banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Babalar ve oğullar… Son günlerin yoğun gündeminden etkilenerek düşündüm babalar ve oğulların hazin hikayelerini.

 

        Babalar ve Oğullar öncelikle Rus edebiyatının tanınmış isimlerinden Turgenyev’i jet hızıyla hatırlatsa da bu isimlerin, uzaktan yakına, yakından uzağa; rekabetleri, kıskançlıkları ve daha kötüsü kavgaları hatırlatan bir yığın çağrışımı olduğu beşeri hakikatlerdendir.   

 

        İnsanlık tarihi, imparatorluklardaki taht kavgalarından ataerkil ailelerdeki güç savaşlarına kadar babalar ve oğullar arasında cereyan etmiş iktidar mücadelelerinin türlü hikayeleriyle doludur. Hepsinin ortak yanı gücü ele geçirmek, güçlü olmak, hükmetmektir.

 

        Babanın sağladığı imkanlarla gelişip güçlenerek onun sahip olduğu her şeyi ele geçirmedikçe kendini güvende hissetmeyen oğullar vardır. Bunlar, akılları hayra ve şerre ermeye başlayınca ilk el ense çekme denemelerini babalarına yaparlar. Giderek onun yerinde olmayı düşünürler. Eğer dikkatleri, ilgileri ve yetenekleri göz önünde bulundurularak kendi varlıklarını ve gelişimlerini daha güzel ifade edebilecekleri alanlara yöneltilmemişse ne yazık ki mücadele edecekleri tek varlık alanı olarak babalarının iktidarını görmeye başlarlar. En kötüsü de amaçlarına ulaşmak için her yol mübahtır böyleleri için.   

 

Ne çirkin bir ihtirastır ki neticesi kendisi için de büyümesine engel gördüğü için var gücüyle mücadele ettiği babası için de tam bir hüsrandır. Nitekim babayı dinlemeye kadar bir pervasızlıkla, bir gözü dönmüşlükle işe koyulup baba tahtını ele geçirmeye koyulan oğullar, bu yolla zengin olsalar da bir türlü huzur yüzü görmeyip başlarına gelmedik kalmazken diğer taraftan tüm mallarını ve iktidarını bir an önce ele geçirmeye çalıştıkları babalar da canlarının parçası olan evlatlarından gördükleri ve asla hak etmediklerini düşündükleri ‘ihanet’ olarak tanımladıkları davranışlar karşısında sersefil vaziyette kahırlarından ölürler.

 

        Bir ve beraber olarak daha güçlü olmak varken araya tefrika girer, birlik bozulur; birliğin kalmadığı yerde de zaten dirlik kalmaz.

 

Babanın tahtına göz koyarak, buna muvaffak olmuşsa kardeşlerini de bir şekilde sıfırlayarak mutlu olmuş bir oğul nerede görülmüş ki?

 

        Abbas Sayar’ın, Yılkı Atı ve Can Şenliği romanlarında rastladığım, sıkça tekrarladığı yöresel bir söylemi vardır: “İt dirliği bizimkisi .” der oğulları tarafından evinden atıldığı için seksen yaşında olmasına rağmen bir ağaya bostan bekçisi olan Hüseyin Ağa.

 

        Can Şenliği’nde birkaç aylığına anlaştığı Nail Bey’in bağına ulaşan ihtiyar bekçinin görev yerindeki ilk anları şöyle anlatılır:

 

        “Bağın alt kıyısında uzayıp giden çayırlığın bir köşesine oturdu. Kendince bir soluk aldı. Bir somun vardı yağlıkta. Bir de huni kağıt içinde yüz gram zeytin. Ekmeğe öpercesine baktı. Karısını ansıdı. “Onun da kemiğinin bir ufacığı bile kalmamıştır şimdiye dek…” dedi. “ Ne gozel yufka yapardı. Ne gozel pazlama… Lakin şu iki iti doğurmasa ne olurdu? Duygulandı. Eli bir süre ekmeğe gitmedi.”

 

        Nail Bey ara sıra bağa uğrar, Hüseyin Ağa’yla yarenlik eder. Daha çok bu yaşlı adamı konuşturur. Hüseyin Ağa’nın derdi çok. Anlatır, anlatır:

 

        “Karı öldü gitti. Kemikleri kül ufak oldu toprakta. Oğlanlardan yana olurdu bir kavga nizah olsa evde. Koca Hüseyin’e “İtim” dedirtmezdi. “Ana yüreği” der geçerdim. Lakin it dölleri adam olsalar bari… Ne gezer! Mektebe, medreseye yanaştıramadık. Yan çizdi ikisi de… Şimdi ayarları, yaşıtları yüce yüce memur. Her biri paşalar gibi. Görünce insan imreniyor.”

 

        Babalar ve oğullar bahsinde en trajik olanlar Kanuni ile oğulları arasında yaşananlardır şüphesiz. Özellikle de Şehzade Mustafa ile.

 

        Kanuni Sultan Süleyman’ın oğullarından Bayezid babası henüz sağ iken kardeşi Şehzade Selim ile giriştiği taht mücadelesinde yenilmiş; sığındığı İran Şahı’nın sarayında babasının adamları tarafından oğulları ile birlikte boğularak öldürülmüştür. Ölmeden önce İran’dan babasına yazdığı manzum mektupta affını şu mısralarla dile getirir: 

“Ey seraser âleme Sultan Süleyman'ım baba                             Tende Canım, Canımın içinde cananım baba                       Bayezîd'ine kıyar mısın benim canım baba                        Bigünahım, Hak bilür, devletlü sultanım baba.”

Kanuni Sultan Süleyman’ın oğluna cevabı da aynı minvaldedir:      ”Ey demâdem mazhar-ı tuğyân u isyânım oğul                    Takmayan boynuna her giz tavk-ı fermânım oğul                         Ben kıyar mıydım sana ey Bâyezîd Hânım oğul                              Bî-günâhım deme bâri tevbe kıl cânım oğul”

        Seraser: Baştan başa

            Tavk-ı ferman: Ferman halkası

            Demadem: Zaman zaman

            Mazhar- tuğyan u isyan:Baş kaldırma ve isyan suçlarını şleyen

            Hergiz: Asla

            Bi-günah: Günahsız

 

        Babalar ve oğullar arasında daha çok oğulların kural tanımayan hırslarının nedeni nimet azgınlığı mı acaba diye düşünmeden edemiyor insan. Bu kabil azgınlıkların varıp dayanacağı son pek hayırlı olmuyor. Nimet azgınlığı felakete giden en kestirme yol olabiliyor.

 

        Selamların en güzeliyle…              23 Aralık 14

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.