bağlamında aynı soru kalıbıyla şöyle buyuruyor: “O’nun sizi karada yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut üzerinize taş yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz?”
Selamların en güzeliyle…