banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Gazel, kaside, rubai gibi geleneğin bütün türlerinde eser veren Divan şairlerimizin asıl hünerlerini gösterdikleri eserleri, tamamı 5-12 beyit arasında değişen gazelleridir. Her şairin divanına aldığı bu şiirler genellikle rediflerine göre isimlendirilir. Mesela Nedim’in “gönül”, Şey Galib’in “düştü” redifli gazeli  gibi.

        Gazelin duygu, düşünce merkezini redif olarak seçilen bu kelime veya kelime grubu oluşturur. Her beyitte farklı bir anlamda kullandığı kelime üzerinde usta bir kuyumcu titizliğiyle çalışan şair, okuyucunun beyninde bu kelime etrafında akıl almaz çağrışımlar meydana getirmeyi başarır. Artık sesiyle, temasıyla kimi gazeller, hele bu gazellerin kimi beyitleri okuyucunun bir daha çıkmamacasına içine işler. Daha gür bir sesle ortaya çıkacağı fırsat anlarını kollar durur.

 

        Televizyonu açar açmaz Suriye’den, Irak’tan gelen felaket haberlerinin birbiri ardınca sıralandığı bir sabah, içinde ‘düştü’ kelimesinin kullanıldığı bir haber cümlesi böyle bir anın tetikleyicisi oldu benim için. Unuttuğumu zannettiğim gazelin mısralarını hatırladım içim burkularak.

         

        “Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâra düştü

Dayanır mı şîşedir bu reh-i sengsâra düştü”

(Yine gönül kayığım kırılıp kıyıya düştü; bu gönül şişedendir, taşlık yere düştü, dayanması mümkün mü?)

        Şair, Mevlevi’dir. Gönlünü ve zihnini dolduran temel anlayış tasavvuftur. Böyle olunca kainatı tasavvuf penceresinden görüp sevgisinin merkezine Allah’ı koyarak her şeyi buna göre anlamlandırmış buna göre anlatmıştır.

        “Düştü” redifli meşhur gazelinden örnek olarak alınan ilk beytinde bu bakışın izlerini görüyoruz.. Hangi şişe taşa düşer de sağlam kalır?

         İçinde bulunduğumuz ahval ve şerait içinde bu kelimenin hissiyatıma tercüman olan bir başka kullanımı da bir yerlerde bir şeyler olurken şairin kendi payına düşenin acılara tahammül nöbeti olduğunu söylediği beyitti:

 “Erişip bahâra bülbül yenilendi sohbet-i gül

Yine nevbet-i tahammül dil-i bî-karâra düştü”

(Bülbül bahara erişti ve gül sohbeti yenilendi; ancak tahammül nöbeti yine

kararsız gönle düştü.)

        Cem Karaca: “Düştüm mahpus damlarına yol gösteren çok olur” demişti, ben de bu kelimenin peşine düştüm anlayacağınız.

        Bu kelimeyi şiirdeki bağlamından çıkarıp içinde bulunduğumuz günlerde neyi, neleri ifade etmek için kullanıldığına düşünün bir an.

Neler üşüşecektir neler!

        Türkiye’de ağustos ayı enflasyon rakamlarıyla fiyatı düşen ve artan ürünler listesi duyurulurken bunların açıklandığı şu sıralarda birilerinin yaşadıkları mekanlara bombalar düşmekte; onlarca insan parçalanarak, yanarak veya kimyasal gazlarla boğularak can vermektedir. Suriye’de, Afganistan ve Pakistan’da bu durum hemen her gün yaşanan sıradan olaylar haline gelmiştir. An acı olan da akan kanı durdurmak için dün bu  coğrafyanın haritasını çizip de her parçaya bir zorba koyanlardan bir müdahale yapılmasını bekliyor olmamız her halde.

 

        “Düştü” kelimesini ninelerimizin anlattığı masallarda duyardık ve bu fiilin nesnesi daima ‘üç elma’ olurdu, şimdi felaketleri belirtmek için kullanıldığı zamanları yaşıyoruz.

        Artık katliam gibi kazalar oluyor, yine ocaklara ateş düştü, diyoruz.

Pazar yerlerine, bir fırında ekmek kuyruğunda bekleşen insanların veya sokakta oynayan çocukların üzerine bombaların düştüğü haberlerini bıkıp usanmadan tekrarlayıp duran felaket tellallarının dilerinden düşmeyen bir uğursuz bu!

 

        Bu kelimeyi ‘Yağmur’ şiirinde en etkili kullananlardan biri Nurullah Genç’tir. Fıtratına yani yaratılış amacına göre yaşamaktan ısrarla kaçan insana dipdiri ve onurlu bir yaşamı öğreterek, Rabb’ine sorumluluğunu ifa ederek dönen Hz. Muhammed’den (as) sonra yanlış yollara sürüklenen insanlığın ne hallere düştüğünü ve O’na duyduğu özlemi dile getirirken nerelere nelerin düştüğünü bakın nasıl anlatır:       

        …

        “Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü

        Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü

        Katil sinekler deldi hicabın perdesini

        İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü

        …

        Haritanın en beyaz noktasına kan düştü

         Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü

         Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi

         Hakların temeline sanki bir volkan düştü

        …

        Sensiz tutunduğumuz dallardan yılan düştü

        İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü

        Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer

        Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü”

       

        Şimdi manzara şu:

 

“Hele bir düşmeye gör.
Düştün mü,
Dostla düşman bir olur.
Kimi ahmakça güler açıktan;
Kah!..kah!..kah!..
Kimi kurnazca sevinir içinden;
Vah!.. vah!.. vah!.”

 

Selamların en güzeliyle…    

                                      H.Halim Kartal               04 Eylül 2013

                                          

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.