banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

“Yol odur ki doğru vara

         Göz odur ki Hakk’ı göre”

                                                    Yunus Emre

        Sürekli okuyup durduğumuz Fatiha suresinin son ayetlerinde Rabbimiz, kendisine pazarlıksız güvenmemiz halinde gideceğimiz yere güven içinde ulaşmamızı sağlayacak bir yol tarifi veriyor. Daha doğrusu sureyi her okuyuşumuzda, her ihtimale karşı Rabbimizden bizi gösterdiği istikamete yöneltmesi talebimizi tekrarlayarak durumumuzu güncellemiş oluyoruz.

 

        Sureyi her okuyuşumuzda dediğimiz şudur: “Allah’ım bizi doğru yola yönelt. Nimet verdiklerinin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.”  Bu duamızda üç yoldan söz edip Rabbimizin bize öğrettiği şekilde O’ndan bizi, bunlardan ilkine yani nimet verilenlerin yoluna iletmesini, diğer iki yola yani gazaba uğrayanlarla sapıkların yollarına sapmaktan korumasını istiyoruz.

       

        Bir günde kaç rekat namaz kılıyorsak o kadar tekrarladığımız bu talebimizle reel-politiğimizi yani esas duruşumuzu samimiyetle sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum; zira kavlimiz fiilimize uymuyor. Bunun iki nedeni olabilir: Ya ne dediğimizi bilmiyoruz yahut işimize gelmediği için bir türlü dürüst davranamıyoruz. Sorgulamaya bir noktadan başlanabilir. En temel soru da bana göre şu: Benim yolum hangisi?

Kendi kavlimizle ifade ettiğimiz üç yoldan tasvip edilen yolda mı reddedilen yollarda mı yürüyoruz gündüzler ve geceler boyu? Kavillerimizle fiillerimiz uyumlu mu? Aksine bir durum Adana’ya gideceğini söyleyen bir adamın İstanbul trenine binmesine benzemez mi?

 

        Temel huzursuzluğumuzun, dinmeyen ağrılarımızın ve nihayet müzmin hastalıklarımızın nedenlerini başka adreslerde değil buralarda aramamız gerektiğini düşünüyorum; zira rahmetli Aşık Veysel’in bir şiirinde

        “Dünyaya geldiğim anda

        Yürüdüm aynı zamanda

        İki kapılı bir handa

        Gidiyorum gündüz gece”

mısralarıyla en güzel şekilde ifade ettiği gibi dünyaya her gelen, ölünceye kadar bir yolun yolcusudur. Sadece yolculukta yol tercihi kişinin kendisine bırakılmıştır. İster kendilerine nimet verilenlerin yolundan yürür ister gazaba uğrayanların veya sapıkların… Her şey bu seçime bağlı olarak şekillenecektir. Ömürler, uzun veya kısa, bir bakıma bu tercihli yollardaki yol hikayeleridir.

       

        Dilimizde yöntem, yaşayış tarzı, dünya görüşü, maksat, çare, uğur vb. birçok anlamda kullanılan yol kelimesi kullanım alanının genişliği sebebiyle onlarca dalı, meyvesi olan gümrah bir ağaç gibidir. Şair Can Yücel bir sınıflama yapmaz; onun için yol, yaşanılan anın şuurunda olarak tam vaktinde yapılması gereken iyi işlerdir:

           

        “Bir yolun varsa gidilecek sona bırakma,

        Bir sözün varsa dilden yüreğe, hiç susma

        Görmen gerekiyorsa birini git yanına!

        Okşaman gereken bir yürek varsa esirgeme elini.

        Hayat çok zalim,

        An gelir;

        Elini, gözünü, yolunu, yüreğini alır senden,

        O zaman istesen de;

        Dokunamaz,

        Göremez,

        Gidemez,

        Söyleyemez olursun…”

 

        ‘Bu yol nere gider’ sorusuna muhatap oldunuz mu hiç? Yılmaz Erdoğan’ın bu soruya cevabı bakın nasıl:
 

“yol bir yere gitmez 
o bir durma biçimidir 
yol yoluyla gidebilir yare 
yoldan çıkabilir apansız 
ve ömür bitebilir yoldan önce 
ama yol bir yere gitmez 
o bir durma biçimidir 
yaşamak 
hızlı bir ölme biçimidir 
düşünce ışıktan yavaşsa 
erken gidilmelidir 


yol bir yere gitmez 
o bir durma biçimidir 
her garantiyi istersin hayattan 
oysa ölümle yaşam arası 
uzun malum ince bir yol 
bir yere gitmez 
o bir ölme biçimidir.” 

 

        Önemli olan kişinin nereye yöneldiğini ve ne istediğini bilmesi. Yoksa… Yoksa bir bilgenin ifadesiyle nereye gittiği bilmiyorsan gittiğin yolun ne önemi olabilir?

 

        Selamların en güzeliyle…

       

        H. Halim Kartal                      24. Kasım 14

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.