KULUMUN KULUYLA 2015’E MERHABA ETMEYELİM 1.BÖLÜM
Rahman olan, Rahim olan, Hadi olan, Bedi olan, Reşid olan, Yüce Allah (c.c.)’ın isimleriyle başlayalım inşallah… Rivayete göre Beyazidi Bestami’den (r.a.) bir rivayet vardır. Beyazid mana âleminde tecelliilahiye nail olur ve sorar. “Yarabbi, sana nasıl gelinir? Beyazidi Bestami Şu cevabı alır... Kulun olan Nefsini bırak da gel. Beyazid der ki, Nefsimi bıraktım, yılan soyunduğu gibi ben de nefsimden soyundum... Her hayrın ve her güzelliğin onu bırakmakta olduğunu gördüm...” Nefsimin kötülüklerine uysaydım ben nefsimin kulu olurdum. Nefsimin kötülüklerine uymadığım için nefsim benim kulum ve bende Rabbimin kuluyum öyleyse “NEFİS KULUMUN KULU” olur. Öyleyse yeni bir yıla nefsimizin kötülükleri ile değil iyi istekleriyle karşılayalım düşüncesiyle Konu başlığını öyle yazdım. İnsanlığa yön vermek, yol göstermek ve hayata tatbik edilmek üzere gelen şerefli dinimiz İslam, ilahi bir dünya nizamıdır. Bu İlahi nizam, insanın hem dünya ve hem ahiretini, ailesini, çoluğunu - çocuğunu, sokağını - caddesini, İslami geleneklerini göreneklerini kısacası tüm hayatını kuşatır. O beşeri bütün görüşlerin üstünde iktisadi bir görüşe, beşeri hiçbir sistemin, sistemcisinin dünya durdukça ulaşamayacağı hukuki bir görüşe, insanları sevgi, saygı, kardeşlik, birlik ve beraberlik içinde yaşatacak ulvi ve içtimai görüşe sahip olan islam, insan hayatın da bütün sahte görüş ve güçleri çıkaracak, insanı iki cihanda aziz edecek, ilmi, fikri, ruhi ve kültürel en üstün bir görüşe sahip olduğunu sevmeyenler olsa da bunu böyle bilmelidirler. Bakınız; Kur’anda ismi geçen Peygamber (a.s.)’lerden olan ve Kur’an da ismi 25 kez geçen Hz. İsa (a.s.), babasız olarak dünya’ya gelen ilk ve tek insan ve peygamberdir. Doğar doğmaz konuşmuş, ölüleri diriltmiş, sakatları yürütmüş, körlerin gözünü açmış ve hıristiyanlar tarafından doğduğu yıl miladi takvimin başlangıcı kabul edilip, kendisine dört kutsal kitaptan üçüncüsü olan İncil indirilen İsa (a.s)’ da aynı Hz. İbrahim (a.s.)’ın gibi çok tanrılı bir toplumlarda yetişmiştir. Hani derler ya “Ateşin seni yakmamasını istiyorsan İbrahim’i olman gerekir.” Vesselam… Dolayısıyla; şu gerçeği hemen belirteyim ki, bir milletin kendi dini ve milli değerlerini bırakıp, yabancıların örf ve adetlerini benimsemesi, o milletin dini yönden kuruması, ruhi açıdan çürümesi, tarihi bakımdan küçülmesi ve benliğini kaybedip aşağılık duygusuna kapılması demektir. Böyle bir milletin fertleri üzerinde; felaketler, bir kâbus gibi dolaşır. Rezaletler, bir kasırga gibi eser. Ahlaksızlık, şehvet ve ihtiras cüceleri, o milletin sırtına kene gibi yapışır. Bu sebeple, hiçbir şuurlu müslüman, yabancıların örf ve adetleri olan yılbaşı diğer adıyla noeli kutlama zavallılığına düşmez. O bilir ki, Hıristiyan kültür ve hayatının izlerini taşıyan noeli ve yılbaşını benimsemesi, alnına en büyük kara bir leke ve aşağılık duygusunu yapıştırılması demektir. Bu meseleyi iyi kavrayabilmek için önce şu ayet ve hadislere bakalım; Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “...İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Doç. Dr. ALTUNTAŞ Halil, Dr. ŞAHİN Muzaffer Kur’an-ı Kerim Meâli ANKARA 2004 Maide Suresi 5/2 s.105) “Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardın da edilmez.” Ve asla zulümden israr edenlerden yana eğilim göstermeyin. Yoksa ahirette ateş size de dokunur ve Allah’tan başka koruyucunuz olmadığına göre, o zaman O’nun tarafından da yardım edilmez size!” (Doç. Dr. ALTUNTAŞ Halil, Dr. ŞAHİN Muzaffer Kur’an-ı Kerim Meâli ANKARA 2004 Hud Suresi 11/113 s.233) Buhari’de geçen bir hadisi şerifte, “Kişi sevdiğiyle beraber olacaktır.” bu çok büyük bir meseledir. Kâinatın Efendisi Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in yanına geldiler ve Ya Resulallah (s.a.v.) bir adam âlimleri, amel-i salih işleyenleri seviyor ama onlar kadar ameli yok, bunun durumu ne olur? Dediler. Bu soruya cevap olarak “Kişi sevdiğiyle beraber olacaktır.” buyurunca başta Enes (r.a.) olmak üzere diğer sahabe-i kiramlar bu hadise sevindikleri kadar biç bir hadise sevinmemişlerdi. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ Noel kutlama tehlikesi İstanbul 2014 s.14-15)
Demek ki; bir kimse, bir kavmin, bir zümrenin hayat tarzını taklide çalışsa, bu hususta kalben onlara meftun ve hayran olmuş olduğunu gösterir ve onlardan bir nefer olmuş olur. Çünkü bu hadisi şerif çok önemli psiko-sosyal gerçeklere işaret eder. Şekli benzeşmenin sonuçta itikadı benzeşmeye götüreceğini anlatır. İbn Haldun da konuyla ilgili olarak önemli tarihi gerçeklere parmak basar. Mağlupların galipleri taklit etme psikolojisi yaşadıklarını anlatır. Öyleyse insan ancak sevdiğini, takdir ettiğini ve büyük gördüğünü taklit eder. Şekil taklidi insanı itikadı taklide götürür. Mesela Akşam namazı üç farz, iki sünnet olmak üzere 5 rekâttır. Bunu Sabah namazı olarak kılsak görenler bize ne der? Varın siz düşünün. Dolayısıyla şekil taklidi çok önemlidir.
Şöyle bi düşünelim hep beraber… Sahi onlar (Yahudi ve Hıristiyanlar) bizim Mevlid kandilimizi kutluyorlar mı? Onlar bizim Regaip, Miraç, Beraat ve Kadir gecelerimizi kutluyorlar mı? Onlar bizim Ramazan ve Kurban bayramlarımızı kutluyorlar mı? Onlar bizim islami öf ve adetlerimize uyuyorlar mı? Amma bizler değil Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.), diğer tüm Peygamberlere, kitaplara inanırken onlar bizim Peygamberimiz (s.a.v.)’i kabul etmedikleri gibi, bazı küstahları daha çok ileri gidip hâşâ O’(s.a.v.)’na küfür ediyor ve kutsal kitabımızı ayaklar altına alıp yakma cüretini gösteriyorlar. Ve sende müslüman olarak Facebook’ta paylaş diye kendimi kurtardım deyip kenara çekileceksin. Asla kurtulamazsın. Bu kadar çirkinliğe rağmen hem ben müslümanım diyeceksin, hem Peygamberi seviyorum diyeceksin, hem de kalkıp utanmadan sıkılmadan noel deniler rezalete kutlama tepişme gecesine ortak olacaksın. Bu tavır müslümana yakışır bir iş ve tavır değildir!
İslam âlimlerinin yukarıdaki delilleri gereği ittifakla kabul edikleri fıkhı kaide şudur. Müslümanın, bir başka dinin şiarı alâmetifarikası olan bir fiili kendi zevkleri istekleri için yapması küfürdür. Dolayısıyla; yılbaşı kutlamaları âlimlerimizce başka dinlerin ve inanç sistemlerinin şiarları olarak görülmüş ve bu konudaki hüküm ona göre verilmiştir. Öyleyse müslümanın bu kutlamalardan ateşten kaçar gibi kaçmalıdır. Bazı Hanefi âlimleri demişlerdir ki, adı geçen bütün bu (başka inançların gereği olan bayram ve kutlamalara ) katılan ve bundan tevbe etmeyen onlar gibi günahkâr olur. Yılbaşı gibi başka inançların şiarı olan günlere, o güne tazim ve kutlama maksadıyla katılmak, aynı maksatla o günlerde tebrikleşmek ve hediyeleşmek, yine aynı maksatla hindi vb. almak, yemek, ziyafet çekmek, aynı maksatla bu tür kutlamalara katılmak büyük bir günaha girmiş olup Rabbisiyle bağlılığının zayıflamasına vesile olur. (İsterseniz daha geniş bilgi için İslam Fıkıh Ansiklopedisine bakmanızı tavsiye ederim.)
NOEL: Hıristiyanların Hz. İsa'nın doğum günü olduğundan dolayı kutladıkları bayramdır. Hz. İsa'nın doğumu kabul edilen ve Hıristiyan inancına göre evrenin nuru olan Hz. İsa'nın doğum gününü 25 Aralıkta olup, bu tarihte yani 25 Aralık Hıristiyan kiliselerinin hepsi tarafından Hz. İsa (a.s)'nın doğum günü törenleri olarak kutlanır. Hıristiyan inancına göre noel, bir bayramın adıdır. Onlar kutladıkları zaman bizler saygı duymalıyız. Bu demek değildir bizlerde kutlayalım. Nasıl ki İslam öncesi İran inancında Nevruz ve Mihrican bayram olarak kutlanmakta idiyse, günümüzde kutlanan Hıdrellezde bu hükümdedir. Bütün bu saydığımız özel günler Türkçe lügatlerde “Bayram” kelimesiyle ifadesini bulmaktadır. İbn Abidin de zikredildiği gibi, İslami ıstılahta bayram; dönüp gelen. Allah (c.c.)'ın pek çok ihsan ve keremiyle ve bu ihsana bağlı hayırların doğurduğu sevinç ve mutlulukların yaşandığı günler olarak tanımlayarak müslümanların sosyal ve siyasi ilişkilerini düzenleyen, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hicretini tarih ve takvim başlangıcı esas alan, islami takvim olarak daha sonra Hz. Ömer zamanında Kameri (ay) yılı esas aşınarak Hicri takvim olarak düzenlenmiştir. Böylece hicretin gerçekleştiği yıl, hicri takvimin birinci yılı olmuş ve senenin ilk ayı olan Muharrem ayının ilk günü de yeni yılbaşı sayılmış, Muharrem ayının birinci gecesini de Hicri yılbaşı gecesi olarak islam da yerini almıştır. Müslümanların islam dışı diğer bayramları kutlaması, bunlara iştirak etmesi ve Allah (c.c.)'ın bildirdiği gerçekleri yalanlayan veya onlara uymayan düşüncelerin ürünü olan fiillerin kutlanması küfre destek olmaktan başka bir mana ifade etmez. İslam dışı tek ve çok ilahlı dinlerin törenlerine iştirak etmenin, dini merasimlerinden bir şeye uygunluk göstermenin imanı bozan boyuttan arz edeceği haber verilir. (KARAKAYA İsmail, EFE Mustafa Akçağ Basım Yayım Ankara c.4.s.342)
Dolayısıyla bir müslümanın noel veya milâdi yeni yıl ya da, yılbaşı günleri kutlaması mümkün değildir. İnanç yönünden sakıncalı olan bu günlerin diğer günlerinden hiç bir farkı bulunmamaktadır. Gerçekte noel (yılbaşı) kutlamalarının Hz İsa (a.s)'nın doğumuyla herhangi bir ilgisi bulunmamak tadır. Noel Baba efsanesi sonradan Saint Nicola adlı papazın uydurmasından ibarettir. (Şamil İslam Ansiklopedisi, Noel Maddesi) Bu günler, yani Yılbaşı Katolik ve Protestan - Evangelist mezheplerine göre 24-25 Aralık ve Ortodoks mezhebine göre de 6-7 Ocak, İsa (a.s.)’ın dünyayı teşrifinin yıldönümü olarak kutlayacaklardır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’e Ashabı Kiram sorar; Ey Allah’ın Resulü Pazartesi günleri neden oruç tutarsınız dediklerinde. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz o gün benim bedeni olarak dünyaya geşilimdir. Aynı gün Hz. Kur’an’ın inişiyle Muhammed Resulallah oluşumdur. (Binlerce selatu selam olsun!) buyurdular… İKİNCİ BÖLÜMDE BULUŞMAK DİLEĞİYLE; her ne kadar sürçü lisan ettiysek af ola!..