Muhterem büyüğümüz Ahmet Taşgetiren’in 2 Temmuz günü Star gazetesinde çıkan “Hesaplaşma Müthiş Olacak” başlıklı yazısı ülkemiz ve milletimiz hakkında kirli hesapları olan çevrelerin son zamanlarda gizli-açık, doğrudan veya dolaylı biçimde dillendirdiklerinin bir özeti gibiydi. O gün basınımızda çıkan yazılar içinde en beğendiğim yazı bu oldu.
Bu yazıda A.Taşgetiren ağabey, ilgili çevrelerin ne dediklerini şu şekilde sıralamış:
“Burnunuzu tahmin edemeyeceğiniz kadar sürteriz” diyorlar.“Ayağımıza basmak mı, bizim oyunlarımızı deşifre etmek mi, küresel oyunculuğa soyunmak mı, ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getiririz.” diyorlar.
“One minute ha! Parmak göstermek ha! Bize ha! Ortadoğu’da bağımsız oyunculuk ha! 100 yıllık parantezi kapatmak ha! Ölümlerden ölüm beğenin öyleyse! Siz bizi tanımamışsınız daha. Gününüzü gösteririz size!” diyorlar.
“Haddinizi bilin” diyorlar.
“Ayrı oyun planı ha! Mısır’a bakın sınırlarınızı görün. Suriye’de oynadığımız oyun, daha başınıza neler getirebileceğimizin işareti olmadı mı?”diyorlar.
“İçinizle oynarız, diyorlar. Terör örgütünü terör örgütü olmaktan çıkarır, başınıza bela ederiz” diyorlar.
“Türkiye’nin içinden ‘Terörist Türkiye’ kampanyasını küresel boyuta taşıyacak adamlar bulur, sizin şahsınızda Türkiye’yi vurabiliriz” diyorlar.
“Çözüm süreci, Kürtlerin gönlünün kazanılması vs gibi tüm çabalarınızın bir anda hak ile yeksan olacağı fitne tohumları ekeriz, aklınız şaşar” diyorlar.
“İyi bildiniz, bunun adı ‘üst akıl oyunudur’, ama hadi gelin de bozun bakalım bu oyunu! Siz kiminle aşık attığınızın farkında değilsiniz” diyorlar.
“Halka güveniyorsunuz, ama öyle kampanya yürütürüz ki altınızdan halkın kayıp gittiğine tanık olursunuz. IŞİD’le oynarız, PYD ile oynarız, Esed’le, Sisi ile oynarız, terör örgütü üretir, onunla savaşır gibi gözüküp, bölgede Türkiye’nin bütün etkinlik alanlarını yok ederiz, sadece dövünürsünüz” diyorlar.
“2 milyonu aşkın Suriyeli mülteciyi ülkenize aldınız. Bunu tabii olarak bu çağda bir insanlık hamlesi olarak görüyorsunuz. Takdir edilmeyi bekliyorsunuz. Kimse tınıyor mu, bakın dünyaya. Bu insanlık hamlenizi bile gözlerden saklayıp, onu bile sizi çökertmek için kullanılan malzeme haline getiririz” diyorlar.
“Bakın bakalım, mültecilere kol kanat germeniz mi konuşuluyor dünyada, yoksa bütün çabalarınıza rağmen ortadan kaldıramadığınız İŞID’e destek veriyor ablukası mı?” diyorlar.
...
Bu yazı ile biri yakın diğeri uzak iki şeyi hatırladım. Birincisi bir televizyon kanalında sunduğu sabah programlarına davet ettiği misafirini konuştururken gündemi ‘... diyorlar’ kelimesiyle hatırlatan ve sempatik bu tavrıyla programı sonuna kadar gülümseyerek izlememizi sağlayan sevgili Erkan Tan’dır. Diğeri 1960’lı yılların sonlarında Konya’da bulunup da Alaaddin önünden Yeni Sinema civarından gelip geçenlerin muhakkak hatırlayacakları bir dükkanın camına yazılanlar...
Adam kendince yaptığı işin felsefesini, dükkana girip girmemek arasında tereddüde düşenlerin bu durumunu hesaplayarak zaman kazanmalarını sağlamak istemiş veya ‘el alem ne der’ şeklindeki geleneksel caydırıcılığa karşı zaten biraz meyli olanların isteklendirme dürtülerini tetiklemiş olabilir. Dükkan camında şunlar yazılıydı:
Derler...
Ne derler?
Ne derlerse desinler!
Kime ne?
...’nın yeri
Coğrafyamızda büyük bir kapışma yaşandığını söyleyen A. Taşgetiren yazısını şu soruyla noktalıyor: Mısır ve Suriye’de yapılanlar, aynı zamanda Türkiye’ye yönelik bir “Bedel ödetme” sinyali midir?
Bilmiyorum.
Yalnız...
Coğrafyamızda olup bitenler hakkında biz ne diyoruz sorusunun cevabını, ramazan akşamları belediye önünde icra edilen programları izlemek için toplanıp da gerçekte çekirdek çitleme yarışına gelmişiz gibi kısa sürede ortalığı harman yerine döndürmedeki maharetimize bakarak tahmin edebiliyorum.
Bizim ne dediğimiz, biraz o dükkan camında müşteri ayartmak için yazılanlara benzemiyor mu?
Selamların en güzeliyle...
04 Haziram 15