Rahman olan, rahim olan, ğani olan, ğaffar olan, aziz olan, istediği zaman istediğini verme ve alma gücüne sahip olan yüce Allah (c.c.)’ı zikrederken; bizi ‘İKRA’(Yatan Rabbinin adıyla oku. İnsanı yapışkan bir hücreden yaratan…) emri ile kendine muhatap edip, namazı ile huzuruna kabul buyuran, secde ile kendisine yakınlaştıran, dua ile istetip istediğimizi verene binlerce hamdler; salât ve selam gözümün nuru buyurduğu namazı miraçta bizlere hediye getiren Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)’ya olsun.
Kıymetli dostlarım 14 – 20 Nisan 2014 tarihleri arası Kutlu Nebi’ (s.a.v.)’nin Kutlu Doğumu anısına “Efendim (s.a.v.)’e Arzuhalim”le birkaç kelime karalamak istedim. Bu vesileyle Rabbim O’ Nebi (s.a.v.)’ye cümlemizi ümmet eyleyip, yapılan seçimler sonucu kazanan kardeşlerimize kendilerinin değil ülkemizin kazanmasına yönelik hayırlı hizmetler yapmalarını, kaybeden kardeşlerimize de hayırlı ömürler dilerim.
Dostlar malumunuz olduğu üzere Efendimiz (s.a.v.) kıyamete kadar sürecek olan risalet döneminde dünya ya gelen bütün insanlık, O’(s.a.v.)’na iman etsin yâda etmesin, ümmeti Muhammed (s.a.v.)’dendirler. O (s.a.v.)’na iman edenlere Ümmeti İcabe, iman etmeyenlere ise, ümmeti gayri icabe denir. Dolayısıyla Ya Rabbi bizleri kendine hakiki kul, habibine gerçek ümmet olma şuuruyla yaşamayı nasip eyle…
Ey kâinatın nuru, gönüllerimizin süsü Efendim.
Yaz uğramıyor gönül bahçemize. Mevsimler bile eskisi gibi değil kar, yağmur yok, toprak gibi hoşgörülü insan yok…
Gökteki ay ışığını, güneş ise sıcağını esirger oldu bizden. Merhamet olukları kurumaya yüz tuttu Efendim.
Camilerimiz çoğaldı amma; içindeki süsü olan cemaatimiz nerde acaba… Camilerde mıknatıs yok! Oysa camilerimiz islamın insanları için kongre merkezi değimliydi? Efendimiz (s.a.v.) döneminde…
Sen gidince gölge vermez oldu yemyeşil bağlar. Kimsesiz kaldım elimden tutmuyor dost bildiklerim. Tabi oda eskilerde kalmak üzere nefsimizi, neslimizi, yuvamızı, yurdumuzu terk ederek göçüp gitti Efendim. Şimdi bile yol kesendir yol veren dağlar Efendim…
N’olur bir kez nazar et de gülmeyen yüzüm gülsün… Asrı Saadette yaşayanları okudukça, öğrendikçe ne kadar imreniyorum o güzide ashabına! Hani şöyle buyurdunuz ya; Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz. Onlar ki gül yüzünü, sırtındaki Nübüvvet Mührünü Ukkaşe (r.a.) gibi dünya gözüyle gördüler.
O Ukkaşe (r.a.)’ki; sizinle beraber Arafat’ta iken Ey insanlar sizin için nasıl bir peygamber ve görevimi hakkıyla yenine getirdim diye sorduğunuzda Ashabı Kiram Hz. Allah (c.c.)'ın sana verdiği Peygamberlik görevinizi hakkıyla yerine getirdiniz. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) Ey insanlar! Sizin üzerinizde bulunan hakkımı helal ettim. Benim kardeşlerime selamlarımı söyleyin. Bizlerde ve aleyküm selam verahmetullahı veberekatuhu diyoruz kabul buyurunuz Efendim… Ey insanlar sizlere bir haksızlık yapmış isem, kıyamette hesaplaşmadan şimdi hakkını benden almasını istiyorum. Hakkını benden almasını istiyorum. Üçüncü defa söyledikten sonra, Sahabe-i Kiram arasında bulunan Hz. Ukkaşe, ayağa kalkarak Peygamberimiz (s.a.v.)’in önünde durdu ve şöyle dedi anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi, beraberce bir savaştan döndüğümüzde kaybolan devemi ararken ayağını öpmek için size yaklaştığımda, elinizdeki değneği kaldırıp sırtıma vurdunuz. Peygamber (s.a.v.)’imiz ey Ukkaşe, sana kasten vurmaktan Allah’a sığınırım. Ey Bilal git kızım Fatıma'ya uzun bir değnek getir. Bilal-ı Habeşi şaşkınlıktan ellerini başının üzerine koyarak O, Allah'ın Peygamberi ve kendisine kısas yapılmasını istiyor, diyerek Hz. Fatıma'nın yanına geldi kapıyı çaldı ve Ey Fatıma bana uzun bir değnek ver, deyince, Hz. Fatıma neden diye sorduğunda. Bilal Allah'ın elçisi borçlarını ödüyor, dünyayı terk ediyor ve kendisine kısas yapılmasını kendisinde hakkı olanların hakların almasını istiyor, dedi. Bilal-i Habeşi mescide girip değneği Peygamberimiz (s.a.v.)’e verince, O da Hz. Ukkaşe'ye verdi. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r.a)’hum bunu görünce ayağa kalktılar ve Ey Ukkaşe! İşte önündeyiz hakkını bizden al. Peygamberden alma, deyince, Peygamber Efendimiz. Bırak ey Ebu Bekir, ey Ömer, Allah sizin değerinizi ve makamınızı biliyor, dedi. Bunun üzerine Ali b. Ebu Talip ayağa kalktı ve benim hayatım Allah'ın elçisinin hayatının önündedir. İşte sırtım, hakkını kendi elinle benden al ve bana O'nun yerine yüz sopa vur. Allah'ın elçisinden alma, deyince Peygamberimiz: Otur ya Ali. Allah senin değerini ve niyetini biliyor, buyurdu. Sonra Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin kalktılar ve Ey Ukkaşe! Sen bilmiyor musun biz Allah'ın elçisinin torunuyuz. Hakkını bizden almanız Peygamberden alman gibidir, deyince Peygamber Efendimiz, gözümün nuru torunlarım, siz de oturun Allah sizi burada unutmamıştır sizin de niyetinizi ve değerinizi bilmektedir. Sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ukkaşe'ye: Ey Ukkaşe, vuracaksan vur deyince, Ukkaşe (r.a.) Ey Allah'ın elçisi, bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu, deyince, Peygamberimiz sırtını açınca sahabeler yüksek sesle hüngür hüngür ağlamaya başlayınca Hz. Ukkaşe, Peygamberimiz (s.a.v.) kardan beyaz sırtını açtığında Ukkaşe zaman kaybetmeden hemen sırtındaki mührü öptü ve şöyle dedi. Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi, sana kısas yapmaya kim cüret edebilir? Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) ya hakkını alman için gerekeni yap yâda affet deyince, Hz. Ukkaşe, kıyamet gününde Allah'ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) “Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse Ukkaşe’ye baksın.” buyurdular. Orada bulunan bütün Sahabe-i Kiram ayağa kalktılar ve Ukkaşe’nin alnından öperek seni tebrik ederiz çok büyük bir mertebeyi elde ettin. Dediler. İşte Efendim o mertebeye layık amelimiz yok amma, nolur bizlerinde cehennem ateşinden emin olmamız için tutuver kirli paslı ellerimizden nolu tutuver Efendim.
Gözlerimiz tenine, burnumuz Enes b.Malik (r.a.) anlatıyor “Güzel kokuların her çeşidini kokladım fakat Resul-i Ekrem (s.a.v.)’in kokusundan veya ağız kokusundan daha güzel hiçbir koku koklamadım.” buyurduğu gibi, gıybetten, iftiradan, fitneden, fücurdan fırsat kokuları her tarafımızı sardığı için koku alma duyumuz maneviyatını kaybettiği için, o GÜL kokuna ne kadar hasretiz Efendim…
Sümey’ye kadar sana komşu olamadık. Ancak kapıma tokmak olduk…
Rahatlığı tercih ettik. Onun için arınamadık ve günahlarımızla kapına gelmekten utanıyoruz kapından kovma bizi ne olur Efendim…
Ümeyye’nin kölesi, Bilali Habeşi köle iken; heyhat sonunda âlemlere sultan oldu… Güya bizler hürdük, insandık, adam gibi adamdık amma, köle olan Bilali Habeşilere köle bile olamadık… Kızgın kumlar ona yatak olurken, bizler kuş tüyü yataklarda, Beyazidi Bestami Hz.leri; Belh Sultanı İbrahim Edhem Hz.leri, bir gece hanımıyla kuş tüyü yatakta yatarken kendisini rahat hissetmiş olacak ki, Hatun, Cennette de seninle böyle beraber olsak dedi. Tam bu sırada sarayın damında bir ayak sesi işitildi. Damda bir adamın gezdiği anlaşılıyordu. İbrahim Edhem, sinirlenmişti. Kim bu saatte o damdaki... Ne arıyorsun orada? Diye seslendi. Devemi kaybettim, onu arıyorum efemdim diye cevap geldi. Hükümdar, iyice kızmıştı... Behey şaşkın, damda deve mi olur! Diye haykırınca, ey hükümdar! Damda deve aranmaz da, atlas yataklarda Cennet aranırmı? Bizlerde gibi kuş tüyü yataklarda cenneti, hakkı aradık aradık amma bulamadık...
Ey Efendim çıkarlar uğruna mukaddesatlarımıza saldırıldığı, arsızların, yüzsüzlerin, fitnecilerin, yakıp yıkanlardan, müslümanların zulüm gördüklerinden dolayı hayatta hayat - mayat kalmamış artık. Komşusu aç iken tok yatanların çoğaldı…
Dar’un Nedvedekiler gibi müslüman kardeşlerim için, ülkem için tuzaklar kuranlar türedi. İkinci bölümde buluşma dileğiyle, her günümüz Muhammedi, Gecelerimiz “HİRA” olsun! Gül günleri hürmetine sevdiklerinize bir gül verin, gül veremiyorsanız, GÜLİVERİN!
Yusuf ÇAKICI
Yalıhüyük/ KONYA