Özgürlük; herkesin dilinme geleni süzmeden söylemesi değil, gerçekleri, doğruları haykırması demektir.
Bu durumun gerçekleşmesi önünde engeller varsa eğer, o engeli koyanların adı da diktatördür.
Ancak;
Bizler, kendi ideolojilerimiz doğrultusunda yayın yapan, kendi düşüncelerimiz paralelinde düşüncelerini yazan her kim olursa olsun onların "dürüst" olduklarına inanıyor, olayların doğruluğuna değil, kişilerin düşünce yapılarına göre değerlendirmeler yapıyoruz.
Sevmediğimiz birilerinin ağzından doğru da çıksa tamamına muhalefet ediyor, sevdiğimiz insanların ağzından yanlış sözler de çıksa, arkasında kapı gibi durmayı hak biliyoruz.
"İfrat" ve "tefrit", kanımıza işlemiş.
"Düşmanımın düşmanı dostumdur" düsturu, bir toplumun heder olması istikametinde en önemli yanlışlardandır.
Sevmediğimiz insanların yok olması hususunda ne kadar faktör varsa bunların tamamını kullanmayı kendimizde hak görüyor, ama rakibimizin argümanlarına tamamen sırt çeviriyoruz.
Bir toplumun en büyük hastalığı, olayların doğruluğunu tartışmaktansa, söyleyeni tartışmaya yönelişidir.
Halbuki; "küçük beyinler kişileri, orta beyinler olayları, büyük beyinler ise fikirleri konuşur" demiş sözü söyleyen.
İki gazeteci, bir olayı tam zıddıyla yorumlamak için birbirleriyle yarış yapıyorlar.
İki hukukçu aynı konuyu, tamamen zıddı ile aktarıyor halka...
İki yargıç bir biriyle tamamen ilintili olan iki olay hakkında tam zıddıyla karar verebiliyor.
İki doktorun aynı hastalık için tamamen zıt iki tedavi yöntemi uygulaması sonucu hastanın birisinin öleceği muhakkak iken, olayları tersinden yorumlayanların veballeri de bu doktorlar kadar fazla olacaktır.
Neredeyse dünyanın yuvarlak oluşunu savunan bir astroloji uzmanının karşısına diğeri geçip, sırf siyasi düşünceleri farklılığından mütevellit, "dünyanın düz bir tepsi şeklinde olduğunu" inandırmaya çalışıyor insanlara...
Bereket versin ki artık insanlar "dünyanın yuvarlak olduğunun" farkındalar.
Şimdi sorarım size... Bilim öncesi çağlarda, "dünyanın sarı öküzün boynuzları üstünde durduğunu, üzerine sinek konduğunda kuyruğunu sallamasıyla depremlerin oluştuğunu" söyleyenlerden ne farkınız var?
Bizler, hayatımızı mutlak doğrulara göre mi yönlendireceğiz, yoksa ilmi hasletlerini; siyasi düşüncelerine kurban etmiş teknokratlara, akademisyenlere, gazetecilere, siyasetçilere, hukukçulara göre mi?
Söyleyin; "bizleri üç kuruşluk malzemeye şeref ve haysiyetlerini satan insanlar" olarak gören siz kocaman kocaman adamlar!
Biz pozisyonumuzu neye göre belirleyeceğiz?
Tayyar Yıldırım