İSTİAZE: Her türlü şerli işlerden Cenabı Hak’kın himayesine sığınmaktır. Yegâne sığınılacak ve kendisine sığınanları koruyabilecek olan yalnızca Allah(c.c)tır. İnsanoğlu acizdir. Zayıftır, güçsüzdür. Kötülük ve belaları başından def edemez. Şeytan ve nefsinin azgınlığı karşısında çaresiz kalabilir. Bütün bunlara karşı güç ve kudret sahibi Allah(c.c)’ın yardımını dilemelidir.
Allah(c.c) her şeyi zıddıyla yaratmıştır. Güzel-çirkin, iyi-kötü, hayır-şer alternatif olarak yaratılmıştır ki insanlar aradaki farkı anlayabilsinler.
Allah(c.c) insana şer ve kötü şeylerden korunma yollarını da göstermiştir. Bunun için her söze, her işe, her göreve İSTİAZE ile yani “EÛZÜ BİLLAHİMİNEŞŞEYTANİRRACİM” diyerek Allah’ın adıyla başlar, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah(c.c)’a sığınırız. Zaten İSTİAZE (EÛZÜ BESMELE) Allah(c.c)’ın emridir.(NAHL SURESİ: 98) Kur’an okumaya başlarken EÛZÜ BESMELE çekmemiz emredilmiş ki, okurken olabilecek hatalardan ve şeytanın vesvesesinden korunabilelim. Namaz başında ve içinde “süb’haneke” duasından sonra EÛZÜ BESMELE çekmemiz aynı hikmetten olsa gerektir.
Kur’an’daki “FELAK” ve “NAS” surelerine “MUAVVİZETEYN” denir. İnsanı koruyan ve Allah’ın himayesine sığındıran bu surelerin çokça okunması tavsiye edilmiştir. Peygamberimiz (S.A.V) dünya ve ahirette insana eziyet veren şeylerden Allah’a sığınmış “İHLAS, FELAK, NAS” surelerini okumuş ve ashabına da çok okumalarını tavsiye etmiştir.(İSLAM ANS. Cilt:23, Sayfa:318) Peygamberimiz (S.A.V) “Akşam ve sabah olunca İhlas, Felak, Nas surelerini üçer kere oku. Onlar her şeye karşı sana yeter” buyurmuştur. Kendisi veya ailesinden biri hastalandığı zaman ve “göz değmesi ”ne karşı Muavvizeteyn’i (Felak ve Nas surelerini) okuyup eline üflemiş ve elleriyle bütün vücudunu mesh etmiştir.(DİNİ KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ: 398)
İnsana eza veren her şey şerdir. Peygamberimiz (S.A.V) nimetin, sıhhatin yok olmasından, ilâhi azap ve gazaptan, delirmekten, cehennemden, kulak, göz, kalp ve cinsel organın şerrinden, açlık ve hıyanetten, acizlik, korkaklık, bunaklık, cimrilikten, kabir azabından, hayat ve ölüm fitnesinden, ağır borçtan, düşmanların galip gelmesinden, canlıların ve her şeyin şerrinden, zulmetmekten, zulme uğramaktan, sapmaktan ve saptırmaktan, küfürden, boğulmaktan, yanmaktan, kederden Allah(c.c)’na sığınmıştır. (DİNİ KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ: 290)
Şerrin kaynağı şeytan ve nefistir. Allah(c.c) şeytanın düşmanlığına, hile ve aldatmacalarına karşı uyarmış: “Şeytan sizin düşmanınızdır. Siz de onu düşman sayın.” buyurmuştur.(FATIR SURESİ: 6) Kur’an, şeytanın insanoğlunun amansız düşmanı olduğuna dikkat çeken ayetlerle doludur. Hatta her insanı yoldan çıkarmaya çalışacak, kötü şeyleri süslü gösterip yasakları çiğnemeye teşvik edecek bir şeytanının bulunacağını Peygamber Efendimiz haber vermiştir.
Peygamberler dâhil her insan şeytanın vesvesesinden kurtulamamıştır. Hz. Musa, kibirli kâfirlerden; Hz. Nuh bilmediği bir şeyi Allah’tan istemekten; Hz. Yusuf, kendisine yapılan zina teklifinden Allah’a sığınmıştır.
Hz. Âdem bile emniyet yurdu olan cennette şeytanın ifsadından kurtulamamışsa, meşakkat diyarı olan dünyada bizler şeytandan ve avanesinden nasıl emin olabiliriz?
Peki insanın şeytana hiçbir zararı yokken neden şeytan insanı saptırıp intikam almak ister? Neden bütün insanların Allah(c.c) ile ilişkilerini bozmak için uğraşır?
Şeytan, insandan önce yaratılmış, uzun süre Allah(c.c)’a ibadet etmiş ve melekler içinde yer almıştı. Allah Teâlâ Hz. Âdem’i yaratınca meleklere Hz. Âdem’e secde etmelerini emretmiş, bütün melekler bu emre uymuşlar. Şeytan ise kendisinin Âdem’den daha hayırlı olduğunu ileri sürerek Allah’ın emrini reddetmiş. Bunun üzerine Allah(c.c) şeytanı rahmetinden uzaklaştırmıştır. (HİCR SURESİ: 34) Allah(c.c)’ın lânetine uğramış olan şeytanın içi kin ve hasetle doludur. Hz. Âdem ve Havva anamızın üstünlüğüne dayanamaz ve onları yanıltmayı başarır. Cennetten çıkmalarına sebep olur.
Şeytanın Hz. Âdem ve Havva’da belirginleşen HASET ve NEFRET hissi tüm insanlara yönelik bir eyleme dönüşür. Şeytanın vazifesi vesvese vermektir. Fitne, fesat çıkartmak için telkinlerde bulunmaktır. İnsanın içinde bulunan kötü düşünce ve arzuları körüklemektir. Şeytan insanı saptırır, şüpheye düşürür. Kötüyü güzel gösterir. Fuhşu, kumarı ve içkiyi sevdirir.(BAKARA SURESİ: 35-36, 168-169)
Şeytana inanmayanlar zaten şeytanın esiri olmuş olurlar. Kur’an’da “Kim Rahman’ın zikrini görmezden gelirse biz ona şeytanı musallat ederiz de o şeytan onun arkadaşı olur.” buyurulur. İnkâr ehli de şeytan gibidir. Yakma, yıkma, fitne, fesat, bozma, öldürme insan şeytanlarının asıl işidir. Öyle kötü ve zararlı insanlar vardır ki şeytana bile pabucu ters giydirirler. Zulüm, işkence, fitne ve fesada bakıp “zaman bozuldu, kötü günlere kaldık” diyerek suçu zamana yükleriz. Oysa zamanın ne suçu var? Zamanı kirleten şeytan tiynetli insanlardır.
Görülmeyen, duyu organlarıyla algılanamayan nereden geleceği bilinmeyen, çeşitli şekillere girebilen, azgın, kibirli, asi düşmanımız şeytanın tuzağına düşmemek ve şerrinden emin olabilmek için İSTİAZE ve MUAVVİZETEYN ’i Peygamberimizin tavsiyesine uyarak bolca okunmalıdır. Her çeşit şerli işlerden, yaratıkların, karanlıkların, haset edenlerin, büyücülerin; insanların göğüslerine din ve ahlak dışı düşünceler fısıldayan cin ve insan vesvesecilerinin şerrinden korunmak için mü’minin adeta zırhı olan “Felak, Nas, İhlas ve Âyet-el Kürsi”yi çokça okuyup yüce koruyucumuzun himayesine sığınmanın emniyet ve huzuruyla yaşamaya gayret etmeliyiz. Tabi önce tedbir, sonra tevekkül.
Zaten Allah’a içtenlikle inanıp yasaklarından kaçınanlar üzerinde şeytanın hiçbir etkisi ve hâkimiyetinin olamayacağı Kur’an’da ifade edilmektedir.(NAHL SURESİ: 98)
Allah(c.c) kendisine sığınanları asla ortada bırakmaz.