GÜVEN; huzurun temel şartıdır. Peygamberimiz “Dikkat et. Emin (güvenilir) olmayan kişi oruç tutup namaz kılsa da dini yoktur.” buyurmuştur.(Büyük İslam Tarihi.Cilt1 353)
Peygamberimiz İslami karaktere sahip insan yetiştirirken ilk planda “doğruluk” ve “güvenilirlik” gibi hasletleri kazandırmıştı.
Hicretten önce Medine’deki servetin büyük bölümü ve silah sanayi dâhil bütün ticari faaliyetler Yahudilerin elinde idi. Faiz yoluyla da yerli halkın kazancını ellerinden alıyorlardı. Peygamberimiz Medine’ye hicret edince Müslümanları kardeş ilan etti. Deneyimi olanları ticarete teşvik etti. Müslümanlar alışverişte hile yapmıyorlar, ölçü ve tartıda kimseyi aldatmıyorlar, faizden kaçınıyorlardı. Müşteriler SADIK, GÜVENİLİR birer tüccar olan Müslümanlara yöneldiler. Yahudilere itibar azaldı. Yahudilerin Müslümanlara kinleşmesinin bir sebebi de bu olmuştur.(B.İslam Tarihi Cilt:1 syf:262)
Zamanımızda GÜVEN duygusu zedelendi. Güvensizlikler arttı. Şöyle etrafımıza bakıp tereddütsüz güvenilebilecek insan sayısı gittikçe azalıyor. Yerine getirilmeyen sözler, tutulmayan yeminler, saklanmayan sırlar, ifşa edilen en mahrem bilgiler, ödenmeyen borçlar, senetler, karşılıksız çıkan çeklere bakınca insanın insana güveni sarsılıyor. İtimat kayboluyor. Güven azalınca da insanlar birbirlerine değer vermiyor. İnsanlar birbiri gözünde “güvenilmez şahıs” durumuna düşüyor. Güvensizlik saygıyı da yok ediyor. Saygının olmadığı yerde huzur da olmaz. Şimdi en zor soruyu kendimize soralım. Güvenilen insan sayısının azlığından yakınırız. Fakat kendimiz güvenilecek bir insan mıyız? Kendimize güvenilebilirlik teminatı verebilme cesaretimiz var mı? Toplum içinde bize güvenen, itimat edebilen kaç kişi çıkar? Hayatın türlü zorlukları var. Dara düşen bir insanın içini deşeceği, derdini arz edebileceği güvenilir dostu varsa veya kendisi başkasının güvenilen bir dostuysa takdir ve övgüyü hak etmiş demektir.
“Mü’min” itimat eden, güven veren demektir. Yani, mü’min başkalarına itimat edecek, başkaları da O’na güvenebilecek. “SELAM” da selamet demektir. Selam alıp vermekle şu mesaj verilmiş oluyor: “Bana güvenebilirsin” “Benden sana zarar gelmez” “Ben de sana itimat ediyorum” “Senden bir kötülük beklemem”
Ne gariptir ki Müslüman Müslümandan emin değil. Müslümanlar canını, ırzını, malını güvende hissetmiyor. Caddelerde mobese sistemleri kurulu. Apartmanlar, siteler korunaklı. Kapılar da güvenlikçiler var, kameralar var, hatta köpekler bile var. Kapılar çelik, kilitler sağlam. Lakin yine de emniyet sağlanamıyor: “Dil” ve “söz” taarruzlarından korunmak hiç mümkün değil.
Zengin Kureyş büyükleri Hz. Muhammed’i en tehlikeli düşman sayarlardı. Buna rağmen Hz. Muhammedin dürüst ve güvenilir kişiliğinde ittifak ettikleri için O’nu “Emin” sıfatıyla anarlardı. Ve en yakınlarına bile emanet edemedikleri kıymetlerini götürüp Hz. Muhammed’e teslim ederlerdi. Hz. Muhammed Hicret emrini almıştı. Kendisindeki emanetleri sahiplerine teslim etmek için Hz. Ali’yi çağırdı. “Ya Ali şu emanetleri al ve sahiplerine teslim et” buyurdu. (Türk İslam Ansiklopedisi Cilt:1 syf:5)
Emanete hıyanetin çoğalması, güvensizliğin yaygınlaşması yardımlaşmayı da ortadan kaldırdı. Dinimizde “KARZ-I HASEN” diye bir uygulama var. KARZ-I HASEN: Sırf Allah rızası için borç veya ödünç verip bir Müslümanın dünyevi sıkıntısını gidermek demektir. Borç alan sıkıntısını giderecek, borç veren de uhrevi mükâfat kazanacak. Çünkü Rabbimiz “Güzel borç vereni kendisine borç veren gibi kabul etmiş” Ve böyle bir Mü’mine şereflerin en güzelini bahşetmiş.(Kur’an Yolu Cilt:1 385) Dinimizde borç veya ödünç verme sadakadan daha faziletli sayılmış. Lakin insan borç veriyor, geri alamıyor. “Bir daha mı asla” diyor. “Mal ile belaya uğrama” sözü çok yaygınlaştı. Oysa borç alınan şey, alanın yanında bir emanettir. Emanete hıyanet kuşkusu KARZ-I HASEN uygulamasını neredeyse ortadan kaldırdı.
Peygamberimiz (S.A.V) “Emanete hıyanet etmeyi münafıklık alameti saymış” (Buhari)
Geçmiş yıllarda “dindar” kimliği öne çıkan insanların kurduğu holdingler türedi. Faize hassas olanlar birikimlerini buralara emanet etti. Bu holdinglerin birçoğu müşterilerinin hem güvenini hem parasını batırdı. İtibarlarını yitirdiler. En önemlisi Müslüman imajına zarar verdiler. İtimat ve güvensizlik insanları bankalara yöneltiyor. Banka karını katlarken, insanlar (faizli) borç altında eziliyor, hem de günaha giriyor. Maddeci ahlakın etkisine girildi. Para, menfaat, makam hırsı dini değerleri alt üst etti. Hazine değerindeki nice güzel uygulamalar ne yazık ki terk ediliyor. Fakat terk edilen İslami gelenekleri ihya eden, yeniden uygulama alanına koyan Müslümanlara büyük müjdelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Rabbim, duyulan güvene, verilen her emanete hıyanet etmeyen Mü’min şahsiyetler olarak yaşatsın.