Derdini, efkarını en kolay, en pervasız şekilde kime söyleyebilir kişi? Oğluna, kızına, eşine, arkadaşına mı? Bana göre kendine...
İnsan gerçekten acayip bir varlık! Gönlünün söz dinlemez, kabına sığmaz, yerinde duramaz hallerinden rahatsız olup da bu rahatsızlıkları vereni kime şikayet edeceğini de bir türlü bilemeyince, dertlerini dönüp dolaşıp gene kendi gönlüne anlatabildiğini düşünüyorum; çünkü birazcık dikkatle “Derdimi ummana döktüm, asumana ağladım” diyebilen bir milletin şiirlerinde, şarkılarında bu hallerin yığınla örneğiyle karşılaşabiliyoruz. Öyle şarkılar, öyle şiirler var ki dünden bugüne söylene söylene billurlaşmış, saflaşmış olarak yerleştiği hafızalarımızdan ara ara gün yüzü görmek için bir garip, bir dertli, bir mahzun anımızı bekler dururlar.
Bir tanesi var ki hatıra gelişi beni kimse durduramaz der gibidir:
“Seninle doğan güldür bu gönül Ah bu gönül şarkıları
Dilimdeki bülbüldür bu gönül Ah bu gönül şarkıları”
Şair Cemal Safi’nin “Gönül” başlıklı aşağıdaki şiirinde gönlüne söylediklerini hangi babayiğit kem küm etmeden kime anlatabilir ki?
“Ben sana uymazsam ağrımaz başım
Sayende gülecek yüzüm yok gönül
Nereyi yıkmadı benim gözyaşım
Nerede hıçkırık izin yok gönül
Yeni bir afet mi girdi düşüne,
Hadi Allah versin çek git işine,
Bir fettan gözlünün düşüp peşine,
Derbeder olmaya lüzum yok gönül.
Ne bana cilve yap ne yalvar yakar,
Yerimde kim olsa usanır bıkar,
İstersen karşıma huriler çıkar,
Vallahi billahi gözüm yok gönül.”
Aynı şairin Gönül Sorgusu adlı şiirinin şu mısraları insanın bir bakıma itiraf, bir bakıma özeleştiri sayabileceğimiz; ama o kadar da hilesiz hurdasız hallerini gene en iyi şekilde gönlüne anlatabildiğini göstermiyor mu?
“ Takatim yok muradıma yetecek,
Sevabım yok günahımı örtecek;
Korkuyorum ömür bitti bitecek,
Bitmeyecek şu gönlümün kaygısı.”
Gönül bu! Bir türlü uslanıp da yerinde duramayınca kaygıları biter mi? Bitmez elbet. Şair Efkan Yazıcıoğlu da “Gönül” şiirinde aynı şeyi söylüyor. Kime? Kime olacak tabi ki kendi gönlüne.
“Hiç uslanmaz mısın yorulmak yok mu?
Bir hayal peşinde koşma be gönül!
Senin başka işin uğraşın yok mu?
Beni acılara koşturma gönül!
Gönül bu yaptığın sana eziyet,
Kıymet vermeyene verilmez kıymet,
Artık koşma yeter, bunca çile dert,
Artık acılardan kurtul be gönül!”
Öyle bir alemdeyiz ki şair birtakım acılardan ve dertlerden kurtulmak öyle istemekle, ha deyince olacak şey mi? Olmaz diyen bir Osmanlı’nın en büyük fetva makamında bulunmuş biri olunca, üstelik gönlü de yaralıysa Şeyhülislam Yahya’nın sözün üstüne söylenecek başka söz mü olur?
“Cihânda âşık-ı mecruh sanma râhat olur,
Neler çeker bu gönül söylesem şikâyet olur.”
Selamların en güzeliyle...