banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Bir otomobil duvara hızla toslar ve gümbürtü kulaklara dolar ve araba zarar görürse kimse şaşırmaz.

            Eğer araba duvara hızla çarpar ve hiçbir şey olmazsa bağırırız:

            “Vay be! Allah korudu!”

            Bu heyecan verici ve şaşırtıcı olay gözümüzün önünde cereyan ederken ve zihnimiz henüz bunu ifade edecek doğru bir kelime bulmadan, beynimizdeki nöronlar arasında saniyenin onda biri kadarcık zamanda ağzımızdan şu iki hece dökülür:

            “Aha!..!

            Bu şaşırma ifadesi psikologları şaşırtıyor. Tespit şu:

“Sıra dışı ve alışılmamış bir şeyi görmek insanı şaşırtıyor.”

Yetişkinler dış dünyada olup biten birçok şeye alışıklar, olayları açıklayabilecekleri tecrübe ve bilgileri çoğu zaman vardır.

Çocuklarda durum böyle değil. Bebekler, hatta süt emen çocuklar alışılmamış olaylar karşısında şaşırır, olup biteni anlamak için dikkat kesilirler. Yemek masasına birden bir mermi düştüğünü farz edelim. Alışılagelmiş bir durum olmadığı için çocuğun dikkatini çeker, başka bir eşyaya baktığından fazla ona bakar.

Şaşırtıcı olaylar beyindeki elektronik bilgi akımının yönünü değiştirir.

Psikologların ve beyin araştırmacılarının merak ettiği sorular şunlar:

“Çocuk beyni olup bitenin normal veya olağan dışı olduğunu nereden biliyor? Beyinde normalleşme ne zaman başlıyor? Beyin hücreleri öğrenmeyi nasıl öğreniyor? Önemli bilgileri zihne kaydetmeyi nasıl yapabiliyor?”

Bunlar; psikologların ve filozofların senelerdir merak edip çözemedikleri sırlar.

Yeterince teori var ama olup biteni açıklamaya yetmiyor.

Bebek, doğumdan itibaren dünyada olup biteni öğrenmeye ve anlamaya programlı. Hiçbir şeyden habersiz dünyaya geliyor. Sonra öğrenmeye, anlamaya ve olup biteni açıklamaya başlıyor.

Bu programı kim yapıyor?

            Çocuk ruhu, üstünde yazı bulunmayan beyaz bir kâğıt gibidir, diyordu John Lacke, çoktan aşıldı.

            Harwardlı Psikolog Prof. Elizabeth Spelke, senelerdir bebeklerin anlama, öğrenme ve kavrama yetenekleri üzerine araştırmalar yapıyor. Vardığı kanaat şu:

            “Bebekler, doğumla birlikte tabii olarak bilgiyi kavrama yeteneklerini harekete geçiriyor. Tecrübelerini düzene koyuyorlar, böylece öğrenme kolaylaşıyor.”

            Bebek, doğar doğmaz öğrenmeye başlıyor. Bebeğin beyninde böyle bir sistemi kurması mümkün değil. Büyükler bile beynin öğrenme sistemini bilinçli olarak yönetemezken bebeklerin bunu yapamayacağı apaçık.

            O zaman bebek zihnini, dünyaya gelir gelmez öğrenme programlı dizayn eden ve çalıştıran bir yaratıcı var. Bebek, aklı ermeden beş duyu ile aldığı bilgileri zihnine sistematik olarak yerleştiremez ve bunları ileride kullanamaz.

            Ama olup biten tam olarak bu.

            Dünyaya gelir gelmez beyin, etrafta olup biteni kavramaya ve öğrendiklerini sistematik olarak zihnine yerleştirmeye başlıyor.

            Bebeklerin öğrenme süreci üzerine araştırma yapan Prof. Lisa Feigenson ve araştırmacı Aimee Stahl’in tespitleri şöyle:

“Bebek,11 aylıkken çevresiyle ilgili çok net beklentilere sahip oluyor. Beklenti, öğrenmenin en önemli şartı. Olup biteni kavrama, öğrenmenin alternatifi değil aksine anahtarı.”(*)

Araştırmacılar, topu sahnede yuvarlıyor, top duvara çarpıyor ve gürültü çıkarıyor. Bebek, topun duvara çarpmasına ve çıkardığı gürültüye bakıyor, sonra hareketsiz kalmasını seyrediyor. Top ile ses arasında bağlantı kuruyor. Topun duvara çarpması ve çıkardığı gürültü, dikkatini çekiyor.

Sürpriz bilgiler öğrenmeyi ilerletiyor. Bebekler, daha kalıcı ve etkili öğreniyor. Eşyanın hareket etmesi ve beklenmedik sesler çıkarması onları şaşırtıyor. Hareket meraka yol açıyor, merak eden bebek, yeni bir şey görünce şaşırıyor:

“Aha!..”

Sürpriz bilgiler, sesler, görüntüler, merak ve şüphe; çocukta öğrenme arzusu uyandırıyor. Çocuklar, merak ettikleri şeyleri takip ediyor, bilgilerini artırıyorlar. Eşyayı yoklamak, deneme yapmak, araştırmak hoşlarına gidiyor. Öğrenme merakı, bir öğretmen gibi çocukları harekete geçiriyor.

Yaşlandıkça insanlar şaşırmıyor, merak etmez oluyor, bu sebeple öğrenme yeteneklerini yitiriyorlar.

Allah, insanı meraklı yaratmış. İnsan merak ettikçe sorar ve öğrenir. İnsan ömür boyu merak etmeli ve bir ömür öğrenmeli.

Gönüller Sultanı Peygamberimiz (sav) şu tavsiyede bulunmuş:

“Beşikten mezara ilim öğreniniz.”

Yüce Allah buyuruyor:

“Seni yaratan Rabb’inin adıyla oku!”

Beynin öğrenme biçimi, programı ve beyin hücrelerinin bilgiyi saklama, geri verme, öğrenilenler üzerine düşünme, bilgi üretme yeteneği harikulade. Proteinlerden meydana gelen sinir hücrelerinin okuması, bilgiyi saklaması, önemli bilgileri DNA’lara işlemesi, fikir üretmesi kelimenin tam anlamıyla mucize.

Öğrenme eylemi bilinçsiz proteinlere havale edilemez, onlara bu yeteneği veren Yüce Yaratıcı her şeye kadir olduğunu bize gösteriyor. Cansız proteinler, beyinde canlanıyor, bilinç kazanıyor ve şuurlu eylemler gerçekleştiriyor. Mucize organ beyin mucize eylemler gerçekleştiriyor.

Die Zeit, 9 Nisan 2015, s.15

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.