Rahman olan Rahim olan, Âlim olan, Kabıt olan, Basit olan, Hafıd olan, Rafi olan Rabbimizin isimleriyle 2. bölüme başlamadan önce 22 yıl önce yapılan hocalı katliamının acılarını sanki müslüman olmamız hasebiyle yeni yaşanmıştır. Rabbim hiçbir müslüman ülke insanlarına böyle bir haince yapılan zulümleri göstermesin. Müşrikler döneminde darunnedve de müslümanlara karşı yapılan anlaşmaları maalesef onun torunlarının bugün bizlere karşı yapılmakta olduğuna dikkat edelim. Rabbim fırsat vermesin. Ben müslümanım diyenleri de şuurlandırsın. Âmin.
Yüce Allah (c.c.) Bakara Suresinin 120. ayetinde mealen şöyle buyurmuştur. “Ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar, sen onların dinlerine tâbi olmadıkça asla senden razı olmazlar. Sen de ki: “Allah'ın hidayet yolu olan islam, doğru yolun ta kendisidir. Sana gelen bunca ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan, Allah'a karşı hiçbir koruyucu ve yardımcı bulamazsın. (Suat Yıldırım Meali )’nde. “Sen onların milletine tâbi oluncaya kadar senden ne Yahudiler ne de Nasranîler asla hoşnut olmazlar. De ki: Asıl hüda, Allah'ın hidayetidir. Eğer sen sana gelen ilimlerden sonra, onların hevâlarına uyacak olsan, yemin olsun ki senin için Allah tarafından ne bir yar bulunur ne de bir yardımcı. (Merhum Ömer Nasuhi Bilmen Meali)’nde. Dolayısıyla eğri oturup doğru konuşalım. Dün ile bugünümüzü karşılaştıralım. “Kimler geldi kimler geçti” veya “neler geldi neler geçti bu handan” tabiriyle nelerin gelip ve nasıl yaralar açarak geçtiğini şöyle bi düşünelim… Neler geçti: Kuyruklar geçmedi mi? Sen ‘a’ cemaatindensin. Yok, be sen ‘b’ cemaatindensin diye ayrımcıl sözler geçmedi mi? Gözyaşlarıyla okullara alınmayan gerçek vatansever hanım evlatlarımızın gözyaşları bir nebze de olsa dinmedi mi? Hatta camından çok sevdiğim Kızım Gamzem rahatsızlığından dolayı güya Atatürk’çüymüş HADİ ORDAN! HADİ ORDAN! Bu ülkeye kimlerin hizmet ettiğini ve ne kadar saygı duyulduğunu, hizmet edenlerinde unutulmadığını bu necip millet yani bizler sizin gibilerden daha çok biliriz. Çünkü bizim tek yüzümüz var. Kırık aynaya benzeyen bu ve bu gibilerden “Yurtta sulhu sağlayamayan cihan sulhu için çırpınan yamuk bir Dr. Hasta olan kımızı, sen başörtülüsün keçiye benzeyen neslini çağdaş sayıp kızım gibi Allah (c.c.)’ın örtün emrine uymak zorunda olan kızım ve kızım gibi mü’minelere biraz çağdaş olun dersini himmete muhtaç olduğu halde vermeye çalışan, buraya (Hastaneye) böyle giremezsiniz diyen nesli tükenmiş Dr. (ilgili Dr. için diyorum) veya bunun gibi düşünenler şimdilerde kuzu kuzu bu güzelim vatanımda hizmet etmeye başlamadılar mı? (DOSTLAR 2008 de olan bu olay hala gerçekleşmedi he hikmetse bir dava bu kadar sürermi takip eden bir er kişi hakim de bulamadım.) Sokaktaki seyyar fişleme ekipleri, topuktaki nasırların sebebini soranlar, kırık aynaya benzeyen yüzleri tabi varsa! Aaaa bu sakallı! Aaa bu cübbeli! Aaa bu A’cı! Aaa bu B’ci diyenleri görmedik mi? Böyle yapmayın, bu ülke vatandaşlarını germeyin ayrılık değil birlik, kargaşa değil dirlik, ırkıyet değil kardeş olalım… İnsanları rencide ederek, çamur atarak, makamlardan şeref arayışında olanların, makama şeref verenlerle yer değiştiğini görmediniz mi? Çıkarları uğruna şimdilerde zehirli bir mantar türemiş ya ülkemiz ve dünya gündeminde hepimizin malumu!.. Diyeceğim şu yapmayalım. Germeyelim.
Metin SAĞLAM kardeşimin dediği gibi…
Bu güzel vatan için nice canlar verildi,
Gelin kardeş olalım, düşmanlığın sonu yok.
Gürbüz gürbüz bedenler ağaç gibi devrildi,
Gelin kardeş olalım, düşmanlığın sonu yok.
Bu cennet memleketin aşığıyız taşına,
Havasına, suyuna, baharına, kışına...
Oyunlarla binbir çorap örülmeden başına,
Gelin kardeş olalım, düşmanlığın sonu yok.
Biz bu topraklar için az mı çile çekmişiz,
Nice köhne burçlara ay yıldızı dikmişiz.
İman tohumlarını kalbimize ekmişiz,
Gelin kardeş olalım, düşmanlığın sonu yok. Bu güzel veciz şiirden sonra da alın elinize Hz. Kur’anı açın meali okuyun. Bir daha okuyalım… Bir daha okuyalım… Kötülüklere çanak tutan o nasipsiz, iz’ansız kişilere pirim vermeyelim.
Bu güzelim ülkemin insanlarının refahı ve mutluluğu için elimizden ne geliyorsa hakkını vererek el ele omuz omuza, gönül gönüle vererek hortlamış olan fitneyi işbirlikçiliği Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifleri doğrultusunda “Fitneyi küllendirin.” Örtelim. Öyle bir örtüşle örtelim ki bir daha hortlamasın diye yüznumaranın deliğine sokup gerçi su temiz amma yinede dökelim ve bir daha çıkmamak üzere kapakları kapatalım veya azgın yahudiler gibi, azgın hıristiyanlar gibi gömelim toprağın derinliklerine. Varmısınız? Dostlar elbette insanlar haklı ve haksız olabilir. Belki bizler de bazı konularda haklıyız bazı konularda ise ihtilaflı olabiliriz. Bize düşen görev ve sorumluluk, ihtilafa düşen kardeşlerimize elimizi uzatmaktır. Gönlümüzü uzatmaktır. Hoşgörülü olun diyerek hoşgörüye muhtaç olanlara, bataklıklara batanlara bile elimizi uzatmalıyız. Çünkü Efendimiz (s.a.v.) “İhtilafta oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır.” Müjdesini verirken, bizleri ikazen uyarmaktadır. Şöyle bi bakalım ne çabuk unutuldu geçmişte çektiğimiz çileler, horlanmalar, zedelenmeler, evlerimizin basılması, odalarda veya evlerde yaptığımız ziyaret veya sohbetlerin takibata uğramaları, müftüleri, hocaları mekân mekân, İl İl, İlçe İlçe vs. vs. sürgüne “BANA GÖRE HİCRETE” reva gördükleri, İman kokan, irfan kokan saadet kokan, aşk kokan şiirlerimizi suç sayarak ceza elbisesi giydirdikleri, yakılan ve yasaklanan kitapları, tabiri caizse baharımızı kışa çevirenleri ne çabuk UNUTTUNUZ YA. Dostlar her zaman bahar gelmez haaa. 80 veya 100 yılda bir bahar gelmişse öyleyse kıymetini bilelim. Maddi menfaat ve çıkar için bindiğimiz geminin çivilerini sökmeyelim. “BEN” gibi olmayanlarda var o gemide. Yazıktır. Günahtır insanları suyun derinliklerine gömmeyelim. Mavi Marmara yardım gemisi erleri gibi birilerinden izin almak için konuşanların inadına sıra beklemeden sevgi ve hoşgörü gemimizi karaya oturtmalıyız. Yanan mumları söndürtmeyelim. Eksik mum için de kalkıp bir mumda ben değil! BİZ yakalım ‘BİZ!..’ Bu huzursuzluğa ne hakkımız ne de haddimiz yoktur. Uyanın bizleri birbirimize düşürmek için, kardeşliğimizi bozmak için, baharımızı kışa çevirmek için pusuda yatanlar var… Cıyak cıyak ses çıkaranlar var… İnsanlarla konuşmazken ağaçlara kalem vurarak şovmenlik yapanlar var… Eğitim öğretimi bahane ederek muslukları kısılınca kısık kısık GÜLEN ’ ler var… İlim irfanı şimdilerde ise film’e çevirenler var. Bırakın nefsi arzularınızı. Ülkemizi Suriye’ye, Mısır’a, Irak’a, İran’a benzetmek için yandaşçılara destek olmayın. Olmayalım. ER KİŞİ OLALIM. ER KİŞİ… ER… Hani “Vatan sevgisi imandandır” diye kitap yazıp çizenler nerde sizin bu ülkeye sevginiz… İmanınız... Bakın Efendimiz (s.a.v.) ne buyurmuş: “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Gece başka yerlerde, gündüz başka yerlerde olmayalım… Unutmayalım ki; geceyi ve gündüz yaratan Hz. Allah (c.c.) her şeyi biliyor ve görüyor. Öyleyse herkes, ama herkes bu dünyada kimi severse ahiret’te onunla beraber olacaktır. Maide suresinin 51.ayeti kerimesinde Yüce Allah (c.c.) "Hıristiyanları ve Yahudileri dost edinmeyin. Onları severseniz onlardan olursunuz" açıklamıştır. Dolayısıyla “Hubbi fillah ve buğdi fillahı” iyi ama çok iyi öğrenmeliyiz. Kimleri sevip kimleri sevmeme hususunda müslüman olarak ölçümüz Allah (c.c.), Resulü (s.a.v.)’ ve Hz. Kur’an olmalıdır. Olmayanlara el uzatıp tutmalıyız tutmak istemeyenler olursa da o zaman hani derler ya ensesine ecdadım Osmanlının tokadını vurarak sittin sene unutmayacak şekilde iz bırakmalıyız. Çünkü unutmayalım ki; yarın mahşerde Allah (c.c.) ve Resulü’(s.a.v.)’nün huzurunda yüz yüze geleceğiz ya. İşte o zaman yüz yüze bakacak yüzümüz olsun. Görüşünceye dek hoşça kalın dostça kalalım… Yalnız dostlar okuduktan sonra lütfen yorum yazalım.
Yusuf ÇAKICI