Okulların açılışı yaklaştı. 8 Eylül Pazartesi okul öncesi minikler ile birinci sınıfların uyum eğitimi başlayacak, bir hafta sonra da yaklaşık on beş milyon öğrenci 2014-2015 eğitim- öğretim dönemi için yollara düşecek. Caddeler, okul bahçeleri şenlenecek.
Eğitim…
Bir insanı olabileceği en iyi, en verimli, en başarılı ve nihayet kendisi, ailesi, milleti vatanı için, insanlık için en hayırlı hale ulaştırma sürecine verilen isim… Her çocuk bir tohum, her fidan bir umut… Lakin umuda yolculuk nasıl başlıyor, nasıl devam ediyor? Yola çıkan bütün taraflar bu çetin yolculukta çekilecek meşakkatlere hazır mı? Bir yol haritaları var mı? Gideceleri yerleri, uğrayacakları limanları biliyorlar mı? İşin ciddiyeti bu ve benzer sorulara verilecek cevaplarda. Yoksa sadece macera olsun da yeni heyecanlar yaşayayım diye çıkılan yolculuklar hüsranla bitebiliyor.
Çocuklarımızı ve gençlerimizi hakikaten eğitebiliyor muyuz? Onları ulaşabilecekleri en ideal noktalara taşıyabiliyor muyuz? İdeallerine şu veya bu mesleğin bir mensubu olmayı mı önce kendisi ve insan olmayı mı yerleştiriyoruz? Onlara kısa sürede çok para kazandıran bir meslek edinmeyi mi, geçimini sağladığı mesleği icra edenlerin en iyilerinden olmayı mı hedef gösteriyoruz? Öz güvenleri, medeni cesaretleri yüksek, tuttuğunu koparan; kendilerine her zaman, her yerde, her durumda güvenilen; hizmet verdiği alanda adamına göre iş yapmayan, sağlam karakterli bireyler mi yoksa güven duyguları gelişmediği için karşılaştığı ilk zorlukta korkup kaçan, çıkarcı, korkak, kendilerine bile hayırları olmayan, hazır yiyici, güvenilmez fertler mi? Kağıt üzerinde, formalitelere uygun sayıda diplomalımız olsun diye bir ülkenin en değerli varlığı olan insan kaynaklarını har vurup harman savurmanın adına da eğitim diyorsak kıyametimiz yakındır.
Sıcaklardan bunaldıkça gölgesine kaçtığımız, fırsat buldukça cana can katan serinliğinde çay içtiğimiz koca çınarın tohumunu gözümüzün önüne getirebiliyor muyuz? Uygun ortamı bulan her tohumun şimdi gölgesine sığınan yüzlerce insanı, dallarında binlerce kuşu barındıran bu ulu ağaçlar olacağını görmek ve ona göre davranabilmektir eğitim. Koca çınarın mesajını doğru okuyabilmektir bir bakıma. Ağırlığı bir gram bile gelmeyen bir tohumda asırlara meydan okuyan bir koca çınar olabilme potansiyeli olduğunu görüp iyi eğitilen bir beşerin de kişisel gelişimini tamamlayarak insanlık için en hayırlı hizmetlere imza atabilecek bir yiğit olabileceği idrakiyle hareket edebilmektir.
Tabiat en iyi dersi veriyor, en iyi kişisel gelişim dersini. Koca çınarın gövdesine, bir mahalleye kucak açmış dallarına, bir dere kenarındaysa azgın sulara vatanından bir milim toprak vermemek için dere zeminini demir örgüler gibi sarıp sarmalayan köklerine, şükre durmuş el açmış yapraklarına dikkatlice bakan herkes bunu görebilir.
Bahçemize diktiğimiz bir fide, yumurtasını çatlatan bir civciv, toprakla buluşturulan her tohum insana en iyi dersi veriyor. Bir kazaya uğramazsa olabileceği en iyi, en güzel, en verimli, en güçlü noktaya ulaşıyor; her yerde en etkili, en güzel ve en veciz dersi veriyor. Rabbimizin evrende yürürlüğe koyduğu var oluş yasalarına tam bir teslimiyetle itaat eden her varlık; hamdini, şükrünü olabileceği en iyi olma yolunda gösterdiği bir gelişim süreci ile ifa ediyor. Ölümlü her canlı özüne hangi program yerleştirilmişse o doğrultuda yetişiyor, olabileceği en iyiye ulaşarak ömrünü tamamlıyor.
Her canlı Allah’tan aldığını yok saymıyor, Rahman’ın rahmetinin gereği olarak kendisine bahşettiğini en mükemmele ulaştırıyor.
Ya insan?
Aldıklarını verebiliyor mu? Veriyorsa kime, neye, ne kadar veriyor?
İnsanın, Rabbini kendisine lutfettiği nimetlere karşı genel tavrı Adiyat suresinde şu şekilde ifade ediliyor: “Muhakkak ki insan Rabbine karşı nankördür, üstelik bu duruma kendisi de şahittir.” Rahman suresinde de insanın faydasına sunulan nimetlerin kaynağını görmeme, yok sayma yahut yalanlama konusundaki bu tutumu defalarca tekrarlanan şu ayetle teyit ediliyor: “Şu halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?”
Yiyip içtiklerimizin teşekkürünün; mesaimizi kendimiz ve çevremiz için en iyi, en faydalı olmak için harcamak olduğunu görmeyince, görmezden gelince yahut bunları yok sayınca bu durum apaçık bir nankörlük olmuyor mu? Halbuki Allah, nankörleri ve zalimleri sevmediğini zalim nankör bir kavmi asla doğru yola ulaştırmayacağını beyan ediyor.
İnsandan daha nankörü, insandan daha zalimi olmadığı gibi insandan daha hayırlısı, daha fedakarı, daha sevimlisi ve nihayet melekleri bile kıskandıracak derecede birçok güzel hasleti üzerinde toplayanı da yok. Özümüzde en iyi, en faydalı ve en hayırlı olma potansiyeli ile en kötü, en zararlı ve en zalim olma potansiyelini beraber taşıyoruz. Hangi tarafımızı beslersek o tarafımız gelişip güçlenecektir. Tabiat boşluk kabul etmiyor. Neden sonuç ilişkisi ile değerlendirildiğinde insan olarak istenmeyen olumsuz bir davranışın eğitim konusunda yapılan bir ihmalle yahut bırakılan bir boşlukla ilgisi olduğu görülecektir.
Yarınlarda iyiliklerimizle veya kötülüklerimizle anılacağız.
İnsanımızı öyle yetiştirelim ki fıtratına Allah’ın yerleştirdiği en iyiye, en doğruya ve en güzele ulaşma potansiyelini hayata taşısın; her biri birer ulu çınar olsun, var olduğu toprağa onun gibi tutunsun, varlığı her canlıya umut olsun güven olsun.
Selamların en güzeliyle…