Büyük zaferin yüzüncü yılında Anadolu’mda Çanakkale rüzgarı bir başka türlü esiyor. Namusunu çiğnetmeyen ve asla çiğnetmeyecek olan Asımın nesli Sarıkamış’ta Çanakkale’de şehit olmuş dedelerinin izinde daha bir vakur, daha bir muhteşem yürüyor. Bunu görüyorum.
Sabah yeğenim aradı. Sesinin nereden geldiğini sordum. Çanakkale’ye giderken uğradıkları Bursa’dan, Ulu Camii avlusundan seslendiğini belirtince sevindim, duygulandım... Zaten namazdan sonra izlediğim 100. yıl dönümü münasebetiyle Çanakkale Zaferine de değinilen bir programın etkisi geçip gitmemişti üzerimden.
Bu programda Mehmet Çelik Hoca, ‘Şüheda gövdesi’ Çanakkale’de şimdiki kırk ülkeden gelip savaşan insanlar olduğunu; çünkü bu savaşın Müslümanların ümmet bilinciyle katıldıkları bir mahşer olduğunu anlatmıştı. Geçen yıl Çanakkale’de 24 Nisan’ı 25 Nisan’a bağlayan gece on yedi bin öğrencinin katılımıyla düzenlenen anma programında görevli olarak bulunduğunu, gece 24’ten sabah namazına kadar devam eden etkinliklerde çok duygulu anlar yaşandığını, 57. alayın tamamen şehit düştüğü yerde kılınan namazla 99 yıl önce burada sabah namazını kılıp düşman üstüne yürüyen dedelerimizin hissiyatlarına yaklaştıklarını dile getirmiş, bu yıl aynı yerde 100. yıl anma etkinliklerine yirmi dört bin öğrenciyle katılacaklarını söylemişti. Duygulanmaya hazırdım bir bakıma.
Gençlik ve Spor Bakanlığı seferberdi kaç zamandır. Büyük organizasyonlarla ‘Gençlik Şühedanın İzinde’ydi. Belediyeler öğrencileri akın akın Çanakkale’ye gönderiyordu; her yıl mart ve nisan ayları boyunca tarihi yarımada Gelibolu’ya milyonlar akıyor, memleket sathında artık günlerce Çanakkale rüzgarı esiyordu. Bu rüzgar, merhum bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın ‘Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor’ adlı ünlü şiirinde ifade ettiği gibi bayrağın dalgalanmak için beklediği rüzgar olabilir miydi? Çanakkale bir ruhsa biz bu ruha ne kadar yakındık? Şehit dedelerimiz karşılaşsak bizleri tanıyabilirler miydi? Şairin duyarlılığıyla bakınca bizden istedikleri bir şey yoktu; biz fanilerden bekledikleri biraz dikkat, biraz ihtimam, biraz hürmetti sadece. Öyle uluorta anılmaktan da rencide olurlardı. En iyisi bu noktada sözü ustasına bırakmak.
Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor
...
Destanını yapmış, kasideye kanmış.
Bir el ki; ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer öpsün diye fâniler!
Öpelim temizse dudaklarımız,
Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgarını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasîdeler.
Geri gitsin alkışlar geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan, analardan dilekler yeter,
Yazın sarı, kışın beyaz çiçekler yeter!
Söyledi söyleyenler demin,
Gel süngülü yiğit alkışlasınlar
Şimdi sen söyle, söz senin.
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor!
Ve bir bayrak dalgalanmak için;
Rüzgar bekliyor!
‘Şüheda gövdesi’ Çanakkale’ye ilgimizin son yıllarda daha çok arttığını görüyoruz. Basınımızda pek çok yazı kaleme alınıyor, Genel Kurmay Başkanlığı’mız bugüne kadar görülmemiş Çanakkale resimleri yayımlıyor, Çanakkale’yi anlatan‘Son Mektup’ adlı bir filmin yakında gösterime gireceği haberine rastladım bir yerde. Memleketin birçok yerinde Çanakkale’ye dair programlar icra edilirken söylenen Çanakkale Türküsü yüreklerimizin bir kenarında bir ince sızı ile birleşip bizi bir anlığına yüz yıl önce bu aziz vatan için kanlarını sebil eden şehit dedelerimize manen yaklaştırıyor.
Milletimizde her geçen gün artan Çanakkale ilgisi bu ilgiyle oluşan yakınlaşma elbette çok güzel; lakin bu rüzgar bayrağın daha gür dalgalanmasına yetmiyormuş. Bunu da sevgili Ahmet Taşgetiren Ağabey’in 15 Mart günü yazdığı 100 Yıl Sonra Çanakkale’ye Bakış adlı Çanakkale’nin anlamına birçok boyutuyla değinip birçok soruyla zihnimde deprem etkisi meydana getiren yazısını okuduğum zaman anladım. “100 yıl sonra Çanakkale bir iç hesaplaşmadır.” Diyordu. Biz bu hesaplaşmayı yapmış mıydık? “Biz kimiz?” sorusunu sormaktır diyordu; sormuş muyduk? “Ümmetin darmadağınıklığını görmektir Çanakkale.” diyordu, görmüş müydük? Nihayet şu çarpıcı soruyu sona bırakmıştı: “Çanakkale’den çağımıza ruh nakline hazır mıyız?”
Düşündüm. Bu sorulara gözümüzü kıpmadan “Hazırız!” demeden bir esinti oluşsa da, bu esinti ümitlerimizi yeşertse de bunların, şairin düşündüğü manada bayrağın dalgalanmak için beklediği rüzgar olmayacağını düşündüm. “Çanakkale bir ruhtur.” Demişti ve gerçek bir diriliş için Çanakkale’den çağımıza bu ruh naklini yapmaya hazır olmaktı.
Çanakkale mahşerinin 100 yılında aziz şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.
Selamların en güzeliyle...