Tarih 12 Eylül 1980.
Henüz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en genç mensuplarından birisiyim. Astsubay rütbemi takalı 12 gün oldu. Göreve bile başlamadım daha... 30 Ağustos 1980 tarihinde mezun olup, 15 günlük "mehil müddeti" iznimi kullanmaktayım.
Sabah uyumakta olduğum odanın kapısı şiddetle vurulmaya başladı...
Ses, babamın sesiydi.
"Kalk oğlum kalk, darbe oldu, Kenan Evren Paşa darbe yaptı..." diye bağırıyordu.
Hemen kalktım. Babam radyonun sesini sonuna kadar açmış ve Rahmetli Hasan Mutlucan'dan;
"Yine de şahlanıyor amman.
Kolbaşı'nın yandım da Kır Atı...
Görünüyor yandım amman,
Bize serhat yolları..." türküsünü dinliyordu.
Gerçekten de darbe olmuştu.
Bir an panikledm.
Çünkü henüz "mehil müddet"im dolmamıştı ve ben de darbe yapan bir kurumun ferdi idim artık.
Henüz yeni mezun bir nefer olarak, ne yapabileceğimi, nasıl bir tavır takınabileceğimi de bilmiyordum.
Doğduğum ve şu an bulunduğum köye 8 KM uzaklıktaki Çavuş Nahiyesinde bulunan karakola gidip ne yapmam gerektiğini öğrenmem lazımdı.
O zamanlar şimdiki gibi, neredeyse herkesin bir arabası yoktu.
Bırakın herkesin arabası olmasını, köyde bir tek traktör bile yoktu.
Sabit telefon da olsa, telli ya da telsiz hiç bir haberleşme aracı da yoktu.
Düştüm "yayan yapıldak" yollara...
8 KM yolu bir saatlik bir sürede kat edip karakola intikal ettim.
Karakol komutanı, daha önceden de tanış olduğum bir Uzman Çavuştu.
Tayin olduğum yer Kütahya Er Tugay K.lığı idi. "Oraya katılmam gerekip gerekmediğini" sordum...
"Komutanım orada sizi kimse tanımıyor ki, herkes şu an kendi derdinde..." diyerek “iznimin tamamının bitirmem gerektiği” hususundaki düşünceme katkıda bulundu kendisi.
Ben de bu sözlere istinaden gitmeyi erteledim ve iznimin bitim tarihinde yani 17 Eylül 1980 tarihinde katıldım birliğime...
Kütahya Er Eğitim Tugay K.lığına geldiğimde, çam ağaçları hariç ne kadar ağaç var ise tamamının yerle bir edildiğini ve birliğin tamamının şiddetli bir muharebeden çıkmış bir halde olduğunu gördüm.
Merak edip sorduğumda; "çamdan başka ağaç sevmem" diyen Darbe Paşası Tahsin Şahinkaya'nın Kenan Evren'e imrenip, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde kendine bağlı ne kadar birim var ise ve orada çamdan başka ne kadar ağaç var ise bir kılıç darbesiyle, pardon bir tek emir kipi ile hepsini yerle bir ediverdiğini" ve onun da bu yolla “iki dudak arası” yöntemiyle; "doğaya büyük bir darbe" yaptığını öğrendim.
"Tamamını kesin!" diye emir vermiş meğer...
Yani bir taraftan insanlara darbe yapılırken, diğer taraftan da “3Ç” yöntemiyle "çam, çim, çiçek" haricinde ne kadar ağaç ve bitki var ise, onlara da darbe yapılmış meğer...
Şahsen diyorum ki, "çam,çim, çiçek" haricinde ne kadar ağaç var ise katledilmesine rağmen bu darbenin yapılmış olmasını; "darbe zamanının olgunlaşması gerektiğini" ima eden sözler, yazılar, yorumlar, hikayeler mevcut da olsa, bunların hepsinin, haklılık payları da bulunsa, 1980 öncesinde ölüm korkusu yüzünden rahat bir uyku yüzü görmeyen hem şahsımın hem de % 95 civarında Türk Milleti'nin o tarihlerde bu darbeyi olumlu karşıladığını ifade etmek isterim.
Günde 30 civarında gencin, yaşlının, ihtiyarın, çoluğun, çocuğun, kadının kızın "anarşiye" kurban edildiği o günlerden, bir anda ölümlerin bitirildiği darbe günlerine gelmiş olmanın getirdiği rahatlıkla, Darbe Lideri Kenan Evren'in her gün bir şehirde düzenlediği darbe mitinglerinde toplanan kalabalıkların ve 1982 yılında milletin önüne konulan sandıktan çıkan % 92 nispetindeki oy oranının göstergesi, insanların darbeyi o yıllarda ne kadar da desteklemiş olduklarının işaretiydi.
Haydi bırakalım bütün bunları... Sandığın "sembolik" olarak milletin önüne konulduğunu... Sanki % 92 "hayır" çıkmış olsaydı bunu böyle mi yayınlayacaklardı? Elbette "hayır" çıksa da bunu "evet"'e dönüştürüp öyle kabul ettireceklerdi", "tamam, mutlaka öyle olacaktı" diyelim...
Pekala; "kerli ferli" yazarların, gazetecilerin, siyasetçilerin,, ilim adamlarının, bürokratların, hulasa önünüze gelen herkesin Darbeci Kenan Evren'e ve Darbeci arkadaşlarına övgüler düzen yıllarca bu övgüleri dilinden bırakmayıp onlara "yalakalık" yapan, onları "göklere çıkaran", onları an be an "ilahlaştıranlara" ne diyeceğiz?
Bakmayın şimdilerde hepsinin ölünün ardından efelik yaptıklarına...
Onların tamamı, 12 Eylül 1980'den başlayarak, onlarca sene onların hem yüzlerine karşı hem de arkalarından övgüler düzüyorlardı.
Şimdi sorsanız hepsine; " 1982 Anayasası'na da, Kenan Evren'in Cumhurbaşkanılığına da HAYIR oyu verdiklerini” söylerler.
Onlar böyle demekle, ancak kendilerini kandırırlar ama ölenlerin ardından ettikleri küfürlerin de ahlaki hiç bir kalıba sığmayacağını bu millet onlardan daha iyi bilmektedir.
Hem Kenan Evren'i hem de ölüme ulaşan herkesi Allah'ın bildiği yapacağını ve herkesin layığını bulacağını biliyor ve bu nedenle çok büyük rahatlık içinde bulunduğumu söylemekten de asla geri durmuyorum.
Asıl olanın, duruma göre, fırı fırıl dönmek olmadığını, her devirde adam gibi bir duruş sergileyebilmek olduğunu, sevmediğin adamların yüzüne övgüler düzüp, arkasından "lanet okumanın" da "riyakarlık" olduğunu, hem de bunu, şu an insanları yönlendirme, algı yönetme görevini kendi üstlerinde bir görev olduğunu düşünenlerin yaptığını gördükçe tiksintilerimin, nefretlerimin kabardığını söylemem gerekiyor.
Ne demek istediğimi daha iyi anlamak isteyenler; internetten, "12 Eylül'de Gazete Manşetleri" şeklinde arattırıp, başlıkları incelesinler. Sonra dönüp şimdiki yazılanlara baksınlar.
İnsanların aklıyla kimlerin alay ettiğini de kendileri apaçık görsünler.
Allah herkesi bildiği yapsın!
Tayyar Yıldırım