banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

-Ne diyorsun hemşerim?

        …

        -Bana söylemek istediğin bir şey mi var?

        …

        -Sana rahatsızlık veren bir şey varsa bunu açıkça söyler misin?

        …

        Kimileri derdini, dileğini konunun ilgilisine açıkça söyler, rahatlar; bazıları davacının şaşkını misali problemini hakime değil de mübaşire anlatır. Öyleleri de var ki bakışlarıyla, duruşuyla kısaca vücut diliyle anlatmak istediği bir şeyler olduğunu hissettirir; ama bunu kelimelerle ifade etmesini ne kadar isteseniz de ağzından bir kelime alamazsınız. Bunlar daha çok içinden konuşmayı alışkanlık haline getirenlerdir.

 

        Düşüncelerimizi, duygularımızı birilerinin yüzüne karşı açıkça söyleyenlerden miyiz, içinden konuşanlardan mı? Cevabımız çok önemli; çünkü sağlıklı iletişim ve buna bağlı olarak kurulacak medeni ilişkilerin yahut sağırlar diyalogunun ve buna bağlı olarak yaşadığımız huzursuzlukların temelini, bu konudaki tutumumuz teşkil ediyor bana göre.

 

        Söz sağırlar diyaloguna ulaşınca akla malum fıkralar gelir. Mesnevi’deki, sağır bir adamın hasta olan komşusunu ziyaret edişini anlatan hikaye, içinden konuşarak varsayımlarına göre hareket edenler için çarpıcı bir örnektir. Bir benzeri de eşinin sağır olduğunu zanneden Temel’in Fedime’ye derman arama hikayesidir:

        Temel doktora gitmiş: 
        - Doktor bey, Bizum Fadime sağır her halde, sorularima cevap vermeyi... 
        - Karınızın sağırlık derecesini ölçelim. Siz bir soru sorun, duymaz ise beş adım yaklaşıp soruyu tekrarlayın. Ne kadar mesafede duyuyor bilelim. 
        Temel, deneme yapmak için eve gittiğinde Fadime'yi yemek yaparken bulmuş: 
        - Karıcuğum bugün yemekte ne var? 
Ses yok... Beş adım yaklaşıp bir daha sormuş. Çıt yok... Bir beş adım daha yaklaşıp yine sormuş: 
        - Kiz Fadime saa deyrum, yemekte ne var? 
        - Bak Temel, dördüncü kez söyleyrum, yemekte hamsili pilav var...

 

         Kimi konuşmalar yüz yüze olsa da sorunun kaynağının kendisi olduğunu unutan; bunu, dışarıda, kendi dışında bir yerlerde arıyorsa, neticesi fıkradakinden farklı değildir diyalogun. Durumun vahameti karşısında dudaklarınıza acı bir tebessümün belirmesine mani olamazsınız.

 

        İnsanların düşüncelerini açık seçik ifade edememelerinin yahut edemez hale gelmelerinin bir değil birçok nedeni olabilir. Nedeni ne olursa olsun bu istenmeyen bir durumdur ve kronik hale gelmeden ciddiye alınıp en etkili yöntemler bulunarak giderilmesi gerekir.

 

        Filmlerden biliyoruz bu iç konuşmaları. Bu iç konuşmalar kişilerin kuruntularıdır çoğu zaman. Sonucu dertleri derinleştirmekten öte bir değer taşımaz. Bu hal için, ‘çağın en önemli hastalığı’ dense çok mu iddialı olur, bilmiyorum. Medya aracığıyla konuşmalar da bir bakıma böyledir. Söylediklerinizi iletmekle görevli aracıların bunları çarpıtma ihtimali yüksek bir ihtimal olup yüz yüze konuşmak dururken medya aracılığıyla konuşanlar, anlaşmak yerine kavgalı hale gelmişlerdir. Siyasi liderlerin yakında başlayacak grup konuşmalarında bu durumun sayısız örnekleri olduğunu çok iyi biliyoruz.

 

        Yüz yüze konuşmayı beceremeyenler ülkesiyiz. Becersek de birimiz der bayram haftası, diğerimiz anlar mangal tahtası.  

           

        Birbirimize karşı kötü düşünceler beslemiyorsak veya önyargılarımız yoksa kimi yakıştırma anlamalardan hatırladıkça kahkahalarla gülebileceğimiz mizah bile çıkabilir. Nitekim geleneksel halk tiyatrosu olarak bildiğimiz Orta oyunu ve Karagöz gibi oyunlarda mizah, büyük ölçüde yanlış anlamalara ve yakıştırmalara dayandırılır.

 

        Sağırlar diyaloguna can kurban. Bana göre konuşmanın en tehlikeli boyutlara varanı içinden konuşmalardır ki bu durum, Allah korusun, bir çeşit cinnet halidir. Bazen şehrin işlek bir caddesinde veya bir sokağında yürürken yanınızdan birinin kendi kendine konuşarak geçip gittiğini fark edersiniz. Adam belli ki dert küpüdür. Kim bilir ne derdi var da bir şekilde anlatıp rahatlayacağı halden anlayan birini bulamamıştır.

 

        Kuyunun içinden dolanı makbul sayılır. Kişilerde; olmasını çok istediğimiz, kendi kendine yeterli hale gelme gayretini, bu sayede belirli bir birikime ve donanıma kavuşma hasletini ifade eden olumlu bir durumu anlatmak için ‘İçinden dolmak’ deyimini kullanırız.

 

        İçinden dolmak ne kadar iyiyse içinden konuşmak o denli kötüdür.

 

        Kendimizi dinleye dinleye kendi kendimize konuşur olduk.

 

        Birbirini dinlemeyen, birbirini anlamayan- anlayamayan, birbirini sevmeyen- sevemeyen insanlar birbirine yardım edebilir mi?   

 

        Selamların en güzeliyle…              

 

        H. Halim Kartal          

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.