banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Bazen düşünürüm, 19. Yüzyılda dünyaya gelseydim, ne kadar mala ve hangi makamlara sahip olarak bu dünyadan ayrılmak isterdim diye!.

Aynı soruyu sizlerde kendinize sorabilirsiniz!.

19. Yüzyıldaki yaşantınızla ilgili kararı bugün, yani 20. yüzyılda verme durumunda olsanız, ne kadar mala ve hangi makamlara sahip olarak bu dünyadan ayrılmak isterdiniz!.

Belki de anlayamadınız!.

Soruyu değiştirerek de sorabilirim.

21. Yüzyılın sonlarındayız!.

Kıyamet henüz kopmamışsa ve şehadet gibi yüce bir mertebeye layık olamamışsak, hepimiz kabirlerimizdeyiz!.

Ve kabirlerimizdeyken, böyle bir soru ile karşılaşıyoruz.

20. Yüzyıldaki yaşantınızla ilgili kararı şimdi yani 21. yüzyılda verme durumunda olsanız, ne kadar mala ve hangi makamlara sahip olarak bu dünyadan ayrılmak isterdiniz?

Soruyu anladığınız ölçüde gülümsüyor ve anladığınız ölçüde gayet açık cevaplar veriyorsunuz değil mi?.

Peki, 20. yüzyıldaki bu yaşantımızın henüz içinde iken, aynı cevabı, aynı açıklıkla verebiliyor muyuz?

Yaşantımızla ilgili şimdiki isteklerimiz, şimdiki beklentilerimiz, şimdiki cevaplarımız, kabirlerimizde vereceğimiz apaçık cevapla uyuşuyor mu?

Ve arada bazı farklar, bazı önemli farklar var ise doğru cevap hangisidir? Hangi cevaplarımız akli, hangi cevaplarımız nefsidir!.

Her neyse, görünen köye kılavuzluk etmeyelim!.

İnsanoğlu geçmişle ilgili akli, bugünle ilgili nefsi ka­rarlar vermeye meyyaldir. Şimdiki zamanla ilgili birçok kararımızda, akıl ve nefs çatışmasını yaşıyoruz.

Güneş tutulmasından daha vahim, daha loş olan akıl tutulmasına yakalandığımız an­lar, nefsimizin aklımızı gölgelediği anlardır. Bu nefsi kararları akli zannetmek ve akli olduğunu iddia etmek ise akıl tutulması değil, akıl batmasıdır!.

Halbuki ebedi geleceğimizle ilgili meselelerde karar verirken ve bir tercih hakkında bulunurken, nefsi değil akli davranmak, akli kararlar vermek zorundayız. Çünkü nefsi kararlar, Adem (a.s.) ve Havva validemizin kıssa­sında görüldüğü gibi bizleri cennete götürücü değil, cennetten çıkarıcı kararlardır. Dolayısıyla gelecek za­mandaki ebedi hayatı cehennem yapma pahasına, şim­diki zamandaki kısacık anı cennet (!) yapmaya meyyal ve arzulu olan nefsi kararlardan sakınmamız ve ebedi hayatımızla ilgili olarak İlahi vahyi esas alan akli kararlar vermemiz gerekir.

Nasıl yaşıyorsanız öyle öleceğinizi, nasıl ölmüşseniz öyle haşrolacağınızı dikkate ala­rak, bu muhteşem hesap gününe nasıl ve ne halde gel­mek istediğinizi cevaplayabilirsiniz!.

Bu muazzam hesap gününe nasıl bir hal ile gel­mek istiyorsanız, o hal üzere ölmenizin, hangi hal üzere ölmek istiyorsanız, o hal üzere yaşamanızın elzem olduğunu anlarsınız!.

Şimdiki zamandan çıkarak İlahi hesap gününe git­tiğinizde, etrafınıza ve etrafınızdakilere de bakabilirsi­niz!.

İşte, cehennem ateşini ve bu elem verici ateşin üze­rinde durdurulanları görüyor musunuz? Korku dolu bir yumak olan ve çırpınmanın dahi anlamsız olduğunu id­rak eden bu insanların ne söylediklerini duyuyor musu­nuz?

“Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık.” En'âm-27

Şunların, şu başları öne eğilmiş olanların, Rabbimize nasıl yalvarıp-yakardıklarını dinleyiniz.,

“Suçlu günahkardan, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Rabbimiz gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amel­de bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle ina­nanlarız” (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen.” Secde / 12

Bakınız, lütfen bakınız, dünya yaşantısına geri dönmeye çalışan, geri dönebilmek yalvaran ve salih amellerde bulunabilmek için yakaran şu insanlara bakınız!.

Ve, ve,   ayrıcalığınızı   düşününüz!.

Bu muazzam hesap gününe, örnek ve ibret almak için geldiğinizi, dünya yaşan­tısına tekrar geri dönmek, tekrar geri dönebilmek gibi muhteşem bir fırsata sahip olduğunuzu düşününüz!.

Sonra selam ile, sevgi ile, gıpta ile Efendimiz (s.a.v.)'e ve onun rahmet gölgesindeki mü'minlere bakınız!.

Ve şöyle deyiniz rahmet peygamberine, şöyle deyiniz Resulullah (s.a.v.)'e.

Ya Resulullah!. Ben şimdi dünya yaşantısına geri dönüyorum. Geri dönüşü mümkün olmayan bu hesap gününe tekrar geldiğim zaman, inşallahu Teala sizin yanınızda, sizin gölgenizde olacağım. Bundan sonraki dünya hayatımı, bu muazzam İsteğîmi gerçekleştirmek, gerçekleştirebilmek için yaşayacağım!.”

Evet, böyle dediniz mi, böyle demek istediniz mi rahmet peygamberine!.

Ve sonra, ve sonra sizin için bir ganimet olan bu dünya yaşantısına  dönüp, verdiğiniz bu söze sadık kalacak mısınız?

Tercih sizin!.

 

*Alıntı:Mehmet ALAGAŞ

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.