Tepegöz’ü bilir misiniz?
Tepegöz, şifahi Halk Edebiyatı’mızın zirvelerinden kabul edilen Dede Korkut Hikayeleri’nden birinin kahramanıdır. Destandan hikayeye geçiş döneminin ilk örneklerinden olduğu için yer yer destan- masal motifleriyle süslü, arı duru billur gibi bir dili ve anlatımı olan bu hikayelerden Basat’ın Tepegözü Öldürmesi’ni beyan eden bu hikayeyi bazı yönlerden yenide okumanın tam sırası bana göre. Olaylar, kişiler yüz yıllar öncesinin destan- masal atmosferini taşısa da hikayenin her zaman bugüne dönük bir yüzü olduğunu, mesajının hala sıcak olduğunu düşünürüm.
Hikayenin kötü kişisi, gayr-ı meşru bir ilişkinin sonucu olarak sıra dışı bir şekilde doğan, beslenme ve bakımı için görevlendirilen dadıların ilk emişte tüm sütlerini, sonra tüm kanlarını ve nihayet canlarını alan, gövdesi insan gibi; lakin tepesindeki tek gözü nedeniyle Tepegöz olarak adlandırılan Oğuz’un başına yıllarca bela olan, hesapsız can ve mal kayıplarına neden olan, halkının sularını kesen, özgürlüklerini kısıtlayan, haraca bağlayan, akla gelmedik zulümler yapan, velhasıl onlara dünyayı başlarına dar eden bir beladır.
Bu bela, Salahana kayası denilen bir mekanda yaşar. Siz deyin ki Kandil... Peri anasının (!) parmağına geçirdiği yüzük sebebiyle devrin en etkili silahları ve en yiğit savaşçılarına karşı büyülüdür. Bu nedenle atılan oklar batmaz, kılıç kesmez, uzaktan atılan sapan taşlarından etkilenmez. Üzerine yürüyüp bu beladan kurtulma teşebbüsleri her seferinde akim kalır. Hikayede bu durum bakın nasıl dile getirilir:
“Oğuz toplanıp üzerine vardı. Tepegöz görüp kızdı, bir ağacı yerinden kopardı, atıp elli altmış adam helak eyledi. Alplar başı Kazan'a darbe vurdu. Dünya başına dar oldu. Kazan'ın kardeşi Kara Göne Tepegöz'ün elinde perişan oldu. Düzen oğlu Alp Rüstem şehit oldu. Uşun Koca oğlu gibi pehlivan elinde şehit oldu. Zayıf canından iki kardeşi Tepegöz'ün elinde helak oldu. Demir giyimli Mamak elinde helak oldu. Bıyığı kanlı Bügdüz Emen, elinde perişan oldu. Aksakallı Aruz Koca'ya kan kusturdu. Oğlu Kıyan Selçuk'un ödü patladı. Oğuz Tepegöz'e kar etmedi, ürktü kaçtı. Tepegöz çevirip önünü kesti. Oğuz'u bırakmadı, geri yerine kondurdu. Velhasıl Oğuz yedi kerre ürktü, Tepegöz önünü kesip yedi kerre yerine getirdi. Oğuz Tepegöz'ün elinde tam perişan oldu. Vardılar Dede Korkut'u çağırdılar, onunla konuştular, gelin kesim keselim dediler.”
Kırk yıla yakın bir süredir PKK denilen bir terör örgütüne karşı verdiğimiz mücadelede er ilimizin neredeyse her ilçesine, her kasabasına bayrağa sarılı tabutlar içinde gelen şehitlerimizi düşünün. Hikayemizdeki Oğuz’a bela olan Tepegöz’den esasen pek farklı olmadığını görürüz.
Oğuz kurtuluşu, çözümü Tepegözle anlaşarak bulmaya çalışır. Barış müzakereleri Dede Korkut başkanlığında yapılır. Lakin bu durum ölüm gösterilerek sıtmaya razı edilmesidir halkın. Alın size anlaşma:
“Dedem Korkut'u Tepegöz'e gönderdiler. Geldi selam verdi, der: Oğul Tepegöz, Oğuz elinde perişan oldu, bunaldı, ayağının toprağına beni attılar, sana haraç verelim, derler dedi. Tepegöz der: Günde altmış adam verin yemeğe dedi. Dede Korkut der: Bu şekilde sen adam bırakmaz tüketirsin dedi, amma günde iki adam ile beş yüz koyun verelim dedi. Dede Korkut böyle söyleyince Tepegöz der: Pekâlâ öyle olsun, evet hem bana iki adam verin yemeğimi benim pişirsin, ben yiyeyim dedi.”
Berbat mı berbat sürdürülmesi imkansız bir anlaşmaydı bu; çünkü dört oğlu olan birini verip üçü kalmış, üç oğlu olan birini verip biri kalmıştı. Nihayet iki oğlu olan bir anne iki oğlundan birini verip sıra tekrar ikinci oğlunu vermeye gelince dayanamaz, kalkıp Uruz oğlu kahraman Basat’a gider. Belki akından yeni dönen Basat’ın elinde bir savaş esiri vardır ve yalvar yakar oğlu yerine onu vermeyi düşünür.
20 Temmuz’dan bu yana yine başa döndük. Tepegöz bir kere daha hortladı. Gene yolları kesip araçları ateşe vermeye, gene hain pusularla kan dökmeye başladı. Anadolu’muzun her yeri gene feryat figan. Yine aynı hikayeler: kiminin şahadet haberi terhisine bir hafta kala ulaşıyor ailesine, kimi babasıyla telefon görüşmesi yaparken düşürülüyor. Kimi ailesiyle bir ziyaretten dönerken kurşunlanıyor eşinin ve çocuklarının yanınd, a, kimi sabaha karşı rüyalarının en tatlı yerinde veda ediyor fani aleme. Kimi daha önce babası şehit olmuş dede yetimi, kimi yeni nişanlanmış kimi yeni evli.
Kara gün kararıp kalmaz elbet. Nasıl ki yüz yıllar önce ikinci evladını dağa gönderme sırası gelen annenin feryadı işe yaramış, Allah’ın o topluma gönderdiği Kahraman Basat aklını ve zekasını kullanarak tek gözlü canavarın o tek gözüne kılcını saplayarak belayı bertaraf etmişse bugün de bahtı kara maderini kurtaracak daha donanımlı Basatlar çıkacaktır. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez.
Çektiğimiz acılara gelince nedenini uzaklarda aramaya gerek yok. Hikayedeki canavarı o toplumun içinden birilerinin hataları doğurmuştur. Allah’ın yasaları her adama, her topluma farklı işlemez. Rabbimizin hatırlatması şudur: İşte bu, ellerinizle takdim ettikleriniz (kendi yaptıklarınız) sebebiyledir. Ve muhakkak ki Allah, kullara zulmedici değildir. (Enfal 51)
Bugün lojistiğini kim sağlarsa sağlasın, bir ülkenin insanlarına düşmanlığı sebebiyle imkanlarını o ülkenin aleyhine olacak şekilde kim seferber ederse etsin bilmeliyiz ki bu belaların ortaya çıkmasına neden olanlar o toplumun kendi fertlerinden başkaları değildir.
Toplum olarak nerede, nerelerde hata ettiğimizi görebilir, kendi ellerimizle önceden neler takdim ettiğimizin hesabını, sağlamasını iyi yapabilirsek gene kurtuluruz. Bu da Allah’ın değişmez yasasıdır.
Not: Bu yazı 04. 03.2013 tarihli yazımın kısmen değiştirilmiş biçimidir.
Selamların en güzeliyle... 06 Ağustos 15